Sosyal Ağlarda Biz
English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

++Sitene Ekle

15 Haziran 2015 Pazartesi

Yeni Dünya Düzeni IV: Sağlık ve Toplumsal Hipnoz

Yeni Dünya Düzeni IV: Sağlık ve Toplumsal Hipnoz


Yeni Dünya Düzeni dediğimiz şeyin sağlığına da bıçak dayamış olduğunu biliyor muydun?
Gençler üzerindeki etkileri, çocukların gelişimine yansımaları veya yarattığı yeni toplumsal sınıfların konuşulduğu Yeni Dünya Düzeni'nin tüm insanları hedef belleyen bir etkisi daha var: Florid.

Bu günlerde insan yapımı fabrikasyon bir madde olarak karşımıza çıkan ve aklınıza gelebilecek çoğu şeyin içinde olan floridin, kitlesel olarak ilk kullanımı Nazi Almanyası'na rastlıyor. (1)
Yahudi mahallerinin içme suyu şebekesine konulan birkaç ölçek florid ile Almanya'da yaşayan Yahudileri, kitlesel olarak aptallaştırmak ve kontrol altında tutmak amaçlanıyor.

Nazilerin, gizli bir komplo olarak kullandıkları floridi, bugün cebimizden para vererek evimize soktuğumuzu biliyor muydun peki?

Ucuz ve işlevsel bir madde olmasını ve kendisine karşı bir bilinç gelişmemiş olmasını fırsat belleyen tüketim sanayicileri, pek çok ürünün içerisine floridi de katıyor.
Üretim modelleri ''küreselleşme'' denen canavarın etkisiyle tek tipleştikçe, ürününüz ''yerli üretim'' bile olsa bu kirden payına düşeni almış oluyor.

Fakat henüz tam manasıyla almış değil...
Temiz ve sağlığımızı tehdit etmeyen, bugün ve yarın bizi toplumsal bir uyuşukluğa hapsedemeyecek doğru ürünler için hala geç kalmış değiliz.

1990'larda Jennifer Luke adlı bir araştırmacının bu maddeyi araştırmaya başlaması ile floridin maskesi aralanmış oluyor. Maske bir kez aralandı mı düşmeden edemez; pek çok araştırmacı da o tarihten sonra floridin insan ve çevre üzerindeki etkilerini araştırmaya koyuluyor.

Sonuçlar mı?
İşte onlar korkunç:

Vücudumuzda, floridi tıpkı bir mıknatıs gibi kendisine çeken bir yapı olduğu anlaşılıyor: Epifiz Bezi.
Epifiz Bezi, beynin tam orta noktasında yer alan ve bulunduğu yer itibariyle önemini de açıkça ortaya koyan bir salgı bezimiz: (2)


Çağımızın iç salgı bezi uzmanları ve biyokimyacılar, güncel deneyler ile önemini yeni kavramış olsa da çağlar öncesinden sırrı araştırılan ve aslında büyük ölçüde de sırrı keşfedilmiş bir yaşamsal yapıdır kendisi. Bu yapının kadim kültürlerdeki yeri incelendiğinde çok ilginç şeyler göze çarpıyor:

M.Ö 4. yüzyılda Epifiz'i araştıran Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis, bu salgı bezine Türkçesi ''Düşünce Akışını Düzenleyen Büzücü Kas'' anlamına gelen bir ad veriyor önce. Yani Epifiz'in, ruhsal, zihinsel ve fiziksel dünyamızla ilişik bir 'dönüştürücü' olduğunu ileri sürüyor. Erken Latin Dönemi'ndeki Latin bilimciler ise bu beze ''Usta Bez'' adını koyarak, diğer salgı bezlerimizin üstünde bir yapı olduğunu, diğer salgı bezlerini yönetebildiğini savlıyorlar. Bu, onların, epifiz bezimizin diğer bezleri en çok denetleyebilen iç salgı bezimiz olduğunu ta o zamandan bildiklerini kanıtlıyor.
Türk kültüründe farkındalığın ve bilinçli yaşayışın manevi imgesi olan ''kalp gözü'' denen şeyin bedensel gereği, Mısır antik kültüründe herkes uyurken bile açık kalan ve ''Horus'un gözü'' olarak nitelenen şey, Güneydoğu Asya kültürlerinde ise tanrısal farkındalığı ifade edercesine heykelciklerin baş kısmına yerleştirilen motif ve yine bu kültürde ''üçüncü göz'' olarak imgelenen şeyin bedensel gereği, işte bu Epifiz bezidir.
1886'da iki mikro anatomi uzmanı olan H.W. De Graff ve E. Baldwin Spencer'ın, birbirinden bağımsız iki deney yaparak Epifiz bezini ''dumura uğramış bir göz'' olarak nitelemeleri, Güneydoğu Asya kültüründeki ya da Türk kültüründeki ''göz'' imgesinin garip bir rastlantı olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü Epifiz bezi, tıpkı göz bebekleri gibi ışığa göre tepki veriyor. (3)

