Sosyal Ağlarda Biz
English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

++Sitene Ekle

1 Haziran 2015 Pazartesi

GAYBİ KONULARDA METODOLOJİ

GAYBİ KONULARDA METODOLOJİ



KEŞİF VE ŞUHUD  HAKKINDA

Keşif ve şuhud (meşhudat, vizyonlar) yoluyla erişilen gayb bilgisi; rüya türünden olduğu için aynen tabir edilmez.  Rüya ve keşiflerde görülen misal alemi ile yaşadığımız hakiki alemi birbirinden ayırmak gerekir. Bunların hükümleri birbirinden farklıdır. Uyanık kimse maddi alem ile misal alemini birbirinden ayırabildiği için tabirde hakkı vardır.

Bazı keşif ehli veliler “Yeryüzünün bir tabakası cin ve ifritlerindir. Binler sene genişliği var” demişlerdir. Halbuki görünen dünyamızda binler sene genişlikte o tabakalar yerleşemez.  Bir kısım şuhud ehli veliler ruhani seyirlerinde yeryüzünün tabakalarını misal aleminde binler sene genişlikte görüyorlar.  Gördükleri doğrudur, ancak misal alemi görünüş olarak maddi aleme benzemesine rağmen fizik yasaları farklıdır. Bu iki alem birbirine karıştırıldığı vakit yanlış hüküm verilmiş olur.   Küçücük maddi çekirdek de koskoca bir manevi ağaç vardır.

Şuhud derecesi, gayba iman derecesinden daha aşağıdadır. Yalnızca şuhuduna dayanan bir kısım velayet ehlinin keşifleri, nübüvvet varisleri olan asfiya ve muhakkiklerin şuhuda değil, Kur’ana ve vahye, gaybi fakat kapsamlı, doğru imani hakikatlerine yetişmez.  

Tasavvuf ehlinin halleri, keşifleri, zevkleri ve müşahedelerinin ölçüsü kitap ve sünnettir.

AÇIK VE KAPALI VAHİYLERİN NİTELİĞİ

Peygamber Efendimize gelen vahiy iki kısımdır. Açık ve kapalı vahiyler…

Kur’an ve bazı kudsi hadislerde olduğu gibi açık vahiylere Peygamberimiz hiç müdahale etmeden ümmetine tebliğ etmiştir.

Kapalı / örtülü vahiylerin özü vahiy ve ilhama dayanır; fakat ayrıntıları ve tanımlamaları Peygamberimize aittir.

Vahiy yoluyla bildirilen özet bir olayı anlatırken Peygamberimiz; bazen vahiyle, bazen ilham ile bazen de kendi feraseti ile detaylanlandırır. Kendi içtihadı ile yaptığı ayrıntılı anlatımda ya peygamberlik vazifesinin kudsi kuvvetiyle ya da o zamanki insanların gelenek ve anlayış düzeyine göre beşeriyeti noktasında beyan eder. Bu nedenle her hadiste, o hadisin bütün ayrıntılarına vahiy noktasında bakılmaz.  Beşeriyetin gereği olan düşünce ve uygulamalarında Peygamberliğin ulvi eserleri aranılmaz.

Peygamberimize bazı olaylar özet olarak ve örtülü biçimde vahiy yoluyla gelir. O da kendi ferasetiyle ve umumun anlayışına uygun olarak anlatır. Şu tasvirlerdeki benzetmelere ve anlaşılması güç noktalara bazen tefsir ve tabir gerekiyor.  Bazı hakikatleri akla yaklaştırabilmek için benzetmeler yoluyla örnekler verilir.

BELİRLİ YADA GENEL OLAYLARDAN HABER VEREN HADİSLER

Peygamberimizin gelecekten haber verdiği bazı hadisler belirli, tek bir olaydan bahsetmez.  Tekrarlanan genel olaylar zincirinden belirli bir olayı örnek olarak haber verir.  Halbuki o olayın çeşitli yönleri vardır. Her defasında bir yönünü beyan eder. Sonra hadis râvisi farklı yönleri birleştirince gerçek dışı gibi görünür.

