Sosyal Ağlarda Biz
English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

++Sitene Ekle

15 Haziran 2015 Pazartesi

27'ler Kulübü

27'ler Kulübü - Amy Why?nhouse

Sevenler, sevmeyenler, dostlar, düşmanlar, koca bulmuş yaşamışlar, boynu bükük kocamışlar,

Hepinize selam olsun.

Bu yazımızda da Dünya'da dönen kokuşmuş olayların dibine vuracağız. Eminim sizler de artık, ekranda bir şey gördüğünüzde sorgulamaya başlamışsınızdır.
Artık bilinçlenme zamanı çünkü.
Artık düzeni tersine çevirme zamanı çünkü.

Belki bu kaynatasızlar sürüsünü durduramayız ama, yavaşlatabileceğimizden %100 eminim.

Öncelikle 27'ler kulübü hakkındaki düşüncelerimi ve bunların kim olduğunu aktarmak istiyorum.
Dediğim gibi, bunlar düşüncelerimdir.

40 tane (insanlara 'tane' denmez ama illuminati sağolsun.) 27 yaşında ölmüş ''Yıldız Olma Potansiyeli'' görülen kişilerden bahsediyoruz.
''Dünyaya Yön Verebilecek'' kişilerden bahsediyoruz.
Senin de bir fikrin olmalı bu yüzden...

Şu anda hoparlörlerimden ''Back to Black'' şarkısının nidaları yükselirken, bu yazıyı yazmak için ayrı bir güç, ayrı bir istek hissediyorum kendimde.

Amy'nin de dediği gibi, yüzümü ''karanlığa dönüp'', orada gördüklerimi size aktaracağım.

Ah bu arada, geçtiğimiz yazıda Güney Anadolu'da petrol denizimiz var ama kullan(a)mıyoruz demiştim. Son zamanlarda bir haber çıktı, ben o yazıyı yazdıktan sonra. Diyarbakır'da çeşmelerden suyla karışık petrol akmaya başlamış.
Bana güvenebilirsin, gördüğün gibi.

Devam edelim...

27'ler Kulübü dediğim şey ama bir türlü kimsenin cevabını veremediği olay,  ''Geleceği yönlendirebilecek, yıldız potansiyeli olan'' 40 kişinin 27 yaşında ölmesiyle oluşmuştur.


Kim bu kişiler, neden öldü(rüldü)ler acaba?
Bazılarına (en ünlülerine) değinerek, olayın genelini gözleriniz önünde çözümlemek istiyorum.

Bu kişiler arasında hayranı olduğum, Nirvana gurubunun acıklı sese sahip vokali, söz yazarı, gitaristi Kurt Cobain, 27 yaşında 5 Nisan 1994'te, evinde ölü bulundu,

Uyuşturucu kullanıyordu. Kliniklerde tedavi gördü ve düzelme yolunu seçti. Avrupa turnesi bittikten sonra Roma'ya gitti.
Çok güçlü olan ancak yasal olan bir uyuşturucuyu şampanyayla birlikte aldı. Komaya girdi, ne tesadüftür ki karısı onu çok özlemiş, görmeye Roma'ya gelmiş ve Kurt'ü komadayken bulmuş...

Ve doktorlar ''yanlışlıkla'' böyle bir şey yaptığını söylediler. Yani Kurt'ün uyuşturucu içtiğinden haberi yoktu.

Uyuşturucu tedavisi yeniden başlamış oldu. Bir gün, bir av tüfeği ile kendisini odaya kilitledi.

''Kocam kendini öldüreceğini söyledi ve odaya kendini kilitledi''

diyerek polisi çağıran karısı, Kurt'ün polislere ''Bunlar palavra'' demesiyle,  ihbarını geri çekti.

Seatle'daki klinikten çıktıktan sonra, 6 gün boyunca bir daha görülmedi.
Polis evde yaptığı aramada 4 tüfek, birkaç tabanca vs. buldu. Ve sayısız mermi...

Annesi, 6 gündür oğlum kayıp, dedi. Ve oğlu Kurt, evindeki odada, Shotgun marka bir tüfek göğsünde, yüzü mermiyle dağılmış bir şekilde ölü bulundu, saksı çamuruyla kirlenmiş bir mektup ile birlikte...

Ne hikmetse toprağa bulanmış...

Özel dedektifler, gazeteciler, Cobain'in kimi arkadaşları o dönemde ısrarla bunun bir CİNAYET olduğunu savunsalar da konu kapanmıştı bir kere. Polisler...Adli tıp...İşini üstünkörü yaptığını kabul etmek istemiyordu.

Wallace ve Halperin'in hazırladığı Cobain dosyası dikkatleri üzerine çekti çünkü bir araştırmacı gazetecilik örneğiydi. Aşk ve Ölüm'deki temel iddia Kurt Cobain'in intihar etmiş olamayacağı, çünkü kanında kafasına kurşun sıkmasına izin vermeyecek ölçüde yüksek miktarda uyuşturucu bulunduğu yönündedir.