Epifiz bezi, beynin tam ortasındaki ufak bir kozalağı andırır.
Güneydoğu Asya öğretilerinde de bu yüzden heykelciklere şöyle bir ayrıntı işlenir:



Kozalak biçiminde bir başlık.

Ya da Mısır antik kültüründeki tıbbi ilerlemelere bağlı olarak Horus'un Gözü imgesinin, Epifiz bezi ile olan bağlaşıklığını görelim:



Olağan koşullarda bir salgı bezi olması nedeniyle esnek olması gereken Epifiz Bezi, floridi kendisine çekmesiyle kristal bir duvar örüyor kendisine ve kemik gibi katılaşıyor. (4) O saatten sonra ise düzgün bir biçimde büzüşemediği için yaşamsal işlevini doğru bir şekilde yerine getiremiyor.

Peki nedir bu Epifiz bezinin doğamızdaki yaşamsal işlevi? Nedir ki kadim kültürlerde bu denli yer etmiş, bunca araştırmaya konu olmuştur?

1) Epifiz bezi, renk değiştirebilen kurbağa ve balıklarda ''dış dünyaya uyumlanmayı'' sağlar. Balıklar bu bezin verdiği güdüyle renk değiştirir, yani dış dünya ile kendilerini güdümlerler. Hayvanlardaki içgüdüsel korku ve öfke ortaya çıkışları da bu bezin etkisi altındadır.

2) Epifiz bezi, cinsel hormonların ve cinselliğin doğru gelişimi için kritiktir. Kendisini küçültmesi ile ergenlik dönemi başlar, onun küçülmesi ile Hipofiz bezimiz, cinsel hormonlarmızı salgılar.

Çağımızdaki ''Erken Ergenlik'' sapmasının neden yaşandığını şimdi biraz daha iyi anlayabiliriz sanıyorum...

3) Yukarıda saydıklarım, Epifiz'in salgıladığı Melatonin hormonu ile oluyorken Yale Üniversitesi'nden psikiyatr Daniel Freeman'ın çalışmaları sonrasında Epifiz'in Seratonin için de büyük bir merkez olduğu anlaşıldı.

Seratonin hormonu, canlılarda ''mutluluk'' denen duygunun, zindeliğin ve canlılığın ortaya çıkmasını sağlar. Eksikliğinde bunalım, süreğen bir yorgunluk ve 'uyuşukluk' görülür. İnsanın ruhsal ve zihinsel sağlığını tehdit eder.


4) ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden iki araştırmacı, birbirinden bağımsız olarak Seratonin hakkında iki deney yürüttü. (5)
Bizim halk arasında asit dediğimiz şeyin (LSD-25) keşfedilmesinin ardından, bu maddenin çok azının bile Seratonin üzerinde dehşet verici etkilere yol açtığı görüldü. LSD-25'in moleküler yapısı Seratonin'e benzediği için Seratonin'in girmesi gereken yerlere ondan daha önce giderek oraları işgal ettiği, bilinçte derin değişimlere yol açtığı, düşünce değişimlerini kontrol altında tuttuğu, algı yeteneğini kontrol dışı bıraktığı ve hatta kişiyi şizofreniye sürüklediği bile saptandı.