Mesela: Hz. Mehdi’ye dair çeşitli rivayetler var. Ayrıntılar ve tasvirler başka başkadır.  Peygamberimiz vahye dayanarak, her asırda mü’minlerin morallerini korumak için, dehşetli olaylarda ümitsizliğe düşmesini önlemek için, ayrıca islam aleminin nurani zinciri olan Al-i Beytine mü’minleri manen bağlamak için Mehdi’yi haber vermiş.  Âhirzamanda gelen Mehdî gibi her bir asır, Âl-i Beytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. 

İşte büyük Mehdi’den önce gelen örnekleri olan Mehdi Halifeler ve Mehdi Kutupların nitelikleri, asıl Mehdi’nin niteliklerine karışmış, ondan rivayetler ihtilafa düşmüştür.

GAYBI ALLAH’TAN BAŞKA KİMSE BİLMEZ SIRRI

Peygamberimiz  “La ya’lemül gaybe illallah” sırrınca, kendi kendine gaybı bilmezdi. Cenâb-ı Hak ona bildirince o da bildirirdi.  Cenab-ı Hak Hakîm ve Rahîm olduğundan, hikmet ve rahmeti gereğince gaybi durumların çoğunun örtülmesini ve gizli kalmasını istiyor. Çünkü bu dünyada insanın hoşuna gitmeyen çok şeyler olduğundan, meydana gelmeden önce onları bilmek acı verir. Bu sır için ölüm ve ecel belirsiz bırakılmış ve insanın başına gelecek musibetler gayb perdesinde kalmıştır.

Allahın hikmet ve rahmeti, Peygamber efendimizin ümmetine olan merhametini rencide etmemek, Âl ve ashabına olan şefkatini incitmemek için, Peygamberimizin ölümünden sonra Âl ve ashabının ve ümmetinin başına gelen müthiş olayları tümüyle ve ayrıntılarıyla göstermemesi hikmet ve rahmetin gereğidir.  Fakat bazı hikmetler için önemli olayları Ona öğretmiş, O da haber vermiştir. Güzel hadiseleri de kısmen özet halinde, kısmen ayrıntılı olarak bildirmiş, O da haber vermiştir.

Peygamberimizin yolunda hakikate ermiş olan Veliler de gaybî olan şeyleri, kendilerine bildirilmezse bilmezler.

CİFİR İLMİ

Cifir ilmi meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan gerçek vazifelerden alıkoyup meşgul eder.  İmani hakikatler her müslümanın öğrenmesi gereken temel gerçeklerdir. İmani hakikatleri öğrenmeyi ikinci plana atan her şey yanlıştır. 

Cifir ilminin muhtemel zararlarından birisi de “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez” yasağına karşı edep dışı hareket etme tehlikesidir. Bu yüzden ben bilirim demek büyük vebaldir.

Ayrıca cifir ilmi muhkem kaidelere bağlı olmadığından gizli ilimlerde suistimal eden şarlatanlar istifade edebilir.

KEŞİF EHLİNİN GERÇEKLEŞMEYEN GAYBİ HABERLERİNİN SEBEBİ

Bazen keşif ehli velilere dayanarak verilen gaybi haberler gerçekleşmiyor. Böyle velayet ve keşif ehli veliler neden gerçek dışı haber veriyorlar? 

Hadis-i şerifte gelmiştir ki, “Bazan belâ iniyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.”  Şu hadisin sırrı gösteriyor ki, kaderde belirlenmiş mukadderat, bazı şartlar ile vukua gelirken geri kalır.  Demek ki, keşif ehli velilerin haberdar olduğu mukadderat  kesin değildir, bazı şartlarla kayıtlıdır. O şartlar gerçekleşmediği zaman o hâdise de vukua gelmiyor.

Allahın ezelde takdir ettiği ve asla değişmeyen hükümleri Levh-i Ezeli yada Levh-i Mahfuz’da yazılmıştır. Levh-i Mahv ve İsbat ise Levh-i Ezeli’nin bir nevi defteridir. Burada ise bir kısmı silinip yeniden yazılan ve bir kısmı silinmeden aynen kalan hükümler mevcuttur.  Velilerin Levh-i ezeliye kadar çıkması gayet nadirdir. Çoğu velinin keşfi oraya kadar çıkamıyor.

