HAARP Teknolojisi
HAARP'in gerçek amaçları söyle özetlenebilir:
Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak, geniş kitlelerin
düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkelerin
iletişim sistemlerini çökertmek. Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce
geliştirdiği fikirlere dayanıyor.
ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bugünlere kadar
gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri
"kara bilim" oldu. "Kara bilim" basta ABD olmak üzere büyük
devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları
bilimsel teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin
toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen,
gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim
sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme
amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.
Söz konusu projeler gizli olduğu için, ortalıkta
pek çok rivayet dolaşmaktadır ve elimizde bu projeler hakkında çok da fazla
bilgi yoktur. Buna karşın, bu projeler içinde çalışan bazı insanlarını
çalışmalarını deşifre etmesi, insanlık dışı bir bilimi kabul etmeyen
araştırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki
çelişmeler ve nihayet bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez
su yüzüne çıkması sonucu, söz konusu projeler hakkında az da olsa bilgi
sahibiyiz.
Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savaşı sırasında
gerçekleştirilen Manhattan Projesiydi. 1941 yılında çalışmalarına başlanan
Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının üretimiydi. Bu projenin gerçekliği
Hiroşima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.
Gerçek olduğu en son kanıtlanan girişim ise
ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD önderliğinde, İngiltere,
Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasında yapılan Ukusa Antlaşması'nın
uygulamalarının 1980'lere yansıması olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar,
"chat" tipinde iletişim biçimleri, faks, teleks, telefon
haberleşmeleri gözlenebiliyor. ABD ve diğerleri yıllardır bunun bir komplo
teorisi olduğunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadığını iddia ediyorlardı.
Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan gelişmeler ise ECHELON'un gerçekliğini ortaya
koydu. Basında ve internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adi sayılı
diğer devletler ile birlikte casusluk yapması ortalığı karıştırdı. Fransa, ABD
ve İngiltere'ye karşı hukuki işlemlere başvurmaya hazırlanıyor. Alman ve
İtalyan parlamentoları ise konu hakkında araştırma başlattı. Avrupa
Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Değerlendirme Dairesi (STAO), konu
ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili
raporu 22 Şubat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Şimdiye kadar
varlığı kabul edilmeyen ECHELON'un adi, Amerikan Savunma Bakanlığı'nın
(Pentagon) Şubat ayında internete verdiği, gizlilik derecesi olmayan
belgelerden bazılarında da geçiyor.
İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research
Program) Projesi'nin de bu tip bir kara proje olduğuna dair ciddi iddialar ve
çalışmalar var.
HAARP: Sadece bir akademik araştırma mi?
High frequency Active Auroral Research Program
(HAARP) dünyanın en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini
imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından
ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme görevi ise
Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil doğusunda hâlâ inşa
halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya 2003 yılında
tamamlanması bekleniyor.
HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek
frekans transmiterlerinden ve bunun dışında 19 enstrümandan ibaret. Geçen
yıllarda 48 anteni inşa edilmiş olan ve 5 arc'lik bir alana yayılan HAARP,
program tamamlandığında her biri 2 tane 10 kilowattlık radyo transmiterli 180
antene sahip olacak ve 33 acr'lik bir alana yayılacak. Enerji için dizel
jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawattlık radyo sinyalini İyonosfer'e
gönderme kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde
ELF (extremely low frequencyson derece düşük frekans) ve VHF (very high
frequency çok yüksek frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo
frekansı (RF) transmitteri olacak.
HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı
daha güçlü olması ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya
odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6 megawattlik radyo sinyali sadece
gelişigüzel bir şekilde dışarı yayılmayacak, bunun ötesinde, bu radyo
sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlaklığı radyo mühendislerinin
"effective radiated power" (ERPetkili isinsallaştırılmış enerji)
olarak adlandırdıkları şey. HAARP'in tamamlanmış hali 4.7 gigawatt civarında
ERP'ye sahip olacak.
Desinatörieri HAARP'in enerji üretmeyeceğini,
sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edeceğini
belirtiyorlar.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News
gazetesinden Doug O'Harra'nın verdiği bir örneği aktaralım. iki elektrik ampulü
düşünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt diğeri 1000 watt. Onları bir alanın
ortasına yerleştirin. 1000 wattlik ampul 100 wattlik ampulden 10 kez daha
parlaktır. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlik ampulü ışığın ısınını
10 kez parlaklaştıran bir reflektör (yansıtıcı) ile birlikte bir elektrik
fenerinin içine yerleştirin. Elektrik feneri 1000 wattlik bir ERP'ye sahip
olacaktır. Eğer bu size çevrilirse, 100 wattlik elektrik feneri 1000 wattlik
ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli
bir yerden 1000 wattlik ampul kadar parlak görünüyor olacaktır.
Mühendisler HAARP'in antenlerinin radyo
enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edeceğini
söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 gigawatt ERP'ye sahip bir isin
içinde, 3.6 mega watt odaklayacaktır.
Eğer HAARP'in bütün antenleri en yüksek
frekansına, 10 Mhz civarına, getirilirse ve İyonosfer'in en alçak bölümüne,
5055 mil civarına, hedeflenirse, radyo isini tarafından vumlan alan 30 mil kare
civarında olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA" Arp'ın çalışabileceği
en dar ve en çok odaklanmış alan. diğer yerleşimlerde ve irtifalarda isin,
enerjisini daha geniş bir alan üzerinde yayabilecek.
Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan
Savunma Bakanlığı da HAARP'ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkar
etmiyor. İnternette HAARP'in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar
ve sonuçlar söz konusu olduğunda başlıyor.
Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John
Heckscher'e göre HAARP'in amacı gayet masumane: HAARP, İyonosfer'i dev bir
anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir İyonosfer yamasını ısıtmak için
araştırmacıların kullanabileceği bir alet. HAARP tamamlanıp harekete
geçirildiği zaman, dev antenler, ayni zamanda yüksek frekanslı radyo
dalgalarını dar bir isinin içinden iletecekler. Bu radyo dalgalan İyonosfer'e
gönderilecek.