İşte bu noktadan sonrası çok ilginç...
LSD-25'in keşfi ve Epifiz'in işlevinin anlaşılmasıyla Epifiz bezi ve LSD-25 temel bir silah haline dönüştü.
ABD'nin İstihbarat Teşkilatı olan CIA'in Bilimsel İstihbarat Masası'nın, ''MKUltra'' adlı projesini başlatmasına yol açtı.




Proje, insanların bu madde ile hipnotize edilip edilemeyeceğini, ağzından laf alınıp alınamayacağını ve istenilenin yaptırılıp yaptırılamayacağını anlamak için gerçekleştiriliyordu. Duygusal yoksunluk da dahil olmak üzere tüm bu istenilenleri sağladığı ortaya çıktı.
Hatta 1950'lerde LSD'ye sözlü ve cinsel taciz de eklenerek geleneksel bir ABD işkence yöntemi olarak kullanılmaya başlandı. (6)

Kamuoyu kampanyalarının başlaması ile LSD'ye ve insan bilincine yapılan bu saldırıya karşıtlık gelişti. Fakat dönemin CIA Müdürü Richard Helms'in araştırma belgelerini yakmasıyla soruşturma tamamlanamadı ve araştırma büyük bir sır olarak insanlardan saklanmış oldu. (7)




''Küreselleşen dünyanın gerekleri'' diye diye aslında pek de gerekmeyen şeylerle dolu, insan doğasına aykırı, geçmişten kopuk ve gelecekte sürdürülemeyecek bir çöplüğe döndü yaşamlarımız.

Ulusal kültürümüzü aşağılık görmemizle önce konuştuğumuz dil bize yabancılaştı. New York Çok Satanları gibi popüler kültür ürünlerinin hayatımıza girmesi ile de o dille konuştuğumuz şeyler...

Tüketim ekonomisine dönüş yaptığımız için cebimizdeki para yabancılaştı. Küresel Üretim Tekelleri'ne başkaldırmak gibi bir derdi ulus olarak yitirmemizle  de o parayla aldığımız şeyler...

Domates domatesliğine, şehirlerimiz şehirliğine, uluslar ulusallığına, tavuk tavukluğuna, çocuk çocukluğuna, biz bizliğimize yabancılaştık.
Yakın geçmişte bir insanlık suçu sayılan şeyleri bile bugün para vererek evimize sokuyoruz...

İnsan doğasının mucizesi olan ve ''farkındalık, duygusallık, insanlık, ruhsallık, bilinç'' anlamına gelen Epifiz Bezi'miz, doğamıza aykırı tüketim maddelerini ''gönüllü'' olarak tercih etmemiz yüzünden görevini yerine bile getiremiyor. Toplumsal pek çok yönden zaten mutsuzken, mutluluğumuzun önüne geçecek yeni biyolojik nedenler ediniyoruz. Kültürel yönden işgal altındayken bilincimizi biyolojik yönden daha da kapatacak maddelerle dolduruyoruz hayatımızı...

İnsan olarak en temel gereksinimimiz olan sağlığınıza sahip çıkmaya başlayabilir, sodyum floridli ürünleri daha az tüketebilir, küresel üretim tekellerine meydan okuyup yerli veeviçi üretimleri tercih edebiliriz.
Böylece tek tipleşen bir dünyada ulusal ve bireysel zenginliği korumuş oluruz.

En başta ise sağlığımızı...

Bendeniz Üçüncü Şahıs,
Devam edecek...


1) Jennifer Luke, 1997, The Effect of Fluoride on the Physiology of the Pineal Gland. Ph.D. Thesis. University of Surrey.
2) J. Bleibtreu, 1976, ‘The Parable of the Beast‘, Paladin.
3) Jennifer Luke, 2001, Fluoride deposition in the aged human pineal gland.4) Jennifer Luke, 2001, Fluoride deposition in the aged human pineal gland.
5)  R.J. Wartman & J. Axelrod, “The Pineal Gland” ‘Scientific American’. 
6) Dick Russell, One Trail of JFK Assassins, Skyhorse Publishing. s. 273.7) Richard Helms'le Bir Röportaj, CIA. (Ana Metin)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder



/*-----3 sütun değil 4 sütun istiyorum diyenlere-----*/

Yeni Dünya Düzeni IV: Sağlık ve Toplumsal Hipnoz

Yeni Dünya Düzeni IV: Sağlık ve Toplumsal Hipnoz


Yeni Dünya Düzeni dediğimiz şeyin sağlığına da bıçak dayamış olduğunu biliyor muydun?
Gençler üzerindeki etkileri, çocukların gelişimine yansımaları veya yarattığı yeni toplumsal sınıfların konuşulduğu Yeni Dünya Düzeni'nin tüm insanları hedef belleyen bir etkisi daha var: Florid.

Bu günlerde insan yapımı fabrikasyon bir madde olarak karşımıza çıkan ve aklınıza gelebilecek çoğu şeyin içinde olan floridin, kitlesel olarak ilk kullanımı Nazi Almanyası'na rastlıyor. (1)
Yahudi mahallerinin içme suyu şebekesine konulan birkaç ölçek florid ile Almanya'da yaşayan Yahudileri, kitlesel olarak aptallaştırmak ve kontrol altında tutmak amaçlanıyor.

Nazilerin, gizli bir komplo olarak kullandıkları floridi, bugün cebimizden para vererek evimize soktuğumuzu biliyor muydun peki?

Ucuz ve işlevsel bir madde olmasını ve kendisine karşı bir bilinç gelişmemiş olmasını fırsat belleyen tüketim sanayicileri, pek çok ürünün içerisine floridi de katıyor.
Üretim modelleri ''küreselleşme'' denen canavarın etkisiyle tek tipleştikçe, ürününüz ''yerli üretim'' bile olsa bu kirden payına düşeni almış oluyor.

Fakat henüz tam manasıyla almış değil...
Temiz ve sağlığımızı tehdit etmeyen, bugün ve yarın bizi toplumsal bir uyuşukluğa hapsedemeyecek doğru ürünler için hala geç kalmış değiliz.

1990'larda Jennifer Luke adlı bir araştırmacının bu maddeyi araştırmaya başlaması ile floridin maskesi aralanmış oluyor. Maske bir kez aralandı mı düşmeden edemez; pek çok araştırmacı da o tarihten sonra floridin insan ve çevre üzerindeki etkilerini araştırmaya koyuluyor.

Sonuçlar mı?
İşte onlar korkunç:

Vücudumuzda, floridi tıpkı bir mıknatıs gibi kendisine çeken bir yapı olduğu anlaşılıyor: Epifiz Bezi.
Epifiz Bezi, beynin tam orta noktasında yer alan ve bulunduğu yer itibariyle önemini de açıkça ortaya koyan bir salgı bezimiz: (2)


Çağımızın iç salgı bezi uzmanları ve biyokimyacılar, güncel deneyler ile önemini yeni kavramış olsa da çağlar öncesinden sırrı araştırılan ve aslında büyük ölçüde de sırrı keşfedilmiş bir yaşamsal yapıdır kendisi. Bu yapının kadim kültürlerdeki yeri incelendiğinde çok ilginç şeyler göze çarpıyor:

M.Ö 4. yüzyılda Epifiz'i araştıran Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis, bu salgı bezine Türkçesi ''Düşünce Akışını Düzenleyen Büzücü Kas'' anlamına gelen bir ad veriyor önce. Yani Epifiz'in, ruhsal, zihinsel ve fiziksel dünyamızla ilişik bir 'dönüştürücü' olduğunu ileri sürüyor. Erken Latin Dönemi'ndeki Latin bilimciler ise bu beze ''Usta Bez'' adını koyarak, diğer salgı bezlerimizin üstünde bir yapı olduğunu, diğer salgı bezlerini yönetebildiğini savlıyorlar. Bu, onların, epifiz bezimizin diğer bezleri en çok denetleyebilen iç salgı bezimiz olduğunu ta o zamandan bildiklerini kanıtlıyor.
Türk kültüründe farkındalığın ve bilinçli yaşayışın manevi imgesi olan ''kalp gözü'' denen şeyin bedensel gereği, Mısır antik kültüründe herkes uyurken bile açık kalan ve ''Horus'un gözü'' olarak nitelenen şey, Güneydoğu Asya kültürlerinde ise tanrısal farkındalığı ifade edercesine heykelciklerin baş kısmına yerleştirilen motif ve yine bu kültürde ''üçüncü göz'' olarak imgelenen şeyin bedensel gereği, işte bu Epifiz bezidir.
1886'da iki mikro anatomi uzmanı olan H.W. De Graff ve E. Baldwin Spencer'ın, birbirinden bağımsız iki deney yaparak Epifiz bezini ''dumura uğramış bir göz'' olarak nitelemeleri, Güneydoğu Asya kültüründeki ya da Türk kültüründeki ''göz'' imgesinin garip bir rastlantı olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü Epifiz bezi, tıpkı göz bebekleri gibi ışığa göre tepki veriyor. (3)