İşte bu yüzden istihraca dayanarak veya keşfiyat türünden verilen haberler, bağlanmış oldukları şartları bulamadıkları zaman vukua gelmez.  Bu tür gaybi haberlerin gerçekleşmemesi onları haber veren velileri yalanlamıyor. Çünkü kaderde ecel-i muallak olarak takdir edilmiş ancak şartını bulmadığı için vukua gelmemiştir. 

Bu gibi gaybi haberlerin gerçekleşmesi için müslümanların halis duası önemli bir şarttır. Bid’atler duaların kabulüne engel olduğundan beklenen açılım ve fütuhat gerçekleşmeyebilir. Nasıl ki, geçen hadisin sırrıyla, sadaka belâyı kaldırır; çoğunluğun hâlis duası dahi fetih ve açılımların gelmesi için çekim gücü oluşturur. Manevi çekim gücü  meydana  gelmediği zaman fütuhat da verilmez. 

Bu durumda evliyalara dayanarak kesin haberler vermenin yanlış olduğu, müslümanlar çalışmazsa sadece gaybi haberleri bel bağlamanın hatalı olacağı anlaşılmaktadır.

BAZI HADİSLERİN GERÇEK ANLAMI VUKUUNDAN SONRA BİLİNİR

Âhirzamanda vukua gelecek hâdiselere dair hadîslerin bir kısmı, Kur’anın müteşabihatı gibi, derin mânâları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Tefsir yerine te’vil edilir.  “Onun te’vilini Allah’tan ve ilimde derinleşmiş olanların dışında kimse bilmez” sırrıyla, vukuundan sonra te’villeri anlaşılır ve gerçek anlamı bilinir. 

İMAN VE YÜKÜMLÜLÜK SIRRI

İman ve yükümlülük; yapıp yapmama serbestliği dairesinde bir sınav, bir deneyim, bir yarışmadır. Bu yüzden perdeli ve derin, inceleme ve deneyime muhtaç olan kuramsal konuları elbette açık olmaz. Herkes ister istemez tasdik edecek, doğrulayacak derecede mecburi olmaz. Ta ki Ebu Bekirler yücelerin yücesine çıksınlar ve Ebu Cehiller aşağıların aşağısına düşsünler. İrade serbestliği kalmazsa yükümlülük de olmaz.

Bu sır ve hikmet yüzünden mu’cizeler nadiren verilir.  Yükümlülük yeri olan dünyada gözle görünecek olan kıyamet alametleri ve kıyamet saatinin şartları Kur’anın müteşabihatı gibi kapalı ve te’villi oluyor.

Yalnız, güneşin batıdan çıkması açıkça herkesi doğrulamaya mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha sonra tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü, Ebu Bekir’ler ile Ebu Cehil’ler tasdikte beraber olurlar.

Hazret-i İsa AS’ın inişi ve kendisinin İsa AS olduğu, iman nurunun dikkatiyle bilinir, herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi müthiş kişiler, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.

PEYGAMBERİMİZİE BİLDİRİLEN AYRINTILI VE ÖZET GAYBİ HABERLER

Peygamberimize bildirilen gaybi haberlerin bir kısmı ayrıntılı biçimde bildirilir. Bu kısımda hiç yorum yapmaz ve karışamaz: Kur’ân’ın ve kudsî hadîslerin açık manalı muhkematı gibi...

Diğer bir kısmı özlü, icmali bir şekilde bildirilir, ayrıntıları ve tasvirleri onun içtihadına havâle edilir: İmana girmeyen evrensel konular  ve gelecek olaylarına dair hadîsler gibi. Bu kısımdaki hadisleri Peygamberimiz (SAV) duruma uygun söz söyleme yeteneğiyle, örnekler  vererek, yükümlülük sırrı hikmetine uygun ayrıntılı şekilde anlatır.

Meselâ, bir sohbette derin bir gürültü işitildi. Peygamberimiz dedi ki: “Bu gürültü, yetmiş seneden beri Cehennem tarafına yuvarlanan bir taşın bu dakikada Cehennemin dibine yetişip düşmesinin gürültüsüdür.” Bu garip haberden beş altı dakika sonra birisi geldi, dedi: “Ya Resulallah, yetmiş yaşında bulunan filân münafık vefat etti, Cehenneme gitti.” Peygamberin yüksek belîğâne sözünün gerçek anlamını gösterdi.