Neymiş?

Kurt Cobain, kafasına kurşun sıkamayacak kadar fazla uyuşturucu almış.

O zaman kim sıktı?

Mektup neden saksıdaki çamur tarafından kirletilmişti?

Yorum senin.






Yine sevdiğim üstadlardan Jim Morrison (IQsu 149'dur) 27 yaşında ölmüştür. Şarkıcı, söz yazarı ve elektro gitaristtir.
O da çok büyük bir yetenektir, zaten IQsu neticesinde böyle olmalı.
Ölümü hakkında bazı varsayımlar var, kimileri küvette ölü bulunduğunu, kimileri uyuşturucu yüzünden öldüğünü, kimileri şu an da Hawaii'de yaşadığını, kimileri Doğu Avrupa ülkelerinden birinde inzivaya çekildiğini söylemektedir. Hepsi birbirinden daha iç gıcıklayıcıdır kanımca.

Bu adam ya kullanılıyor hâlâ, ya da kullanılamadığı için, diğerleri gibi öldü(rüldü). 2. ihtimal daha olası geliyor bana.







70'lerin gençlik simgesi Janis Joplin de 27 yaşında ölmüştür. Ölüm nedeni muhtemelen aşırı dozda uyuşturucu veya intihar denmektedir.

''Muhtemelen.''

Havuzda ölü bulundu.

Şarkıcı ve söz yazarıdır. En büyük blues sanatçılarından biri olacaktı.



Jimi Hendrix, öncü elektro gitarist ve gitarin ilahı olarak -bazı çevrelerce- kabul edilen kişi. O da 27 yaşında ölmüştür.

Diğerlerinde de olduğu gibi Jimi Hendrix için de cinayet iddiaları vardır. Hatta Warner Bros'un ismi bile geçmektedir bu iddialarda.
Kendisi otel odasında ölü bulundu.

Bitmedi.

Türkçe Vikipedi ve forum sayfalarında bulamadığım detayları bulabilmek için İngilizce bir araştırma da yaptım.

Ve ne buldum biliyor musunuz?

''Rothchild is best known as the producer of the first five albums by The Doors. He did not produce their last LP with Jim MorrisonL.A. Woman, as Rothchild withdrew from the production after disagreeing with the group over the band's musical direction. He also produced LPs and singles for John SebastianJoni MitchellNeil YoungTom PaxtonFred NeilTom RushThe Paul Butterfield Blues BandThe Lovin' SpoonfulTim BuckleyLove,Clear LightRhinoceros and Janis Joplin, including her final LP Pearl and her only no. 1 single, Me and Bobby McGee.''

Jim Morrison'ın, Kurt Cobain'in Love'ının ve Janis Joplin'in prodükteri kimmiş?

ROTHSCHİLD!

Rothschild sülalesi, savaşlara ve savaş sonrası barışlara ve bu devletlere mali destek sağlamış olan ve fikrimce hâlâ sağlamakta olan banker ailedir.
Gizli Dünya Devleti'nin hükümdarları yani. Size bu aileden ve diğer bir aile olan Rockfeller ailesinden hiç bahsetmedim, ama görüyorum ki artık bahsetmeliyim.

Bu aileler doları basan aileler, bu aileler Afrika madenlerine sahip olan aileler, bu aileler petrol şirketlerine sahip olan aileler, bu aileler küresel sistemin finansmanları...
Rothschild ailesinin 2000'li yıllara 3 TRİLYON DOLAR servetle girdiği iddia edilmektedir.

Yani dünyanın en zengini, Bill Gates değildir.

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez. Bu ailenin adı, ne Forbes dergisinin düzenlediği ''Yılın Zenginleri'' bölümünde yer alır, ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde geçer. Ancak birçok ülkenin diplomatı, bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır.

Dünyaya yön veren bu aile, 1500 yıllarından beri vardır ve hâlâ faaldir. Günümüzde 1500 kişilik bir sülaledir.
Tarihin ilk bankacılık faaliyetlerini, İngiliz saraylarında yaverlikten kazandıkları paralar ile gerçekleştirmişlerdir.

Aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan bu köklü ve güçlü aile daha karlı bir işe soyundu zamanında. Savaşa giren devletlere ''faiz'' ile borç verme işine.

Bu amaç uğrunda ilk girişimlerini Fransa-İngiltere savaşı sırasında gerçekleştiriyorlar. İngiltere'ye 35 ton altın borç veriyorlar, İngiltere yeniliyor ve dolayısıyla borcu ödeyemiyor. Devlet bankası Rothschild ailesine geçiyor ama bir şartla...

İngiliz Sterlini'ni Rothschild basacak.

Bu basit bir olay değil. Parayı devlet bankası basar, eğer para basma iznini özel bir kuruluşa verirsen, bağımsızlığını vermiş olursun.

Para basmak öyle kolay bir iş değildir. Eğer parayı basıyorsanız, o paranın değeri kadar bir kaynağın devlet hazinesine girmiş olması gerekir.