Epifiz bezi, beynin tam ortasındaki ufak bir kozalağı andırır.
Güneydoğu Asya öğretilerinde de bu yüzden heykelciklere şöyle bir ayrıntı işlenir:



Kozalak biçiminde bir başlık.

Ya da Mısır antik kültüründeki tıbbi ilerlemelere bağlı olarak Horus'un Gözü imgesinin, Epifiz bezi ile olan bağlaşıklığını görelim:



Olağan koşullarda bir salgı bezi olması nedeniyle esnek olması gereken Epifiz Bezi, floridi kendisine çekmesiyle kristal bir duvar örüyor kendisine ve kemik gibi katılaşıyor. (4) O saatten sonra ise düzgün bir biçimde büzüşemediği için yaşamsal işlevini doğru bir şekilde yerine getiremiyor.

Peki nedir bu Epifiz bezinin doğamızdaki yaşamsal işlevi? Nedir ki kadim kültürlerde bu denli yer etmiş, bunca araştırmaya konu olmuştur?

1) Epifiz bezi, renk değiştirebilen kurbağa ve balıklarda ''dış dünyaya uyumlanmayı'' sağlar. Balıklar bu bezin verdiği güdüyle renk değiştirir, yani dış dünya ile kendilerini güdümlerler. Hayvanlardaki içgüdüsel korku ve öfke ortaya çıkışları da bu bezin etkisi altındadır.

2) Epifiz bezi, cinsel hormonların ve cinselliğin doğru gelişimi için kritiktir. Kendisini küçültmesi ile ergenlik dönemi başlar, onun küçülmesi ile Hipofiz bezimiz, cinsel hormonlarmızı salgılar.

Çağımızdaki ''Erken Ergenlik'' sapmasının neden yaşandığını şimdi biraz daha iyi anlayabiliriz sanıyorum...

3) Yukarıda saydıklarım, Epifiz'in salgıladığı Melatonin hormonu ile oluyorken Yale Üniversitesi'nden psikiyatr Daniel Freeman'ın çalışmaları sonrasında Epifiz'in Seratonin için de büyük bir merkez olduğu anlaşıldı.

Seratonin hormonu, canlılarda ''mutluluk'' denen duygunun, zindeliğin ve canlılığın ortaya çıkmasını sağlar. Eksikliğinde bunalım, süreğen bir yorgunluk ve 'uyuşukluk' görülür. İnsanın ruhsal ve zihinsel sağlığını tehdit eder.


4) ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden iki araştırmacı, birbirinden bağımsız olarak Seratonin hakkında iki deney yürüttü. (5)
Bizim halk arasında asit dediğimiz şeyin (LSD-25) keşfedilmesinin ardından, bu maddenin çok azının bile Seratonin üzerinde dehşet verici etkilere yol açtığı görüldü. LSD-25'in moleküler yapısı Seratonin'e benzediği için Seratonin'in girmesi gereken yerlere ondan daha önce giderek oraları işgal ettiği, bilinçte derin değişimlere yol açtığı, düşünce değişimlerini kontrol altında tuttuğu, algı yeteneğini kontrol dışı bıraktığı ve hatta kişiyi şizofreniye sürüklediği bile saptandı.