TEŞBİH VE TEMSİL SURETİNDE RİVAYET EDİLEN HADİSLER

 Teşbihler (benzetme)  ve temsiller (örnekler verme) suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, zamanın geçmesiyle halkın nazarında hakikat olarak algılandığından, gerçeğe uygun çıkmıyor. Hakikatin ta kendisi olduğu halde, gerçeğe uygun görünmüyor. Meselâ, Arşı taşıyan melekler  gibi Yeryüzünü taşıyan melekler olan “Öküz” ve “Balık” namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık olarak hayal edilmiş.

ÖZEL OLDUĞU HALDE GENEL ZANNEDİLEN HADİSLER

Bir kısım hadîsler müslümanların çoğunluğu noktasında, İslam hükümetinin veya hilafet merkezinin bulunduğu yer açısından geldiği halde, bütün dünyayı kapsayacak zannedilmiş. Özel bir duruma baktığı halde, her yeri kapsayacak şekilde  algılanmıştır. Meselâ rivayette vardır ki, “Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak.”  Yani, “Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kàmet okunacak” demektir.

ÖLÜM VE KIYAMET VAKTİNİN GİZLİ KALMASININ SIRRI

Ecel ve ölüm gibi gaybi konular çok hikmet ve faydalar açısından gizli kalmıştır. Bunun gibi dünyanın sekeratı ve ölümü, insanlığın ve canlıların eceli olan kıyamet dahi çok faydalar için gizlenmiştir. 

Eğer ecel vakti belli olsaydı, yarı ömür mutlak gaflet içinde ve yarıdan sonrası mutlak korku içinde geçecekti. Bu durumda hayatı ümit ve korku içinde yaşama dengesi bozulacaktı.   

Aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekeratı olan kıyamet vakti belli olsaydı, ilk ve orta çağlarda yaşayan insanlar  kıyamet ve âhiretten pek az etkileneceklerdi. Son çağlarda yaşayanlar ise mutlak korku içinde bulunacaklardı. Bu durumda ne dünya hayatının lezzeti ve değeri kalır, ne de ümit ve korku içinde serbestçe itaat ederek kulluğun önemi ve hikmeti kalırdı.

Hem eğer belirli olsa, bir kısım imani hakikatler apaçık şekle girer, herkes ister istemez tasdik eder. Özgür irade ile bağlı olan yükümlülük sırrı ve iman hikmeti bozulur.

İşte bunun gibi çok faydalar için gaybi konular gizli kalmıştır. Herkes her an hem ecelini, hem hayatını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine çalışabilir. Her asırdaki insanlar hem kıyametin kopmasını, hem dünyanın devamını düşünebilir. Böylece hemen ölecekmiş gibi sonsuz ahiret hayatına, hem de hiç ölmeyecek gibi dünya hayatına çalışabilir.

Hem de musibetlerin vakti belirli olsaydı, başına musibet gelecek adam, musibeti beklerken o gelecek musibetiten on misli daha ağır bir korkuyu , o bekleyişten çekerdi. Bunun için, Allahın hikmet ve rahmeti ile musibetler gizli ve perdeli bırakılmış. Gaybi hadiselerin pek çoğunda böyle hikmetler  bulunduğundan gaybdan haber vermek yasak edilmiştir.

Gaybi konulardan Allahın izni ile haber verenler, “La ya’lemül gaybe illallah” kuralına karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek için yalnız işaret suretinde perdeli ve kapalı haber vermişler.

Hattâ Tevrat ve İncil ve Zebur’da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı geldiğinden o kitaplara inanan bir kısım insanlar başka mana verip iman etmediler. Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimiz  ahirete ait konulardan ayrıntılı şekilde ve dünyanın gelecek olaylarından ise özetle haber vermiştir.