Bu yüksek frekans radyasyon isini ile,
araştırmacılar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik doğal
akımlar) küçük bir parçasını değiştirebilecekler. Elektrojetin gücünün
değiştirilmesiyle, İyonosfer'in çok düşük frekansı (extremely low ferquency -
ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanılması mümkün hale gelecek. Geophysical
Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu'ya göre HAARP gibi bir
araç olmadan, bu frekans genişliğinde yayın yapabilmek için yüzlerce mil
uzunluğunda bir antene ihtiyaç vardır. HAARP etkili bir şekilde aurorayı bir
çeşit antene dönüştürüyor. Çünkü ELF radyo dalgaları okyanuslara nüfuz
edebiliyor. Böylece denizaltılar suyun yüzeyine çıkmak zorunda kalmadan radyo
sinyallerini alabilecek. ELF dalgaları ayrıca uzun mesafeli komünikasyonları
kolaylaştırabilecek. ELF dalgaları, aynen okyanusa olduğu gibi, yeryüzüne de
derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bağlı bir alici kullanarak, objelerden
dünyanın yüzeyine sıçrayan dalgalar sayesinde tüneller veya gizli yeraltı
barınaklarının varlığı ortaya çıkacak. Bu jeologların yeraltı minerallerini ve
petrol depolarını bulmak için yıllardır kullandıklarıyla ayni teknik.
Heckscher'e göre HAARP'ın yayacağı sinyaller
hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun bulduğu güvenlik düzeyinden
bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP'ın transmiteri halihazırda 1/3 mega
watt güce sahip. Gelecek yıllarda bu rakam 3 megavvatt'a ulaşacak. Heckscher
HAARP'ın İyonosfer üzerindeki etkisinin az olacağını basit bir örnekle
açıklamaya çalışıyor: Küçük bir elektrik bobmim bir fincan kahveye veya büyük
bir nehre daldırmak. Heckscher'e göre HAARP ile yapılacak olan ikincisi.
Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildiği
gibi, HAARP Projesi'nin doğaya ve insanlara ciddi zararları olacağı iddiasının
bir bilim kurgu olduğunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet
halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir
tehlikesi var. Fakat buna karşı güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri
Federal Aviation Administration'a HAARP'in iletim takvimini verecekler ve
mühendisler yörede uçan uçakların güvenliğini temin etmek için HAARP'a uçak
belirleme radarları yerleştirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.
HAARP'I deşifre etme girişimleri
HAARP'a karşı muhalefet önce internet kanalında
başladı. Pek çok insan Alaska'daki şüpheli askeri faaliyetlere dikkat çekmek
için interneti kullandı. Protestonun basılı kısmı, daha sonra Alaska'da
yaşamaya başlayan bir anti nükleer aktivist Dennis Specht, Nexus adlı dergiye
HAARP konulu bir haber gönderdiğinde başladı. Daha sonra, Alaskalı bir politik
aktivist ve Anchorage'de bilimsel araştırmacı olan Nick Begich, kendilerini
teknokesisler olarak tanımlayan, Arizona/Sedona'da yasayan Patrick ve Gael
Crystal ile net üzerinden iletişim kurdu ve onlardan bir Avustralya dergisi
olan Nexus'u kontrol etmelerini istedi. Begich kendi memleketiyle ilgili bir
konuyu Nexus'a görmekten çok şaşırdı ve makalede zikredilen dokümanları bulup
çıkarmak için acilen çalışmaya başladı.
Muhalif araştırmacılara ve bilim insanlarına göre
HAARP bir çeşit gelişmiş "İyonosferik ısıtıcı" (ionosferic heater).
Bu İyonosferik ısıtıcı üst atmosferi, odaklanmış ve yönlendirilmiş
elektromanyetik isini ile zaplayacak. Ultra güçlü dalgaları, atmosferimizdeki
elektrikle yüklü bölgenin titremesine (vibrate) ve dramatik bir şekilde
yanmasına neden olabilir.
İyonosfer atmosferin tabakalarından biridir.
İyonosfer, dünyanın üst atmosferini saran elektrik yüklü bir alandır. dünyanın
yüzeyinin üstünden, aşağı yukarı 3550 milden başlayıp 500600 mil yüksekliğe
kadar uzanır (48 km ila 50000 km). tonosfer ion ve elektron olarak adlandırılan
pozitif ve negatif yüklü atomik parçacıklar içerir. Uzaydan gelen zararlı ışınlara
karşı doğal bir kalkan işlevi görür. Amerikan ordusu HAARP için,
"İyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma" gibi zararsız bir
gerekçe ileri sürmektedir. İyonosfer tabakası askeriye için önemlidir. Çünkü
ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi
İyonosfer'in içinden geçer veya İyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosfer'in
bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon'a bu sistemler
üzerinde daha iyi kontrol imkanı verecek.
HAARP üzerine en kapsamlı araştırmayı yapıp,
çalışmalarını "Angels Don't Play Thîs HAARPAdvencis in Tesla
Technology" adlı kitapta derleyen Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'e göre,
HAARP bir çeşit radyo teleskopunun değiştirilmiş hali. Antenler sinyalleri
almak yerine, gönderiyorlar. Yazarlar HAARP'i İyonosfer alanlarını, bir isini
odaklayarak, isinin odaklandığı bu bölgeleri işitip yükselten süper güçlü radyo
dalgası, ışınlama teknolojisi için bir test olarak değerlendiriyorlar.
Elektromanyetik dalgalar daha sonra dünyaya geri sıçrayacak ve her şeye nüfuz
edecek.
Begich ve Manning "HAARP tella?arı"nın,
projenin komünikasyon sistemini geliştirmek için İyonosfer'i değiştirme amaçlı,
iyi niyetli akademik bir proje olduğu izlenimi verdiklerini; bu programın
Arerico, Porto Riko, Tromsk, Norveç ve eski Sovyetler Biriliği'ndeki diğer
tamamen güvenli İyonosferik ısıtıcı operasyonlarından bir farkı olmadığını
iddia ettiklerini, bununla birlikte askeri dokümanların meseleyi açıkça ortaya
koyduğunu ifade ediyorlar. HAARP'ın gerçek amaçlarından biri, Pentagon'un
hedefleri için İyonosfer'in nasıl sömürüleceğini öğrenmek. RF gücü İyonosfer'i
doğal olmayan aktivitelere götürecek. Bu proje ancak bir nükleer silahını
yapabileceği boyutlarda tehlikeler içeriyor. ayrıca bizi, iyonize evrenin ve hiç
durmadan bizi bombalayan yıldızlara ait radyasyonun zararlı etkilerinden
koruyan gezegenin kalkanının doğasını değiştirmeye çabalıyor.