Yani Türkiye 20 TL basabilmesi için, hazinesinde 20 TL değerinde altın, elmas, petrol vs. bulunmalıdır. Aksi halde devlet küçük duruma düşer, parası yalnızca bir kağıt parçası olur.

İngiltere'nin para basma yetkisini ellerinden almışlardır. Dolayısıyla para basmak için maden kaynakları gereklidir. Bunları da kraliyet ailesinden söke söke almışlar ve karşılığında Sterlin basmışlardır. Böylece 12 ton altın kar ettikleri tarihçiler tarafından söylenir.

ABD'nin parasını kim basıyor biliyor musun? 

Federal Reserve Bank.

Özel bir banka.
''Nasıl yani yaaa?''

Az önce dedim, devletin parasını devlet bankası basar, nasıl olur da özel bir banka ABD dolarını basabilir?

Cevabı buldun herhalde :)

Amerika'nın kuruluş hikayesi çetrefillidir. İngiltere ile Amerikan kolonileri anlaşamamıştır. Ve devreye yine Rothschild girer. Amerikan kolonilerine, ABD devletini kurun, der. Doları basma yetkisi karşılığında destek sağlarlar.
ABD kurulur ve Rothschild doları basmaya başlar.

Doların üzerindeki piramidi hatırlıyorsun değil mi dostum?

Bunlar kirli düzenin finansmanları.

İşte bu adamlar, şu an güçlü olan devletlerin arkasındaki pışpışçılardır.
Bu adamlar, dünyanın en köklü ailesi, yöneticisidir.
Bu adamlar, güçlü devletlerin, güçlü olmasını sağlayan kişilerdir.
Bu adamlar, paranın gücünü kullanırlar.
Bu adamlar, dünyadaki her savaşı finanse etmiş kişilerdir.
Bu adamlar, o savaşları organize etmiş, sonucunu daha önceden belirlemiş kişilerdir.
Bu adamlar, adam değildir.

6.Yazıda bunların yaptıklarına daha detaylı inmeye karar verdim.

Şimdi bu aileyi çözdüğünüze göre konuya devam edebiliriz.

27'sinde ölmüş bu en popüler 3 sanatçının, son zamanlarındaki prodükterü Paul A. Rothschild'miş.

Tesadüfe bak ya...Yerim.

27'sinde ölenlerin, son zamanlarındaki prodüktörü...

Son zamanlarındaki...

Tiksinç.

Aslında daha fazla söze gerek yok sanırım, 27'ler Kulübü hakkında? Gördüğün gibi bir iğrenç gerçek daha karşında paşa paşa duruyor.

Neden ölmesi gerekiyordu bunların?

Hemen söyleyeyim...

Şimdi, Lady Gaga popüler. Amy Winehouse bir albüm çıkarıyor, ortalığı kasıp kavuruyor.

Ne olur?

Lady Gaga düşer. Ün kaybeder. Hayran kitlesi tehlikeye düşer.
Yani İlluminati - Mason düzeni, kültür sömürgeciliği...

Ya popüler olacak bu sanatçıyı kendine çekeceksin, ya çekeceksin.

Yoksa maazallah insanlar küresel boyutta senin çıkarlarına hizmet etmeyecek bir sanatçı dinlerler.

Yola gelmiyorlar mı?
O zaman...

Dıkşın dıkşın. Ölürler.
Ölümleri bir uyuşturucu hikayesi ile süslenir... Yaşamlarının sonlarına doğru da bunların bağımlısı yapılırlar. Bu sayede diriyken işe yaramamış olan ünleri, bunlar öldükten sonra uyuşturucu borsasının, gençleri ahlaksızlığa sürüklemek isteyenlerin bir numaraları geçim kaynağı olur.
Yani Rothschild-Mason-İlluminati, aynı bokun boncuklarıdır. Rothschild, bu yapının ve düzenin en zirvesinde olan kişilerden biridir. Hepsi aynı amaçla bir araya gelmiş, tek yumruk olmuşlardır.

Sırf kıçlarının keyfi için ülkelerin düzenlerini alt üst ederler, kıçlarını rahata kavuşturduklarında ise olayı tarihe gömerler. Ve sen de onu ders olarak görürsün, sınavına girersin, 100 almak için çaba harcarsın. Tarih dersinden nefret eden biri varsa, bu adamlara içtenlikle küfür edebilir. Çünkü gördüğün savaşların temel nedeni, bu adamlardır. Yani emperyalizmin kendisidir. Kardeşi kardeşe öldürten, bencil, acımasız kişilerdir bunlar.

Şimdi anladın mı 27'ler Kulübü neden oluşmuş?
Eğer sen bunların su çarkına çomak sokacak bir adamsan, o çomağı alıp... sana yediririz deyip korku imparatorluğu inşa ediyorlar ve dirisi ile iş yapamadıkları ünlülerin ölülerini kullanarak gençleri türlü ahlaksızlık ve çizgisizliğe sevk ediyorlar.