İşte bu noktadan sonrası çok ilginç...
LSD-25'in keşfi ve Epifiz'in işlevinin anlaşılmasıyla Epifiz bezi ve LSD-25 temel bir silah haline dönüştü.
ABD'nin İstihbarat Teşkilatı olan CIA'in Bilimsel İstihbarat Masası'nın, ''MKUltra'' adlı projesini başlatmasına yol açtı.




Proje, insanların bu madde ile hipnotize edilip edilemeyeceğini, ağzından laf alınıp alınamayacağını ve istenilenin yaptırılıp yaptırılamayacağını anlamak için gerçekleştiriliyordu. Duygusal yoksunluk da dahil olmak üzere tüm bu istenilenleri sağladığı ortaya çıktı.
Hatta 1950'lerde LSD'ye sözlü ve cinsel taciz de eklenerek geleneksel bir ABD işkence yöntemi olarak kullanılmaya başlandı. (6)

Kamuoyu kampanyalarının başlaması ile LSD'ye ve insan bilincine yapılan bu saldırıya karşıtlık gelişti. Fakat dönemin CIA Müdürü Richard Helms'in araştırma belgelerini yakmasıyla soruşturma tamamlanamadı ve araştırma büyük bir sır olarak insanlardan saklanmış oldu. (7)




''Küreselleşen dünyanın gerekleri'' diye diye aslında pek de gerekmeyen şeylerle dolu, insan doğasına aykırı, geçmişten kopuk ve gelecekte sürdürülemeyecek bir çöplüğe döndü yaşamlarımız.

Ulusal kültürümüzü aşağılık görmemizle önce konuştuğumuz dil bize yabancılaştı. New York Çok Satanları gibi popüler kültür ürünlerinin hayatımıza girmesi ile de o dille konuştuğumuz şeyler...

Tüketim ekonomisine dönüş yaptığımız için cebimizdeki para yabancılaştı. Küresel Üretim Tekelleri'ne başkaldırmak gibi bir derdi ulus olarak yitirmemizle  de o parayla aldığımız şeyler...

Domates domatesliğine, şehirlerimiz şehirliğine, uluslar ulusallığına, tavuk tavukluğuna, çocuk çocukluğuna, biz bizliğimize yabancılaştık.
Yakın geçmişte bir insanlık suçu sayılan şeyleri bile bugün para vererek evimize sokuyoruz...

İnsan doğasının mucizesi olan ve ''farkındalık, duygusallık, insanlık, ruhsallık, bilinç'' anlamına gelen Epifiz Bezi'miz, doğamıza aykırı tüketim maddelerini ''gönüllü'' olarak tercih etmemiz yüzünden görevini yerine bile getiremiyor. Toplumsal pek çok yönden zaten mutsuzken, mutluluğumuzun önüne geçecek yeni biyolojik nedenler ediniyoruz. Kültürel yönden işgal altındayken bilincimizi biyolojik yönden daha da kapatacak maddelerle dolduruyoruz hayatımızı...

İnsan olarak en temel gereksinimimiz olan sağlığınıza sahip çıkmaya başlayabilir, sodyum floridli ürünleri daha az tüketebilir, küresel üretim tekellerine meydan okuyup yerli veeviçi üretimleri tercih edebiliriz.
Böylece tek tipleşen bir dünyada ulusal ve bireysel zenginliği korumuş oluruz.

En başta ise sağlığımızı...

Bendeniz Üçüncü Şahıs,
Devam edecek...


1) Jennifer Luke, 1997, The Effect of Fluoride on the Physiology of the Pineal Gland. Ph.D. Thesis. University of Surrey.
2) J. Bleibtreu, 1976, ‘The Parable of the Beast‘, Paladin.
3) Jennifer Luke, 2001, Fluoride deposition in the aged human pineal gland.4) Jennifer Luke, 2001, Fluoride deposition in the aged human pineal gland.
5)  R.J. Wartman & J. Axelrod, “The Pineal Gland” ‘Scientific American’. 
6) Dick Russell, One Trail of JFK Assassins, Skyhorse Publishing. s. 273.7) Richard Helms'le Bir Röportaj, CIA. (Ana Metin)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

/* -----Bitiş-----*/