Uygulayıcıları tarafından İyonosferik bir
araştırma olarak nitelenen HAARP ile gündeme gelen ilk soru: "Gökte
delikler mi açıyorlar?" sorusu. Tesla'nın çalışmalarını baz alan bu
ihtilaflı transmitteri veya ısıtıcının dünyanın üst atmosferinde 30 millik
delikler açmayı da içeren pek çok potansiyel tehlike içerdiği bilim insanları
tarafından ciddi bir şekilde ileri sürülüyor. Çoğu bilim insani, HAARP'in eğer
havanın kontrolü için kullanılmazsa, hava modifikasyonu için kullanılabileceği
konusunda görüş birliği içindeler.
Bunun yanında, "HAARP'in sahipleri" onu
kullanarak üst atmosferde bir reflektör yaratma imkanına sahip olacaklar. Bunu
HAARP'ten transfer edilen enerjiyi, gökyüzünün bir bölümüne odaklayarak ve
elektrik akimini açarak yapacaklar. Hava tamamen dramatik olarak ısınacak ve
ordunun, radyo dalgaları ve radar ışınları için kullanabileceği bir donuk nokta
(opaque spot) yaratacak. Bu şekilde onlar, ışınlarına dünyanın etrafını
"eğmek" için imkan verecek sanal yansıma istasyonu (virtual
reflecting station) yaratmaya yetenekli olacaklar.
HAARP ayrıca, verili bölgenin üstündeki İyonosfer
bölümünü kışkırtarak (uyandırarak), dünyanın herhangi bir yerindeki iletişimi
engelleyebilecek. Etki, yerel bir fırtına gibi olacak: bölgenin içine veya
dışına herhangi bir yayını total bir engelle karsılaşacak.
Begich ve Manning, Bernard Eastlund isimli Texaslı
fizikçinin çalışmaları üzerine inşa edilen başka patentlere bakınca, ordunun
HAARP transmiterini nasıl ne şekilde kullanmaya niyet ettiğinin, daha açık hale
geleceğini söylüyorlar. Bu ayrıca, hükümetin proje konusundaki yalanlamalarını
daha az inanılır hale getiriyor. Yazarlara göre Pentagon bu teknolojiyi hangi
niyetlerle ve ne şekilde kullanacağını biliyor ve dokümanlarında bu konuda
"temizlik" yapıyor. Ordu kasti olarak, sofistike kelime oyunları,
hile ve açık dezenformasyon aracılığı ile halkı aldatıyor. Pentagon, HAARP
sisteminin:
Orduya atmosferik termonükleer cihazlarının
elektromanyetik titreşim etkisini tekrar yerine koyacak (yerine başkasını
geçirmek) bir alet verebileceğini;
Çok büyük ELF denizaltı iletişim sistemini, ELF
dalgaları üreterek yeni ve daha siki bir teknolojiyle yeniden yapılandıracağını;
Askeriyenin kendi iletişim sistemlerinin
çalışmasını korurken, son derece geniş alanlardaki iletişimleri silip
süpürmesine yol hazırlayabileceğini;
Eğer EMASS'ın kompüterize yetenekleriyle ve Cray
bilgisayarlarla birleşirse dünyanın tomografisini çekme imkanı sayesinde,
barisin korunmasına katkıları olacağını;
Büyük bir alan üstünde petrol, gaz ve mineral
tortular bulmak amacıyla jeofiziksel yoklama için bir araç sağladığını;
Yaklaşan uçaklar ve kurvazör füzelerini meydana
çıkarmak için kullanılabileceğini ve diğer teknolojileri kullanılmaz hale
getireceğini söylüyor.
HAARP'IN arka planı
Kuskusuz, HAARP izole olmuş bir proje değil.
ABD'nin uzun yıllardır üzerinde çalıştığı pek çok projeden oluşan demetin bir
parçası. Aslında HAARP "Yıldız Savaşları" (Star Wars) programının
önemli bir bölümünü oluşturuyor.
ABD uzayla, 2. Dünya Savaşı sırasında ve
sonrasında ciddi bir biçimde ilgilenmeye başladı. Bu derin ilginin nedenleri
roket teknolojisinin başlangıcının nükleer teknolojinin de esliğiyle bu dönemde
ortaya çıkmasıdır. ilk çalışmalar sonucunda gürültü bombalan ve rehberli
füzeler ortaya çıktı. Roket ve nükleer silah teknolojisi ayni zamanda, 19451963
yıllan arasında gelişti. Bu süre zarfında yeryüzünün üstünde ve altında şiddetli
nükleer testler tecrübe edildi. İyonosfer ve stratosfer üzerine yapılan
çalışmalar sonucu atmosferin bir parçası olan ve evrenden solar ve galaktik
rüzgarlarla gelen protonlar, elektronlar ve alfa parçacıkları gibi yüklü
parçacıkları tutarak dünyayı koruyan "Van Allen Belts" (Van Allen
Kemerleri) bulundu. Bu kemerler Amerika'nın ilk uydu operasyonu Explorer
Isirasinda 1958'de keşfedildi.
Ağustos-Eylül 1958 arasında ABD, "Argus
Projesi" adi altında 3 nükleer bomba ve 2 de hidrojen bombası deneyi
yaptı. Bu projenin amacının, yüksek irtifadaki nükleer patlamaların
elektromanyetik titreşim (EMP) nedeniyle radyo iletimlerine ve radar
operasyonlarına etkisine değer biçmek, jeomanyetik alanlar ve onun içindeki
yüklü parçacıkları daha iyi anlamak olduğu söyleniyor.
1320 Ağustos 1961'de Amerikan ordusu İyonosfer'de
bir "telekomünikasyon kalkanı" yaratmayı planladı. Bu kalkan 3000 km
yükseklikte kurulacaktı. Kalkanın İyonosfer'de kurulma sebebi
telekomünikasyonlara manyetik fırtınalar ve Güneş ışınları tarafından zarar
verilebilir olmasıdır.
9 Temmuz 1962'de Pentagon "Project
Starfish" adi altında İyonosfer'le ilgili bir dizi yeni deney yapmaya
girişti. Bu deneyler alt Van Allen kemerine zarar verdi. 1968'de "Solar
Power Satellite Project (SPS) ile Güneş enerjisiyle çalışan her biri bir ada büyüklüğünde
olan uydular üzerine çalışıldı. 1975'de fırlatılan "Satürn V Rocket"
atmosferde yandı. Bu yanma İyonosfer'de büyük bir delik açtı.