Diğer 27 üyelerinin çoğu, trafik veya kazara kazalar ile öldü. Kazayla ölmeyenler ise bir şekilde ölü ''bulundu''.

Abi ne insanmış bunlar ya, içlerinden biri de şüphe uyandırmayacak şekilde ölsün ve otopsisi adam akıllı yapılabilsin?
Biri de ''normal ölüm'' ile kayda geçebilsin.

Bu kabarık listenin 40. kişisi Amy Winehouse'a gelelim.
Öncelikle beher beher ağlayan, elit geçinen şapşallara atıfta bulunmak istiyorum ama.

Şimdi diyecekler ki şehitlerle Amy'yi bir mi tutuyorsun... Çeneni kapat da bir dinle beni önce. Kaçış yolu olarak tutturmuş birileri bir laf, kullanıp kullanıp duruyorlar.
Şehitler için orda burda yazı yazanlara laf söyledi bu elit geçinen şoparlar. Amy ölünce de
''Ay çok kötü, böaa. Beher beher ağlıyorum...'
diye yazılar yazdılar.

Şehitler için yazılan yazılara ''Sanaldan vatan mı kurtarıyorsunuz?'' diyen siz elit geçinen Batı kültürünün kuklası olmuş kişiler, Amy'ye sanaldan ruh mu üflüyordunuz?
Anlamadığım bir samimiyetsizliğiniz daha var, ''Duygumu içimde yaşadım, sanane'' diyorlar şehit olayları için, ama Amy Winehouse'un ölümü için ''duygularını dışarıya vurma'' gereksinimi duyuyorlar?
Millete kendini pahalıdan satman bir şeyi değiştirmiyor güzelim, ambalajın transparan. Ne olduğunu herkes görüyor.

Samimiyetsizsiniz.

Devam edelim.


Amy Winehouse, ölmeden önce Universal Müzik Şirketi ile anlaşmış. Dünyanın müzik sektöründe 5 büyüğü vardır. Universal Müzik de onlardan biri.
Ve sözleşmeyi kimle imzalamış biliyor musun?

Jay-Z.

Beyonce'un ölümsüz aşkı. Gaga'nın canı ciğeri. İlluminati(kültür sömürüsü) panpişlerinden bir tanesi.

Çok şeker bir durum değil mi?

Ama bizdeki kanıt biter mi?

Denizde kum biter, bizde kanıt bitmez ordaki.

Amy Winehouse'u evinde ölü bulan polis memuru, Danny Panthaki'nin erkek arkadaşıymış.

Danny Panthaki'nin.

''Eee?''

Danny Panthaki, MTV'nin yapımcısıdır.
Bir toplum devşirme planı olan MTV'nin yapımcısı. 
Bitmedi.

Amy Winehouse'un otopsisi yapılmamışken, ''Uyuşturucu ve alkolden öldü.'' diye söylentiler çıkaran da bu polis memurudur. Ve evinde hiçbir ize rastlanılmadığı söyleniyor biliyor musun? Nasıl böyle bir tespitte bulundu acaba?

Asıl iç gıcıklayan durum ise, Amy'nin düzenli olarak doktor tedavisine gitmeye başlaması ve en son doktor kontrolüne de Cuma günü girmiş olmasıdır.
Yani ölümünden 1 gün önce.
Ve yabancı bir kaynak, ''Doktor, onun gayet sağlıklı olduğunu, durumunun sevindirici olduğunu, kaygıları olmadığını söylemiştir.''demiş. (Kaynak: truthquake.com)
Bu kontrolden 24 saat sonra ölmesi...

Garip.

Kaynak olarak verdiğim yabancı kaynaklı bu site, şu ana kadar belirttiğim fikirlere inandıklarını belirtmektedir. ''Tüm bu her şey, birileri tarafından yapılmıştır inancındayız.'' diyorlar.
Sonuçta İlluminati değil miydi, her şeyin arkasında kendilerinin olduğunu söyleyen?

Eski kocası (şu anda hapiste), onu uyuşturucuya alıştıran kişidir. Mesleği torbacılıktır.
Yani uyuşturucu satıcılığı.
Şu sıralarda neyin kafasını yaşadığı, çıkınca ne iş yapacağı da ayrı bir merak konusu benim için.

Her yazımda olduğu gibi, bu yazımda da senden bir şey istiyorum. Tüm bu uğraşa karşı istediğim bir bedel var:

Uyan.

Tek istediğim bu.

Önüne sunulanı olduğu gibi kabul etmekten vazgeç.

Atatürk'ün sözünü ettiği gençlik ol. Araştır, oku.

''Ben okumayı sevmem.''

Sen okumazsan, birileri de canına okur.

Araştırıp, okuduğun her şeyi de doğrudan kabul etme. Çünkü bu haysiyetsizler, bilinçli olma bilincini de kendileri yönetmeye başladı.
Yani seni, istedikleri doğrultuda bilinçli de yapabiliyorlar.