Dünyanın gaybî geleceğinde ve dünya işlerinde, başa gelen olayları bildirmemekte Allah’ın çok büyük bir rahmeti saklanmıştır.  Gaybı gizlemekte çok önemli bir hikmeti bulunduğundan gaybî şeyleri haber vermekten yasak etmiştir.  Yalnızca kapalı ve özet bir surette, ya ilham veya ihtarla, bir emareyi vesile ederek, keşiflerde ve sadık rüyada, bir kısım gaybî hakikatleri hissettirir. O hakikatlerin hususi suretleri vukuundan sonra bilinir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder



/*-----3 sütun değil 4 sütun istiyorum diyenlere-----*/

GAYBİ KONULARDA METODOLOJİ

GAYBİ KONULARDA METODOLOJİ



KEŞİF VE ŞUHUD  HAKKINDA

Keşif ve şuhud (meşhudat, vizyonlar) yoluyla erişilen gayb bilgisi; rüya türünden olduğu için aynen tabir edilmez.  Rüya ve keşiflerde görülen misal alemi ile yaşadığımız hakiki alemi birbirinden ayırmak gerekir. Bunların hükümleri birbirinden farklıdır. Uyanık kimse maddi alem ile misal alemini birbirinden ayırabildiği için tabirde hakkı vardır.

Bazı keşif ehli veliler “Yeryüzünün bir tabakası cin ve ifritlerindir. Binler sene genişliği var” demişlerdir. Halbuki görünen dünyamızda binler sene genişlikte o tabakalar yerleşemez.  Bir kısım şuhud ehli veliler ruhani seyirlerinde yeryüzünün tabakalarını misal aleminde binler sene genişlikte görüyorlar.  Gördükleri doğrudur, ancak misal alemi görünüş olarak maddi aleme benzemesine rağmen fizik yasaları farklıdır. Bu iki alem birbirine karıştırıldığı vakit yanlış hüküm verilmiş olur.   Küçücük maddi çekirdek de koskoca bir manevi ağaç vardır.

Şuhud derecesi, gayba iman derecesinden daha aşağıdadır. Yalnızca şuhuduna dayanan bir kısım velayet ehlinin keşifleri, nübüvvet varisleri olan asfiya ve muhakkiklerin şuhuda değil, Kur’ana ve vahye, gaybi fakat kapsamlı, doğru imani hakikatlerine yetişmez.  

Tasavvuf ehlinin halleri, keşifleri, zevkleri ve müşahedelerinin ölçüsü kitap ve sünnettir.

AÇIK VE KAPALI VAHİYLERİN NİTELİĞİ

Peygamber Efendimize gelen vahiy iki kısımdır. Açık ve kapalı vahiyler…

Kur’an ve bazı kudsi hadislerde olduğu gibi açık vahiylere Peygamberimiz hiç müdahale etmeden ümmetine tebliğ etmiştir.

Kapalı / örtülü vahiylerin özü vahiy ve ilhama dayanır; fakat ayrıntıları ve tanımlamaları Peygamberimize aittir.

Vahiy yoluyla bildirilen özet bir olayı anlatırken Peygamberimiz; bazen vahiyle, bazen ilham ile bazen de kendi feraseti ile detaylanlandırır. Kendi içtihadı ile yaptığı ayrıntılı anlatımda ya peygamberlik vazifesinin kudsi kuvvetiyle ya da o zamanki insanların gelenek ve anlayış düzeyine göre beşeriyeti noktasında beyan eder. Bu nedenle her hadiste, o hadisin bütün ayrıntılarına vahiy noktasında bakılmaz.  Beşeriyetin gereği olan düşünce ve uygulamalarında Peygamberliğin ulvi eserleri aranılmaz.

Peygamberimize bazı olaylar özet olarak ve örtülü biçimde vahiy yoluyla gelir. O da kendi ferasetiyle ve umumun anlayışına uygun olarak anlatır. Şu tasvirlerdeki benzetmelere ve anlaşılması güç noktalara bazen tefsir ve tabir gerekiyor.  Bazı hakikatleri akla yaklaştırabilmek için benzetmeler yoluyla örnekler verilir.

BELİRLİ YADA GENEL OLAYLARDAN HABER VEREN HADİSLER

Peygamberimizin gelecekten haber verdiği bazı hadisler belirli, tek bir olaydan bahsetmez.  Tekrarlanan genel olaylar zincirinden belirli bir olayı örnek olarak haber verir.  Halbuki o olayın çeşitli yönleri vardır. Her defasında bir yönünü beyan eder. Sonra hadis râvisi farklı yönleri birleştirince gerçek dışı gibi görünür.