1978'de SPS Projesi üzerine yeniden çalışılmaya
başlandı. Bu dönemde anti balistik füzeler için uydu isin silahları üzerine
çalışıldı. Yüksek enerjili lazer ışınlarının bir "termal silah"
olarak düşman füzelerini yok etmek için en uygun araç olduğu ileri sürüldü. SPS
ayni zamanda psikolojik ve anti personel bir silahı da ifade etmekteydi. Lazer
ışınlan güç bataryaları bir SPS uydusundan diğer uydulara veya platformlara
yayılabilecektir. Bir psikolojik silah olarak insanlar üzerinde genel bir panik
yaratma etkisi vardır. SPS'nin dünyanın herhangi bir yerindeki askeri
operasyonda ihtiyaç olunan enerjiyi iletme kapasitesinden bahsedilmektedir.
Bunların dışında, gözetim ve erken uyan sistemlerinde gelişmeler, düşman
orduların yayınını bozma ve İyonosfer'de fiziksel değişiklikler yaratma
yeteneğine sahiptir.
SPS projesine Başkan Carter'in onay vermesine
karşılık, projenin çok pahalı olması (Enerji Bakanlığı'nın tüm bütçesinden daha
fazla bir bütçeye ihtiyaç duyuluyordu) nedeniyle program rafa kaldırıldı. Ta ki
Ronald Reagen başkan olana dek. Proje Reagen, döneminde yeniden su yüzüne
çıktı. Reagen projeyi, Pentagon'un bütçesinden daha büyük bir bütçe ayırarak
"Star Wars" (Yıldız Savaşları) adi altında harekete geçirdi.
1970'lerin sonlarında Pentagon, düşmana ait
nükleer çevrede iletişimin radyo ve televizyon teknolojisinde kullanılan
geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilemediğini fark etti. 1982'de bir komuta
kontrol elektronik alt sistemi geliştirildi. "Ground Wave Emergency
Network (GWEN)" denilen bu sistemle roketler monitörden izlenip kontrol
edilebiliyordu.
1981 yılında "Orbit Maneuvering System"
(OMS) ile uzay mekikleri için SPS uzay platformları inşası planlandı. NASA'nın
ürettiği uzay mekiğinin İyonosfer'e enjekte ettiği gazların İyonosfer'e etkisi
üzerine çalışıldı. Deneyler sonucunda ABD İyonosferik delikler açabildiğini
gördü. 1985 yılında yeni mekik deneyleri yapılmaya başlandı. 1980'lerde ABD
yılda 500600 civarında roket fırlatıyordu. Bu sayı 1989'da zirveye (1500 adet)
ulaştı. Bütün bu deneylerin atmosfere ciddi etkileri oldu.
1986'da, Çernobil faciasından hemen önce, ABD
Mighty Oaks olarak bilinen Nevada'daki test bölgesinde hidrojen bombası
deneyleri yapıyordu. Bu deneyler X ışınları ve parçacık isini silahlarının
geliştirilmesi programının bir parçasıydı. ABD 1991'de Körfez Savaşı sırasında
elektromanyetik titreşim silahları (EMP) olarak adlandırılan silahları test
etti.
1993 yılında başlatılan HAARP projesi iste tüm bu
deneylerin devamı ve Star Wars programının bir parçası durumunda.
HAARP'in tarihi
Dünyadaki en büyük petrol şirketlerinden biri olan
ARCO'nun şubesi ARCO Power Technologies Incorporated (APTI), HAARP projesini
inşa edecek müteahhit şirketti. ARCO bu şubeyi, patentleri ve ikinci safha inşa
kontratıyla Haziran 1994'de ESystems'e sattı. ESystems istihbarat servislerine
is yapan, dünyadaki en büyük müteahhit şirketlerden biridir. CIA, savunma istihbarat
örgütleri ve diğerleri için is yapar. Yıllık satışlarının 1.8 trilyon doları,
kara projeler (o kadar gizli projeler ki ABD Kongresi paranın nasıl
harcandığını konuşmuyor) için olan 800 milyon dolarla birlikte, bu örgütlerdir.
ESystems'in hisseleri, dünyadaki en geniş savunma
müteahhitlerinden biri olan Raytheon tarafından satın alindi. 1994'de Raytheon
Fortune, ilk 500'ler listesinde 42 numaradaydı. Raytheon, bazıları HAARP
projesinde değerli olacak binlerce patente sahip. Aşağıdaki 12 patent, HAARP
projesinin omurgası ve simdi Raytheon ismi altında tutulan binlerce diğerleri
arasında saklanıyor.
Bernard J. Eastlund'un 4686605 nolu patenti,
"Method and Apparatus for Altering a Region in the Earth's Atmosphere,
lonosphere, andor Magnetosphere (dünyanın Atmosferinde, iyonosferinde ve/veya
Magnetosferinde Bir Bölgeyi Değiştirmek için Yöntem ve Cihazlar) bir yıldır
hükümet gizli emri altında mühürlü. Bu patente göre, Nikola Tesla'nın
1900'lerin başındaki çalışması araştırmanın temellerini şekillendirdi.
Olayın bir de ticari boyutu olabilir tabii. Bu
teknolojinin, patentlerin sahibi ARCO için ne kıymeti olacak? Elektrik gücünü
gaz alanları içinde bir güç merkezinden tüketiciye kablosuz olarak ışınlayarak
muazzam kazançlar elde edebilirler.
Bir süre için, HAARP araştırmacıları bunun HAARP
için amaçlanmış kullanımlardan biri olduğunu kanıtlayamadılar. Bununla
birlikte, Nisan 1995'de Begich diğer patentleri buldu. Bu yeni APTI
patentlerinin bazıları gerçekten de elektrik gücünü göndermek için kablosuz bir
sistemdi. Ayni, Tesla'nın projesi gibi.
Eastlund'un patenti, bu teknolojinin uçakların ve
füzelerin sofistike rehber sistemlerini bozabileceğini veya tamamen
çatlatabileceğini söylüyordu. Dahası, dünyanın geniş alanlarına başkalaşan
frekansların elektromanyetik dalgaları ile bu püskürtme yeteneği ve bu
dalgalardaki değişimleri kontrol, karada ve denizde, havada olduğu gibi
iletişimi nakavt etmeyi mümkün hale getirecekti.