Tarihi çocuk oyuncağı yapmışlar, ağzına bir elma şekeri vermişler resmen. Neden seni de kukla yapamasınlar ki?

Diğer milletlerden emin değilim ama Türk milleti sahip olduğu kudret nedeniyle bunu yapabilecek bir millettir.

Yahu şu heriflere destek değil, köstek ol birazcık da.

Neyin eksilir?

Bendeniz Üçüncü Şahıs. Devam edecek.

(twitter.com/selamordaki)



23 Temmuz 2011 Cumartesi

Petrol Dolapları, Batı Oyunları ve Dünden Bugüne Türkiye

Selam tekrardan,

Kısa bir tatil ve ardından geçirdiğim bir hastalık nedeniyle yazılara ara vermek zorunda kalmıştım.

''Geçmiş olsun.''

Teşekkür ederim cancağızım.
Ehe ehö. Gelelim işimize...

Her yazım bir öncekinin devamı niteliğinde, aramıza katılan yeni arkadaşlar var, bu yüzden 1. yazı olan Atatürk neden ve nasıl öldü(rüldü)? yazısından başlamaları gerekiyor, aksi takdirde terim bilgileri olmayacaktır. Diğer yazılara sağ taraftan ulaşabilirler. İlk yazı, en üsttekidir.

Yazıları okuyanların sayısı 2000'e ulaştı. Verdiğiniz destek için teşekkür ederim.

Geçtiğimiz yazılarda siyonizmden epeyce bahsettik.

Dünya Savaşları'nın bir nedeni bu demiştik. Gelelim diğer bir nedenine;

PETROL.

Osmanlı İmparatorluğu'nun aksine, diğer dünya güçleri, bu siyah akışkan şeyin öneminin o zamandan farkındaydılar. Bu yüzden, Musul için M.Kemal o kadar çaba harcadı. Çünkü o da farkındaydı petrolün ne büyük bir cevher olduğunun.

Ancak Osmanlı, büyük aptallıklar etti. Yabancı güçlerin, içeriye soktuğu casusların farkına varamadı, farkına vardığında çoktaaan bataklığa düşmüştü.

Dikkatini bir şeye çekmek istiyorum sevgili dostum,

Bugün petrol çıkarılan yerler nereleri? Gözünün önüne getir bakalım...

Rusya, Kafkasya, birazcık Amerika...

Ve...

Musul, Irak, İran, Sudan.......Kuveyt, Arabistan...

Peki, geçtiğimiz yıllarda petrolün en fazla çıkarıldığı, kaliteli sayıldığı, uğruna savaşların gerçekleştiği bu son saydığım bölgeler önceden neredeydi?

Osmanlı'nın elinde.

Wilson İlkeleri'nin yaratıcısı, ABD eski başbakanı Wilson'ın bir taktiği vardır, bu taktik hâlâ batılı devletlerce uygulanır. Ki zaten bu sömürgeciliğin temel felsefesidir:

''BÖL, PARÇALA, YÖNET.''

Yaptıkları şey buydu.

Casus soktular, yıllarca birbirlerine buğday satmış, sırtını kaşımış, hastalandığında çorbasını yapmış halkları birbirlerine düşürdüler. Adeta kan kusturdular. Arapları bile emirliklere ayırdılar. Arap içinde Arap yarattılar. Birlikten kuvvet doğacağını biliyorlardı.

Kardeşi. Kardeşe. Öldürttüler.

Ve hepsi, sonu gelecek bir kaynak uğruna. Yoksa Arap yarımadasının ıssız çöllerinde ne işleri var?
Bu kadar vicdansız sümüklü böceklerdir işte bunlar.

Ah, pardon. Sümüklü böceklere hakaret ettim.

Osmanlı savaştan feci bir yenilgi ile ayrıldı. Sevr imzalandı. 

Osmanlı parçalandı.

Ermeni ve Kürt paşalar Fransızlarla görüşerek ayrı devlet olma yolunu seçtiler. Böylesi batı için daha hayırlıydı. Suya, petrole, pamuğa, buğdaya, istedikleri her hammaddeye hakim olacaklardı. Özellikle Fransa pamuk için, yani tekstil ürünleri için rakibi olan İngiltere'ye çuvallarca para döküyordu. Niye rakibini beslesin ki? Kendi de yapabilirdi.
Hatta Fransa moda başkenti bile olabilirdi...(Günümüzde durum nedir acaba?)

ABD başkanı Wilson'ın felsefesiyle azınlık milletlerin yanında oldular. 
''Ağzınız kokuyor, sizi varoş yapmışlar. Ah bu Türkler... Kadir, kıymet nedir bilmezler! Barbarlar! Gelin sizi zenginleştirelim, içimiz burkuldu vallahi...'' dediler. Ay kıyamam iyi niyetinize.

Ve kardeş bildiklerimiz... 

Kandılar.