Mesela: Hz. Mehdi’ye dair çeşitli rivayetler var. Ayrıntılar ve tasvirler başka başkadır.  Peygamberimiz vahye dayanarak, her asırda mü’minlerin morallerini korumak için, dehşetli olaylarda ümitsizliğe düşmesini önlemek için, ayrıca islam aleminin nurani zinciri olan Al-i Beytine mü’minleri manen bağlamak için Mehdi’yi haber vermiş.  Âhirzamanda gelen Mehdî gibi her bir asır, Âl-i Beytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. 

İşte büyük Mehdi’den önce gelen örnekleri olan Mehdi Halifeler ve Mehdi Kutupların nitelikleri, asıl Mehdi’nin niteliklerine karışmış, ondan rivayetler ihtilafa düşmüştür.

GAYBI ALLAH’TAN BAŞKA KİMSE BİLMEZ SIRRI

Peygamberimiz  “La ya’lemül gaybe illallah” sırrınca, kendi kendine gaybı bilmezdi. Cenâb-ı Hak ona bildirince o da bildirirdi.  Cenab-ı Hak Hakîm ve Rahîm olduğundan, hikmet ve rahmeti gereğince gaybi durumların çoğunun örtülmesini ve gizli kalmasını istiyor. Çünkü bu dünyada insanın hoşuna gitmeyen çok şeyler olduğundan, meydana gelmeden önce onları bilmek acı verir. Bu sır için ölüm ve ecel belirsiz bırakılmış ve insanın başına gelecek musibetler gayb perdesinde kalmıştır.

Allahın hikmet ve rahmeti, Peygamber efendimizin ümmetine olan merhametini rencide etmemek, Âl ve ashabına olan şefkatini incitmemek için, Peygamberimizin ölümünden sonra Âl ve ashabının ve ümmetinin başına gelen müthiş olayları tümüyle ve ayrıntılarıyla göstermemesi hikmet ve rahmetin gereğidir.  Fakat bazı hikmetler için önemli olayları Ona öğretmiş, O da haber vermiştir. Güzel hadiseleri de kısmen özet halinde, kısmen ayrıntılı olarak bildirmiş, O da haber vermiştir.

Peygamberimizin yolunda hakikate ermiş olan Veliler de gaybî olan şeyleri, kendilerine bildirilmezse bilmezler.

CİFİR İLMİ

Cifir ilmi meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan gerçek vazifelerden alıkoyup meşgul eder.  İmani hakikatler her müslümanın öğrenmesi gereken temel gerçeklerdir. İmani hakikatleri öğrenmeyi ikinci plana atan her şey yanlıştır. 

Cifir ilminin muhtemel zararlarından birisi de “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez” yasağına karşı edep dışı hareket etme tehlikesidir. Bu yüzden ben bilirim demek büyük vebaldir.

Ayrıca cifir ilmi muhkem kaidelere bağlı olmadığından gizli ilimlerde suistimal eden şarlatanlar istifade edebilir.

KEŞİF EHLİNİN GERÇEKLEŞMEYEN GAYBİ HABERLERİNİN SEBEBİ

Bazen keşif ehli velilere dayanarak verilen gaybi haberler gerçekleşmiyor. Böyle velayet ve keşif ehli veliler neden gerçek dışı haber veriyorlar? 

Hadis-i şerifte gelmiştir ki, “Bazan belâ iniyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.”  Şu hadisin sırrı gösteriyor ki, kaderde belirlenmiş mukadderat, bazı şartlar ile vukua gelirken geri kalır.  Demek ki, keşif ehli velilerin haberdar olduğu mukadderat  kesin değildir, bazı şartlarla kayıtlıdır. O şartlar gerçekleşmediği zaman o hâdise de vukua gelmiyor.

Allahın ezelde takdir ettiği ve asla değişmeyen hükümleri Levh-i Ezeli yada Levh-i Mahfuz’da yazılmıştır. Levh-i Mahv ve İsbat ise Levh-i Ezeli’nin bir nevi defteridir. Burada ise bir kısmı silinip yeniden yazılan ve bir kısmı silinmeden aynen kalan hükümler mevcuttur.  Velilerin Levh-i ezeliye kadar çıkması gayet nadirdir. Çoğu velinin keşfi oraya kadar çıkamıyor.

İşte bu yüzden istihraca dayanarak veya keşfiyat türünden verilen haberler, bağlanmış oldukları şartları bulamadıkları zaman vukua gelmez.  Bu tür gaybi haberlerin gerçekleşmemesi onları haber veren velileri yalanlamıyor. Çünkü kaderde ecel-i muallak olarak takdir edilmiş ancak şartını bulmadığı için vukua gelmemiştir. 