Begich bunun dışında 11 tane başka APTI patenti
buldu. Nükleer çaplı radyasyonsuz patlamaların, güç ışınlama sistemlerinin,
radarlarını, nükleer başlık taşıyan füzeler için dedektör sistemlerinin,
şimdiye kadar termonükleer silahlar tarafından üretilen elektromanyetik
titreşimlerin ve diğer Yıldız Savaşları oyunlarının nasıl yapılacağını açıklayan
çalışmalardı bunlar. Bu patent demeti HAARP silah sisteminin temelinde yatıyor.
iki yazara göre, sanki havadaki ve zihinsel
tahriplerdeki EM titreşimler yetmemiş gibi, Eastlund süper güçlü İyonosferik
ısıtıcının havayı kontrol edebileceğiyle övünüyor. Begich ve Manning'm
aydınlattığı hükümet dokümanları gösteriyor ki, Pentagon hava kontrol
teknolojisine sahip. HAARP tam güç düzeyine eriştiğinde, tüm yarımküreler
üzerinde hava etkileri yaratabilecek. Eğer bir hükümet dünyanın hava modelleri
ile deney yapıyorsa, yapılan is gezegendeki herkesin en önemli ortak
sorunlarından biridir.
Begich ve Manning'in kitabi, Prof. Elizabeth
Rauscher gibi bağımsız bilim insanlarıyla görüşmeleri içeriyor. yüksek enerji
fiziğinde uzun ve etkileyici bir kariyere sahip olan ve prestijli bilim
dergilerinde yazıları, kitapları basılan Rauscher, HAARP'i yorumluyor:
"Korkunç enerjiyi, son derece nazik, İyonosfer olarak çağırdığımız bu
birden fazla tabakaları kapsayan moleküler konfigürasyonun içine
pompalıyorsunuz." İyonosfer, katalitik reaksiyonlara eğilimli, Rauscher
açıklıyor: "Eğer küçük bir parça değiştirilirse, İyonosfer'de büyük bir
değişim olabilir".
îonosferi nazik bir balans sistemi olarak
tanımlarken, Dr. Rauscher, onun, zihnindeki resmini paylaşıyor: bir çorba kabarcık.
"Eğer kabarcıkta yeterince büyük bir delik açılırsa", Rauscher
kehanette bulunuyor, "patlayabilir".
Bilinç kontrolü mü?
Begich ve Manning tarafından yapılan araştırmalar,
garip projelerin örtüsünü kaldırdı. Örneğin, ABD Hava Kuvvetleri dokümanları
insanin zihinsel eylemlerini manipüle etmek ve değiştirmek [geniş coğrafik
alanlar üzerinde titresen radyo frekans radyasyonu (HAARP'in maddesi) aracılığı
ile] için bir sistem geliştirildiğini meydana çıkardı. Bu teknoloji hakkında en
çok anlatılan materyal, ünlü Zbigniew Brzezinski'nin (Carter'in eski ulusal
güvenlik danışmanı) ve J. F. Mac Donald'ın (Johnson'a bilim danışmanı ve
UCLA'da jeofizik profesörü) jeofizikal ve çevresel savaş için güç ışınlama
transmiteri hakkında yazdıkları yazılarından gelir. Bu dokümanlar, bu etkilerin
nasıl insan sağlığı ve düşüncesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğini
gösterir.
Brzezinski 25 yıl önce Kolombiya Üniversitesi'nde
bir profesörken yazmış olduğu bir kitapta söyle diyor:
"Politika stratejistleri beyin ve insan
davranışları üzerine yapılan araştırmaları sömürmeyi özendiriyorlar. Jeofizikçi
G. J. F. Mac Donald (savaş problemlerinde uzman) doğru olarak zamanlanmış, suni
olarak uyandırılan elektronik darbelerin dünyanın belirli bölgeleri üzerinde
göreceli yüksek güç düzeyleri üretecek sarsmalar kalıbına önderlik
edebileceğini söylüyor. Bu yolda birisi, ciddi olarak, seçilmiş bölgelerde çok
geniş nüfusun beyin performansını bozacak bir sistem geliştirebilir. Ulusal
çıkarlar için davranışları manipüle etmede çevreyi kullanma düşüncesinin ne
kadar derinden rahatsız edici olduğu kimileri için sorun değil; böyle kullanıma
teknolojinin izin vermesi, galiba gelecek birkaç on yıl içinde gelişecek."
1966'da Mac Donald, Başkan'ın "Bilim Danışma
Komitesi"nin ve daha sonra Başkan'ın "Çevre Niteliği Konseyi"nin
bir üyesiydi. Askeri amaçlar için çevresel kontrol teknolojilerinin kullanımı
üzerine yazılar yazdı. Bir jeofizikçi olarak yaptığı en derin yorum,
jeofiziksel savaşın anahtarının, çevresel istikrarsızlıkların (yani küçük bir
miktar enerjinin ilavesinin çok daha büyük miktarlarda enerjiyi salıvermesi)
tanımlanması olduğu önermesidir.
Jeofizikçiler çevresel karmaşaya enerji eklemenin
geniş etkileri olabileceğini fark ettiler. Bununla birlikte insanlık
halihazırda çevremize, kritik kütle tesis ettiğini anlamadan, ciddi miktarlarda
elektromanyetik enerji ekliyor. Begich ve Manning'in kitabi bu konuda çeşitli
sorular yükseltiyor: "Bu ekler etkisiz mi yoksa ötesinde onarılamaz bir
zarar verecek kümülatif bir miktar var mi? HAARP geri dönemeyeceğimiz bir
yolculuğun son basamağı mi? başka bir seri şeytani Pandora'nın Kutusu'ndan
salıverecek başka bir enerji deneyi üzerine para yatırmak üzere miyiz?"
1970 başlarında Z. Brzezins" ki, yavaş yavaş
ortaya çıkacak, teknoloji bağımlı " daha kontrol edilebilir ve daha
yönetilebilir bir toplum"u Öngördü. Bu topluma, oy kullananları iddialı
süper bilimsel "knowhow" ile etki altında bırakacak bir elit grup
tarafından hükmedilecekti. Bu elit, halkın davranışlarını etkilemek ve toplumu
yakin gözetim ve kontrol altında tutmak için son modern teknikleri kullanarak
politik amaçlarına ulaşmada tereddüt etmeyecekti.
Begich'e göre Brzezinski'nin tahminleri doğru
çıktı. Bugün, söz konusu elit için birkaç yeni araç ortaya çıkıyor. Araçları
kullanma izni için politikalar zaten hazır. "ABD nasıl yavaş yavaş kontrol
edilebilir teknotopluma dönüşecek?" sorusu soruluyor. Kademe taşları
arasında Brzezinski, halkının güvenini kazanmak için, devam eden sosyal
krizleri ve kitle medyasının kullanımım umut ediyor.