Ancak Anadolu'da önemsemedikleri bir hareket vardı. O hareket, tüm planları suya düşürdü.

Kurtuluş Savaşı kazanıldı.

Avrupa basını, bir zamanlar hakaret içeren yazılarını, artık övgülerle süslüyorlardı. 

Yüzsüz şerefsizler. 

Hollanda’da bir derginin (Handelsblatat) sayfalarında, manevi ve maddi gücü tükenmiş bir milletin bunu nasıl yaptığını anlamadıkları yazıyordu. Ve bu, İslam düşüncesine girmeden anlaşılamazdı, kesinlikle nedeni buydu, diyordu. İslam'a dayalı kültürümüzdü bunu sağlayan.

İslam düşüncesi şarttı bunu yapabilmek için.

İslam düşüncesi.

İslam.
O zaman yapılacak şey ortaya çıkmıştı! İslam düşüncesi ortadan kaldırılmalı, kardeş kardeşe küstürülmekle kalmamalı, gırtlak gırtlağa geçirilmeliydi.

Nitekim Lozan’da Lord Curzon, ''Bu masada verdiklerimizi, sıkıntıya düştüğünüzde bir bir alacağız!'' demişti. Neye güvenerek bu kadar iddialı konuşabilirdi ki bir adam? Batılılar işlerini garantilemeden böylesine ağır bir itham kullanırlar mı?

Elbette hayır.

Sahte bir İslam yaratılmalı (hurafeler, İslam için savaştığını öne süren gerici terör örgütleri vs.), etnik zenginlikten faydalanılmalıydı. Osmanlı'ya dönülmeliydi. M.Kemal Türkiyesi çok tehlikeliydi.



I.Dünya Savaşı'ndan önce, Padişah Doğu'da bir demiryolu inşa etmek istedi. Erzincan civarlarından Basra'ya kadar uzanacak bir demiryolu olacaktı bu. Bugün maden rezervlerinin geçtiği yerlerden yani.
ABD, fırsatı kaçırmadı!

Padişah ile görüşüldü ve Chester İmtiyazı devreye sokuldu.(1913-14)
'Ottoman American Development Company'' adlı abudik bir şirket kuruldu.

Daha önce, Almanların inşa ettikleri demiryollarında da benzer bir imtiyaz verilmişti. Almanlara, demiryolunun yakınındaki arazilerden faydalanması izni verilmişti.

Bataklığa düşmüş biri, kurtulmak için her şeyini verirdi.

Neden daha fazlası alınmasın ki?

Anlaşmaya göre, demiryolunun sağ ve sol tarafından 200 metrelik alanlar ABD'ye 99 yıl boyunca ait olacaktı. Oradaki tüm madenler 99 yıl boyunca ABD'ye ait olacaktı. (Migros'un indirim taktiği gibi 1 TL değil, 0.99 Kr)

Bununla da kalınmadı. Kana susamış vampirler, hasta düşmüş yaşlı adam'a saldırıyorlardı.
Karadeniz madenleri de 99 yıl boyunca onların olacaktı.

I.Dünya Savaşı başladı, planlar suya düştü.

Ancak Lozan görüşmeleri sırasında, bizim gönderdiğimiz kişiliksiz biri (Devlet bakanı Refet Bele) bu imtiyazı yeniden faaliyete geçirdi. Bu imtiyazı 1927 yılında ele alan Atatürk şoke oldu.

Protokolü kendi elleri ile yırttığı söyleniyor. İyi de yapmış.

Bitmedi.

İşin cafcaflı kısmı, 1927 yılında bu olay gerçekleşince, ABD Lozan'daki imzasını geri çekti. Ve hâlâ da öyledir.

Yani 1927'den beri, ABD Anayasası'nda Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur. İşler ve birbirini tanımalar, ikili anlaşmalar ile sağlanmıştır.

Yani ABD, Lozan'ı tanımamaktadır. Lozan, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ile ilgili bir antlaşmadır; yani ABD, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamaktadır.

Lozan'ı tanımayan tek ülkedir.

Devam edelim...


80'lerde Türkiye, ağır sanayi hamlelerine kalkıştı. Atatürk Barajı, Keban Barajı, GAP gibi birçok proje gerçekleşmeye başladı.

Türkiye suyun gücünü farketmişti. Sudan para kazanacaktı. (Ki hâlâ kazanıyoruz. Irak, İran ve Suriye'ye suyu biz veriyoruz. Fırat'ın ve Dicle'nin önünü kestik ve bizim vana açtığımız kadar su içebiliyorlar. Ne kadar su kullanacaklarına da biz karar veriyoruz.)

Türkiye bölgesel güç oluyordu. İpler el değiştiriyordu.

GAP... Güney Anadolu Projesi...

Zengin Güney Anadolu'yu iki kat daha zengin yapacaktı.

Düğmeye basılmalıydı!