Bu gibi gaybi haberlerin gerçekleşmesi için müslümanların halis duası önemli bir şarttır. Bid’atler duaların kabulüne engel olduğundan beklenen açılım ve fütuhat gerçekleşmeyebilir. Nasıl ki, geçen hadisin sırrıyla, sadaka belâyı kaldırır; çoğunluğun hâlis duası dahi fetih ve açılımların gelmesi için çekim gücü oluşturur. Manevi çekim gücü  meydana  gelmediği zaman fütuhat da verilmez. 

Bu durumda evliyalara dayanarak kesin haberler vermenin yanlış olduğu, müslümanlar çalışmazsa sadece gaybi haberleri bel bağlamanın hatalı olacağı anlaşılmaktadır.

BAZI HADİSLERİN GERÇEK ANLAMI VUKUUNDAN SONRA BİLİNİR

Âhirzamanda vukua gelecek hâdiselere dair hadîslerin bir kısmı, Kur’anın müteşabihatı gibi, derin mânâları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Tefsir yerine te’vil edilir.  “Onun te’vilini Allah’tan ve ilimde derinleşmiş olanların dışında kimse bilmez” sırrıyla, vukuundan sonra te’villeri anlaşılır ve gerçek anlamı bilinir. 

İMAN VE YÜKÜMLÜLÜK SIRRI

İman ve yükümlülük; yapıp yapmama serbestliği dairesinde bir sınav, bir deneyim, bir yarışmadır. Bu yüzden perdeli ve derin, inceleme ve deneyime muhtaç olan kuramsal konuları elbette açık olmaz. Herkes ister istemez tasdik edecek, doğrulayacak derecede mecburi olmaz. Ta ki Ebu Bekirler yücelerin yücesine çıksınlar ve Ebu Cehiller aşağıların aşağısına düşsünler. İrade serbestliği kalmazsa yükümlülük de olmaz.

Bu sır ve hikmet yüzünden mu’cizeler nadiren verilir.  Yükümlülük yeri olan dünyada gözle görünecek olan kıyamet alametleri ve kıyamet saatinin şartları Kur’anın müteşabihatı gibi kapalı ve te’villi oluyor.

Yalnız, güneşin batıdan çıkması açıkça herkesi doğrulamaya mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha sonra tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü, Ebu Bekir’ler ile Ebu Cehil’ler tasdikte beraber olurlar.

Hazret-i İsa AS’ın inişi ve kendisinin İsa AS olduğu, iman nurunun dikkatiyle bilinir, herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi müthiş kişiler, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.

PEYGAMBERİMİZİE BİLDİRİLEN AYRINTILI VE ÖZET GAYBİ HABERLER

Peygamberimize bildirilen gaybi haberlerin bir kısmı ayrıntılı biçimde bildirilir. Bu kısımda hiç yorum yapmaz ve karışamaz: Kur’ân’ın ve kudsî hadîslerin açık manalı muhkematı gibi...

Diğer bir kısmı özlü, icmali bir şekilde bildirilir, ayrıntıları ve tasvirleri onun içtihadına havâle edilir: İmana girmeyen evrensel konular  ve gelecek olaylarına dair hadîsler gibi. Bu kısımdaki hadisleri Peygamberimiz (SAV) duruma uygun söz söyleme yeteneğiyle, örnekler  vererek, yükümlülük sırrı hikmetine uygun ayrıntılı şekilde anlatır.

Meselâ, bir sohbette derin bir gürültü işitildi. Peygamberimiz dedi ki: “Bu gürültü, yetmiş seneden beri Cehennem tarafına yuvarlanan bir taşın bu dakikada Cehennemin dibine yetişip düşmesinin gürültüsüdür.” Bu garip haberden beş altı dakika sonra birisi geldi, dedi: “Ya Resulallah, yetmiş yaşında bulunan filân münafık vefat etti, Cehenneme gitti.” Peygamberin yüksek belîğâne sözünün gerçek anlamını gösterdi.