ABD Kongresine ait kayıtlar, İyonosfer'e
gönderilen sinyallerle dünyaya nüfuz etmek için, HAARP'in kullanımıyla meşgul
oluyor. Bu sinyaller gezegenin içinden kilometrelerce derine bakarak, düzenli
yeraltı askeri gereçlerinin, minerallerin ve tünellerin yerini bulmak için
kullanılacak. Senato 1996'da sadece bu yeteneği geliştirmek için 15 milyon
dolar ödenek ayırdı. Problem su: dünyaya nüfuz eden radyasyonlar için gerekli
olan frekans, insanin zihinsel fonksiyonlarının tahribi için en çok zikredilen frekans
dizisinin içinde. ayrıca balıkların ve vahşi hayvanların (ki kendi rotalarını
bulmak için rahatsız edilmemiş enerji alanı üzerinde ilerlerler) göç modelleri
üzerinde pek derin etkilere sahip olacak.
Begich ve Manning yeni teknolojilerin insanin beyin
potansiyelini geliştirmek için inanılmaz imkanlara sahip olduğunu söylüyorlar.
Bu teknolojiler öğrenme, hafızayı geliştirme ve insan davranışı modifikasyonu
için kullanılabilir. Beyin teknolojileri alanında önemli bir isim olan Michael
Hutchison, bu alanı sıradan insanlara açtı.
Hutchison'un açıkladığı gibi beyin, oranlı dar
üstün frekanslar bağı içinde çalışır. Üstün beyin dalga frekansları beyinde yer
alan aktivite çeşitlerine aracı olur. 4 temel beyin dalga frekansı grubu vardır
ki bunlar çoğu zihinsel aktiviteyle birleşirler. Birincisi, beta dalgaları
(1315 Hertz veya titreşim saniyede), bir kişinin dikkati normal aktivitelere
doğru dışa yöneldiği zaman, normal aktivite ile birleşir. Bu alanın yüksek
sonu, stres ve kışkırmış (heyecanlı) durumlar ki düşünmeyi ve algısal
becerileri bozar ile birleşir. îkinci grup, alfa dalgalan (812 Hertz),
gevşetmeye aracı olabilir. Alfa frekansları öğrenme ve
odaklanmış zihinsel fonksiyonlar (is görme) için
idealdir. Üçüncüsü teta dalgaları (47 Hertz); zihinsel imgelemeye, hafızaya ve
iç zihinsel odağa girişe aracı olur. Bu durum genellikle genç çocuklarla,
davranışsal niodifikasyon ve uyku durumlarıyla ilgilidir. Son olarak, ultra
yavaş delta dalgalan (53 Hertz), bir kimse derin uykudayken bulunur. Genel
kural odur ki, beynin üstün dalga frekansı, saniyede titreşim süresinde
rahatlanıldığında en düşüktür ve insan en uyanık ve heyecanlıyken en yüksektir.
Beynin, elektromanyetik araçlar ile dıştan canlandırılması (tahrik edilmesi)
bir dış cihaz (jeneratör) ile yeni bir safhaya geçirilmesine veya
kilitlenmesine neden olabilir. Üstün beyin dalgaları dış tahrik tarafından yeni
frekans kalıplarına sürülebilir veya itilebilir. başka bir deyişle, dış sinyal
sürücüsü veya itici cihaz beyni bir yolculuğa çıkarır, normal frekansları beyin
dalgalarında değişikliğe neden olmaya bütünüyle götürür; ki bu daha sonra beyin
kimyasında değişmeye neden olur; ve bu da daha sonra beyin çıktılarında,
düşünce şekillerinde, duygu veya fiziksel durum şekillerinde değişmeye neden
olur. Beyin manipülasyonu iki yoldan birine çıkar: Faydalı veya zararlı.
Spesifik dalga formları kombinasyonu ile birlikte
çeşitli frekanslar beynindeki belirli kimyasal karşılıkları tetikler. Bu
nörokimyasallarin salıverilmesi beyinde endişe duyguları, hırs, depresyon, ask
vb. sonuçları olan spesifik reaksiyonlara neden olur. Bütün bunlar ve duygusal
entelektüel karşılıkların tüm bu gidiş gelişi (değişimler), spesifik
elektriksel uyanlar sonucu ortaya çıkan bu beyin kimyasalların (kimyasal
ajanların) özel kombinasyonları sonucunda ortaya çıkar. Beyin sıvılarındaki bu
belirli karışımlar olağanüstü özel zihinsel durumları ortaya çıkarabilirler.
Örneğin, bilinçli davranış kaybı, karanlık korkusu vb. Bu alandaki çalışmalar
düzenli olarak yapılan yeni buluşla da çok hızlı bir yüzdede ilerlemektedir. Bu
spesifik frekansların bilgisinin çözümü, insan sağlığını anlamada anlamlı bir
gelişme sağlayabilir. ELF için taşıyıcı olarak hareket eden radyo frekans
radyasyonu kablosuz olarak beyin dalgalarını değiştirmede kullanılabilecek. Bu
HAARP'ini bilinç kontrolü konusunda, uygulamalarında neler yapabileceğinin
göstergesidir. Bununla beraber, HAARP'ın kayıtlarında, bunun insandaki yan
etkileri henüz ortaya çıkarılmamıştır; fakat Begich ve Manning'in
kitaplarındaki hükümet dokümanlarında görünmektedir.
Beyin aktivitesinin kontrolü için gereken güç
düzeyi 520 mikroamper gibi çok küçük bir değerdir ki bu da 60 Wattlik bir
ampulü yakmak için gereken enerjiden binlerce kat daha küçüktür. Yazarlar
çalışmalarında gerekli olan çok küçük enerji üzerine konuşmaktalar. Beyin
aktivitesini etkilemek için gereken hız, enerji seviyesi ve dalgalar formu
kombinasyonundan oluşur. Son yirmi yılda ve özellikle son birkaç yıldaki
gelişmeler çok büyük ilerlemeler sunmaktadır.
araştırmalar, uluslararası olarak, dış
elektromanyetik alanlar tarafından beynin kolayca yönlendirilebileceğini veya
durumları değiştirmek için etkilenebileceğini buldu. Bu buluşlar hem bilim
insanları hem de sıradan insanlar için yeni araçlar tedarik etti. Yeni araçlar
elektrikli "cranial" kafaya ilişkin uyarı aletlerini, ses
sistemlerini, ışıklı uyan sistemlerini ve diğer birçok beyin yönlendirme ve
geri tepki (destek yankı) cihazlarını içermektedir. Teknolojik ilerlemeler
ayrıca, insanların kendi beyin aktivitelerinin yararlı sonuçlar için nasıl
kontrol ve manipüle edileceğini öğrenmelerine izin veren özel kontrol ve
gözetim araçlarına eklendi. Raporlar diğerlerinin yanında gevşemeyi, ağrı
kontrolünü, öğrenme hızını ve hafızanın geliştirilmesini içermektedir.