O bölgede petrol şirketi açmış biri olan Beşir Yılmaz'ın bir gazeteci ile olan görüşmesine ulaştım.Ve Beşir Yılmaz, Cudi Dağı'nın eteklerinde muazzam petrol yataklarının olduğunu, hatta bu petrolün bazen derelere karıştığını, o kadar çok olduğunu söylüyor.

Onun şirketine ne mi olmuş?

Kamulaştırılacak diye kapatılmış.

ABD'ye özelleştirilmeye kalkılmış.

Ve yatakların üzeri beton ile kapatılmış.

Devlet 400 metreye kadar sondaj yapıp suya ulaşmış, ancak sondaj makinesi kırılmış, ve vazgeçmiş.(Güzel bahane) Burda su var sadece denmiş, geri çekilinmiş. Sudan sonra petrol geldiğini kim bilmiyor?

Bilmeyen yok, herkes az önce öğrendi çünkü.

Yani kuzular, biz petrol denizinin üzerinde oturuyoruz. Peki neden kullan(a)mıyoruz?

Bizim petroller, Irak petrolleri ile bağlantılı, bilir miydiniz?

Yani Irak'tan vanayı açan, bizim petrolleri de çekiyor. Irak'ta kim var? :)

Ah bu arada, İran cumhurbaşkanı, George Bush ile Usame Bin Ladin'in kardeşi Cemal Bin Ladin'in ortak bir petrol şirketi olduğunu ortaya çıkardı. Yani bunca yıl petrol zengini olan ülkelere, Usame Bin Ladin'i çıkaracağız diye girmelerinin sebebini anlıyor musun?
HEPSİ DOLAP!
Benim şahsi kanaatimce bu iddialarında haklı olabilir. Çünkü PKK gibi bir örgütün sadece ayrı bir devlet için olduğuna inanmak mantıksız. Zaten PKK'nın elindeki silahlara bakıp batılı güçler tarafından destek aldığını söyleyebiliriz. Cephanelikten çalamazlar herhalde o kadar silahı. 

Devam edelim.
Terör örgütü, faaliyetleri durduracak, petrolün ve diğer doğal kaynakların kullanılmasını önleyecekti.

1991'de Körfez Savaşı başladı.

Taraflar, Saddam Irak'ı ve ABD idi.

Irak, Kuveyt'i işgal etti. Bildiğimiz varoş edebiyatı ile, Kuveyt ABD eline geçti. Çünkü Kuveyt petrol zenginiydi. Saddam, bu petrollerden faydalanılmasını istemediği için 700'ün üzerinde petrol kuyusunu ateşe verdi. 



Bence bir açıdan iyi oldu. Tabi çevreye verdiği zararı saymazsak.

Çünkü, kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelidir petrol kokusu almış Amerika...

Kürtler azdırıldı. Saddam, Kürtleri katletmeye başladı. Biyolojik silah hazırlıklarına girip toplu katliam girişimine bile kalkıştı. Binlerce Kürt, Türkiye Habur Sınır Kapısı'na dayanmıştı. (Türkiye'deki Kürt nüfusu o zaman arttı)

Artık istenilen ortam yaratılmıştı.

Batılı güçler devreye girebilirdi :) Sonuçta insanlık ayıbıydı canım!

Çekiç güç (Birleşmiş Milletler)  bölgeye çöreklendi ve ABD-Turgut Özal(Belki istemeden neden oldu Özalcığım) sayesinde Kürdistan için temel atıldı.

Düzeni sağlaması için Türkiye-Irak sınırının 50-60 km'leri BM'ye verildi. 
Bilin bakalım o topraklarda şu an ne var? 

Terör örgütü kampları.

PKK bu bölgede pamuk gibi yetiştirildi. Bıldırcın yumurtaları ile beslendi.

Çekiç güçten önce 1000 olan PKK'lı sayısı, BM topraklar üzerindeki ablukayı kaldırdığında 25.000 olmuştu.

Anaların feryatları, yeri göğü inletmeye başlamıştı. Kınalı kuzular birbir feda ediliyordu. Her seferinde ''Vatan sağolsun!!'' denildi ancak vatan bir türlü sağ olamıyordu. Aynı cephede, aynı kişiye karşı savaşmış milletlerden biri, cahil olanı, azdırılmıştı. Kardeş kavgası başlamış oldu. Batının planları bir domino taşı edasında tıkır tıkır işliyordu.

Ve Özal ‘’Türk-Kürt Federasyonu kurulabilir’’diyecekti. Özal aynı dönemde ‘’Şu Ermeni Soykırımı’nı tanısak ve bu iş sona erse…’’ de dedi.

Atılım açısından birçok faydası dokunmuş bir insanın, bu kadar maneviyatsız sözleri nasıl söylediğini aklım almamaktadır dostum.
Yazık.

ABD’de Abromowitz Türkiye parçalanabilir söyleşileri yapmaya başlamıştı bile. Coşkun Kırca adlı elçimiz ''İç işlerimize karışmayın!'' dedi ve cevabını’’Bunu ben değil, cumhurbaşkanınız söylüyor.’’ olarak aldı.