TEŞBİH VE TEMSİL SURETİNDE RİVAYET EDİLEN HADİSLER

 Teşbihler (benzetme)  ve temsiller (örnekler verme) suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, zamanın geçmesiyle halkın nazarında hakikat olarak algılandığından, gerçeğe uygun çıkmıyor. Hakikatin ta kendisi olduğu halde, gerçeğe uygun görünmüyor. Meselâ, Arşı taşıyan melekler  gibi Yeryüzünü taşıyan melekler olan “Öküz” ve “Balık” namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık olarak hayal edilmiş.

ÖZEL OLDUĞU HALDE GENEL ZANNEDİLEN HADİSLER

Bir kısım hadîsler müslümanların çoğunluğu noktasında, İslam hükümetinin veya hilafet merkezinin bulunduğu yer açısından geldiği halde, bütün dünyayı kapsayacak zannedilmiş. Özel bir duruma baktığı halde, her yeri kapsayacak şekilde  algılanmıştır. Meselâ rivayette vardır ki, “Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak.”  Yani, “Zikirhaneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kàmet okunacak” demektir.

ÖLÜM VE KIYAMET VAKTİNİN GİZLİ KALMASININ SIRRI

Ecel ve ölüm gibi gaybi konular çok hikmet ve faydalar açısından gizli kalmıştır. Bunun gibi dünyanın sekeratı ve ölümü, insanlığın ve canlıların eceli olan kıyamet dahi çok faydalar için gizlenmiştir. 

Eğer ecel vakti belli olsaydı, yarı ömür mutlak gaflet içinde ve yarıdan sonrası mutlak korku içinde geçecekti. Bu durumda hayatı ümit ve korku içinde yaşama dengesi bozulacaktı.   

Aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekeratı olan kıyamet vakti belli olsaydı, ilk ve orta çağlarda yaşayan insanlar  kıyamet ve âhiretten pek az etkileneceklerdi. Son çağlarda yaşayanlar ise mutlak korku içinde bulunacaklardı. Bu durumda ne dünya hayatının lezzeti ve değeri kalır, ne de ümit ve korku içinde serbestçe itaat ederek kulluğun önemi ve hikmeti kalırdı.

Hem eğer belirli olsa, bir kısım imani hakikatler apaçık şekle girer, herkes ister istemez tasdik eder. Özgür irade ile bağlı olan yükümlülük sırrı ve iman hikmeti bozulur.

İşte bunun gibi çok faydalar için gaybi konular gizli kalmıştır. Herkes her an hem ecelini, hem hayatını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine çalışabilir. Her asırdaki insanlar hem kıyametin kopmasını, hem dünyanın devamını düşünebilir. Böylece hemen ölecekmiş gibi sonsuz ahiret hayatına, hem de hiç ölmeyecek gibi dünya hayatına çalışabilir.

Hem de musibetlerin vakti belirli olsaydı, başına musibet gelecek adam, musibeti beklerken o gelecek musibetiten on misli daha ağır bir korkuyu , o bekleyişten çekerdi. Bunun için, Allahın hikmet ve rahmeti ile musibetler gizli ve perdeli bırakılmış. Gaybi hadiselerin pek çoğunda böyle hikmetler  bulunduğundan gaybdan haber vermek yasak edilmiştir.

Gaybi konulardan Allahın izni ile haber verenler, “La ya’lemül gaybe illallah” kuralına karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek için yalnız işaret suretinde perdeli ve kapalı haber vermişler.

Hattâ Tevrat ve İncil ve Zebur’da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı geldiğinden o kitaplara inanan bir kısım insanlar başka mana verip iman etmediler. Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimiz  ahirete ait konulardan ayrıntılı şekilde ve dünyanın gelecek olaylarından ise özetle haber vermiştir.

Dünyanın gaybî geleceğinde ve dünya işlerinde, başa gelen olayları bildirmemekte Allah’ın çok büyük bir rahmeti saklanmıştır.  Gaybı gizlemekte çok önemli bir hikmeti bulunduğundan gaybî şeyleri haber vermekten yasak etmiştir.  Yalnızca kapalı ve özet bir surette, ya ilham veya ihtarla, bir emareyi vesile ederek, keşiflerde ve sadık rüyada, bir kısım gaybî hakikatleri hissettirir. O hakikatlerin hususi suretleri vukuundan sonra bilinir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

/* -----Bitiş-----*/