Hutchison'm en son çalışması henüz birleştirilen
düşünce teknolojilerinin son tanımlarını sağlıyor. Onun son kitabi "büyük
beyin gücü", okuyucularını çok hızlı değişen (o kadar ki bilimin
uygulamalardan daha hızlı geliştiğinin fark edildiği) alana ulaştırıyor. Sinir
sistemi bozukluklarının düzeltilmesi, dikkat dağınıklığı ve çocuklardaki
hiperaktif bozuklukların düzeltilmesi, diğer şeyler arasında ilaç ve alkole
bağlı bozuklukların düzeltilmesi konusundaki son durum tartışılıyor. Bu tip
elektrotip, bu tıbbi araştırmaların en ilginç alanlarını oluşturur.
Son yıllarda araştırmalar tıbbi ve psikolojik
uygulamaların şaşırtıcı olumlu sonuçlarına doğru genişlemiştir. Bu sonuçların
bazıları Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından fark edildi. Ne yazık ki askeri
çalışmalar bu teknolojiyi insanlık yararına kullanmaktan çok silah
sistemlerinde kullanma yönünde devam etmektedir.
Flanagan'ın nörofonu
Amerika'nın en yetenekli mucitlerinden Dr. Patrick
Flanagan, 1962'de tıbbın değişeceğini öngörmüştü. "Bir gün tıbbi pratiğin
tüm konsepti elektronik tarafından değiştirilecek. însanlar ilaçtan ziyade
elektronik olarak tedavi edilecek." diyen Dr. Flanagan, o zamanlarda
muhtemelen hâlâ en gelişmiş beyin yönlendirme aracı olarak kabul edilen
"Neurophone"yi (elektronik telepati makinesi) keşfetmişti.
Flanagan son söyleşisinde, HAARP'in sadece
dünyanın en büyük İyonosferik ısıtıcısı değil, ayni zamanda tasavvur edilmiş en
büyük beyin yönlendirme cihazı olduğunu not etmektedir. HAARP kayıtlarına göre,
cihaza son sekli verildiğinde (cihaz tüm bölgesel toplulukları etkilemeye
yetecek düzeyde enerjiye sahip birçok dalga formu kullanır), VLF ve ELP
dalgalarını gönderebilecek.
Dr. R. 0. Becker 60'lann başında ELF taşımak için
DC akiminin üstüne sinyal ekleyerek ELP deneyleri yaptı. Becker bu konsepti bir
ELF kullanarak test etti, 110 Hertz (pulses per second) sinyal insanlar
üzerinde, test subjeleri arasında yükselen bilinç kaybı sonucunu verdi.
Sonuçlar ELF'nin yani insanin beyin fonksiyonlarının en çok etkileyen
frekansların, dışardan çok derin sonuçlarla manipüle edilebilir olduğunu
gösterdi.
1958'de Dr. Patrick Flanagan, 14 yaşındayken
nörofonu icat etti. Bu ona zamanımızın en parlak mucitlerinden biri unvanını
kazandırdı. Nörofon cihazı, sesi (kelimeler ve müzik gibi) elektrik uyanışına
(impulse), hem de bunu vücut üzerindeki herhangi bir noktadan direk olarak
kulak ve bütün duyma mekanizmasını büsbütün baypas edip beyne transfer ederek,
dönüştürebilir. araştırmacılar teknolojiyi tartışırken, altı yıldan fazla bir
süredir "Birleşik Devletler Patent Ofisi" cihaz için patent vermeyi
reddetmektedir. Sonuçta hükümet nörofonun asla çalışmayacağını açıkladı ve
patenti reddetti. Bundan sonra Flanagan ve avukatı, çalışan cihazı
inceleyicisine göstermek amacıyla alet modeliyle Washington DC'ye gittiler.
inceleyici ikiliye sağır olan isçilerinden biri üzerinde kullanılıp olumlu
sonuç alındığı takdirde cihaz için patenti tekrar açacağını ifade etti. Alet
denendi, sağır isçi gönderilen sesi duydu ve patent onaylandı.
Dr. Flanagan daha sonra Tafts Üniversitesi'ne
çatışmak üzere gitti. Burada nörofonun bir sonraki araştırma kademesini geçme
amacıyla çalıştı. Deniz Kuvvetleri için insan ile yunus konuşması üzerine
çalışmaya başladı. Bu araştırma 3 boyutlu (3D) holografik ses sisteminin
gelişmesine olanak sağladı. Bu sistemin özü bir sesin uzayda herhangi bir yere
yerleştirilmesi ve bir dinleyicinin bu sesi fark edebilmesine dayanır.
ilave çalışmalar dijital nörofonun gelişmesine
büyük olanak sağladı. Cihazın önemini keşfeden ABD Savunma îstihbarat Ajansı
(DIA) acil olarak onu ulusal güvenlik maddesi olarak gizlilik altına akli. Dr.
Flanagan yeni çalışmalar yapmaktan ve teknolojisi hakkında konuşmaktan 4 yıl
boyunca men edildi. Güvenlik gerekçesi sonunda kaldırıldıktan ve ilk nörofonun
icadından 20 yıl sonra Dr. FIanagan sinirli olarak Mark XI ve Thinkman Model 50
üretebilme asamasina geldi ve bunlar öğrenme aletleri olarak kullanıldı çünkü
ilkel örneklerdi.
0 yıllardan itibaren Flanagan periyodik olarak
yeni konsept üzerinde çalıştı ve nörofonik teknoloji için gelişmeler dizayn
etti. Bu cihazın gelişmiş şekilleri, bilgisayar beyin etkileşimi cihazları
olarak kullanılabilir. Büyük miktarlarda düzgün olarak formatlanmış
enformasyonun uzun dönem hafızaya transfer edilmesi fikri eğitimde devrim
niteliğinde bir gelişmedir.
Nörofon şimdiye kadar geliştirilmiş en güçlü beyin
yönlendirme aletlerinden biridir. Flanagan son yıllarda, diğer iletim modelleri
üzerine vurgu ile, bu teknolojiler üzerine çalışmaya devam etti. DIA'nin
nörofona ilgisi vardı. Onu geliştirmek için çalışmaya devam ettiler. Patrick ve
Crystel Flanagan HAARP projesinin, bu radyo transmiterinin veya İyonosferik
ısıtıcının, kablosuz bir nörofon olarak kullanılabilmesinin mümkün olduğunu
söylüyorlar. Bu kullanımın hangi imkanlara sahip olduğu ise çok açık.
"Real Time Brain Biofeedback" (Ayni Anda
Beyin Destek Yankısı) beyin araştırmalarında başka bir alan. Bu alan, düşünce
kontrolünün elde edilmesinde yeni yaklaşımlar sunuyor. interaktif beyin
teknolojileri ile simdi beyin dalgalarını "gerçek zaman temelinde görmek
mümkün, böylece bu aletleri kullanan bireyler bir kimse düşünürken beyin
dalgalarının grafiksel olarak neye benzediğini bilgisayar ekranında
görebilirler. Hükümetler bu teknolojilerle tehlike olarak gördükleri
kalabalıkları kontrol altında tutmak için ilgileniyorlar.
HAARP'in kontrat dokümanlarında ve planlama
kayıtlarında açıklanan olanakların, yazarlar tarafından toplanan Hava
Kuvvetleri materyallerinin teshiriyle birlikte dikkatlice yeniden gözden
geçirilmesinden sonra, elektromanyetik dalgaların düşünce kontrolü için sunduğu
imkanlar apaçık ortaya çıktı. HAARP iletim (transmiting) sistemi, dikkatsizce
veya kasten zihinsel fonksiyonları değiştirmek için kullanılabilir.
Dr. Delgado 1952'den beri insan beynini
araştırıyor ve sonuçlarını yayımlıyor. çalışmaları düşünce kontrolü üzerinde
odaklı. Onun ilk çalışmaları bizim insan beynini anlamamıza öncülük etti.
çalışmalarını 1969 yılında yazdığı Physical Control of the Minâ: Toward a
Psychocivilized Society (Düşüncenin Fiziksel Kontrolü: Psikomedeni Bir Toplum
.... özetledi Bu erken çalışma temelde hayvanların araştırılmasıydı ve
hayvanların beynine elektrod sokmayı içeriyordu. Subjesinin beyninde elektrik
akimi imal ederek davranışı manipüle edebileceğini buldu. Delgado, uykudan
yüksek heyecanlı bilinç durumlarına kadar bir dizi etki yaratabileceğini
keşfetti. Daha sonraki çalışmaları kablosuz olarak yapıldı. düşünce
manipülasyonu etkisini belirli bir uzaklıktan, herhangi bir fiziksel kontak
veya manipüle edilen canlı üzerinde araç olmadan aktivite etti. Delgado,
frekansı veya kobay üzerindeki dalga formunu değiştirerek, onların
düşünmelerini ve duygusal durumlarını tamamen değiştirebileceğini buldu. Ayni
zamanda hükümet tarafından kötüye kullanma olanakları açılırken, Delgado'nun
çalışmaları diğer pek çok araştırmacı için temel oldu.
Delgado'nun araştırması 1969'da CIA/OR için
çalışan Dr. Gottlieb tarafından, bu teknolojinin mümkün kullanımlarını ararken,
yeniden değerlendirildi. O zamanlarda çalışmanın hâlâ ham olmasıyla birilikte,
CIA Delgado'nun görüsünü psikomedeni bir topluma izin verecek teknikler
açısından paylaşıyordu.
Bu süre içinde Tulana Üniversitesi'nden bir
nöroloji operatörü olan Dr. Heath bu ihtimali, beyinde elektriksel tahrik (ESB)
çalışmasıyla gerçeğe yakin hale getirdi. ESB insanda zevkli ve korkutucu
halüsinasyonlar yaratabiliyordu.
CIA'nın düşünce kontrolüyle ilgilenmesi Kore
Savaşı ile başlamıştı. CIA bu alanda çeşitli fiyaskolarla sonuçlanan
araştırmalara başladı. Bunların bazıları üstü örtülmüş skandallardır: Kanadalı
vatandaşların izinleri olamadan zihinsel olarak manipüle edilmeye
çalışılmaları, binlerce üniversite öğrencisi ve askeri personel üzerinde LSD
denemeleri gibi.
Delgado'nun kablosuz etkileri, CIA'nın ağzını
sulandıran bir düşünce oldu. Delgado hayvanların belirli bir elektromanyetik
alanın içine konup sonra herhangi bir fiziksel kontak olmadan manipüle
edilebileceğini keşfetti. Bu teknolojiler başka araştırmacılar tarafından fark
edildi ve çok hızlı bir gelişme yaşandı.
HAARP program menajeri J. Heckscher, HAARP içinde
kullanılan frekanslarını ve enerjilerin kontrol edilebilir olduğunu ve bazı
uygulamalarda 120 Hertz dizisinde titreştirileceğini söylüyor. Bu da HAARP'in
düşünce kontrolü amacıyla kullanılabileceğini gösteriyor.
HAARP sistemi çok büyük kontrol edilebilir bir
elektromanyetik alan yaratıyor ki bu, Delgado'nun EMF'si ile
karşılaştırılabilir. Bir nokta dışında: HAARP sadece bir odayı doldurmuyor,
potansiyel olarak büyük bir bölgeyi hatta bir yarımküreyi doldurması mümkün.
Temelde HAARP transmiteri bu uygulamada dünyanınkiyle (ki Dr Dolego'inin
kablosuz deneylerinde ihtiyaç olunandan 50 kat daha fazladır) aynı düzeyde
enerjiyi dışarıya yayıyor. Bunun anlamı eğer HAARP doğru frekansa getirilirse,
sadece doğru dalga formlarını kullanarak, zihinsel ayırma, bir bölgenin
tamamında kasten veya radyo frekans iletiminin yan etkisi olarak
oluşturulabilir.
ein Bild
Sonuç
Basta Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'in
araştırmaları olmak üzere tüm araştırmacıların çalışmaları, HAARP'ın pek de
masum bir girişim olmadığının işaretlerini veriyorlar. Bu görüşlere göre HAARP
tamamlandığı zaman ABD'nin elindeki olanaklar şunlar:
Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak,
Askeri ve güçlü bir silaha sahip olmak,
geniş kitlelerin düşüncelerinin ve ruhsal
durumlarının kontrol edilmesini sağlamak,
Kendi komünikasyon sistemini geliştirip, istenilen
ülkelerin sistemlerini çökertmek.
ABD'nin kirli sicili; bilimi, teknolojiyi ve bilim
insanlarını nasıl kullana geldiği düşünülürse ve ortaya konan deliller göz
önünde tutulursa yapılmak istenenlerin bunlar olmadığını söylemek çok zor. ·