Haklıydı. Bunları Özal söylüyordu.
Küçüğünden bir Sevr karşımızdaydı. Dönemin C.Başkanı Demirel ''Batı, Sevr'i istiyor!'' demişti Milliyet Gazetesi'ne.
M.Kemal Türkiyesi bitmeliydi.

Bir Kürt devleti, Türkiye'yi güçlenebilecek olan Asya'dan ayrıştıracak ve yalnız bırakmaya yetecekti. Arada ses çıkarmaya kalkan aydınlarımız bir bir susturulacaktı… Nitekim Uğur Mumcu, Türkiye’de bol miktarda altın olduğunu düşündüğü araştırması sırasında ve bu olaylara tepkisini dillendirdiği zamanlarda ölmüştü? Diğer pek çoğu gibi...

1994'te Türk devletleri doğmaya başladı. Birlikten kuvvet doğardı! Avrupa semalarında ''Oh my god!'' lar yükseliyordu. 
Halledildi.

Karabağ işgali ve katliamı ile Türkiye'nin Türk dünyasına kara ve havayolu bağlantısı kapatılmış oldu. Oysa Atatürk, Nahçıvanla olan sınırımızı İran'a altın ödeyerek almıştı. Ama Türkiye, Karabağ'ın işgalinde verimsiz kaldı, o gün zor şartlarda verilmiş altınların önemi yok oldu.

Atatürk, Türk Dünyası ile bağlantımız olsun diye Nahçıvan sınırını alıp, yaptırdı. Ancak Türkiye'nin başına geçmiş kişiler Nahçıvan'ın Türk dünyası ile bağlantısının kesilmesine göz yumdu.

Zavallılıktan daha iğrenç bir durum. Atam'ızın kemiklerini sızlatan yüzsüzler.

Türkiye öyle bir duruma sokuldu ki, önüne koyulan siyaseti yapmak zorunda kalıyor işte.

PKK lideri, bebek katili çokşerefsiz-abdullahöcalan yakalandı.
(Adını büyük yazmıyorum, çünkü bir hayvan bile ondan daha değerliyken küçük harfle yazılıyor.)
Ancak AB'ye uyum çerçevesinde idam edilemedi. Dönem başkanı olan herif, idam ederseniz, almayız sizi, dedi. Ve idam edil(e)medi.

Sizlere Banu Avar'ın TRT'de çalıştığı zamandan telefon görüşmelerini aktarmak istiyorum.

BBC'den, ABC News'ten, CNN'den vs. arayan muhabirlerin hepsi, Refah Partisi ile yayın yapmak istediklerini söylüyormuş.
Herbirine, ''Tamam, başbakan ve genelbaşkan Erbakan'ı bir program için ayarlarız.'' demiş Banu Avar.

Hepsinden aldığı cevap:

''Biz Erbakan'ı değil, Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Abdullah Gül'ü istiyoruz.''

Komediye bakar mısınız...

Şu an biri arayıp, AKP ile görüşmek istese, Erdoğan'ı ayarlayacağız desen, Kadir Topbaş'ı istiyoruz demeleri gibi bir şey bu. O zamanlarda hiçbir şey olan kişileri neden bu kadar ısrarla istediler?

Yorum sizin.

Devletin en çok kazanç sağladığı, en verimli ve ana kurumları özelleştirildi. Bunu yıllardır herkes bas bas bağırarak söylüyor ve herkes de biliyor. Bazıları, Tayyip yaptıysa vardır bir bildiği, diyor.

Atatürk ''Tam bağımsızlık, mali bağımsızlık ile sağlanır.'' derken ne için dedi acaba?

Geçtiğimiz seçimlerde ne oldu bitti farkında mısın? Sen seçim heyecanına kapılmışken, mecliste karar çıktı. 6 aylığına kanun hükmünde karar verme yetkisi verildi hükümete.
Yani söyledikleri her şey kanun hükmünde olacak!
Sen seçim-özel yayınlarını takip ederken, Resmi Gazete'de yayınlanan bu olaydan haberdar olmadın. Mecliste çoğunluktaydılar o dönemde ve bu kararı çıkarttılar.

Bakanlık sayısını arttırdılar. 21'e yükseldi.

Özürlüler İdaresi, başbakanlığa bağlıydı. Çünkü özürlülerin ihtiyacı 1 tane değildir. Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım vs. birçok ihtiyaçları vardır. Daha bu kadar ihtiyaçlarını saydım ve 4 bakanlıktan söz etmiş gibi oldum.

Geçtiğimiz ay, özürlüler idaresi başbakanlıktan koparıldı, bu kanun hükmünde kararnamelerden bir tanesi ile. Ve yeni açılan bakanlıklardan birine bağlandı.

Tüm bakanlıklar birbirine denktir. Biri güçlü değildir. Yani birbirlerine emir veremezler, bu yüzden başbakanlığa bağlı kurumlar vardır. Bazı konular 1.derecede önemlidir ve başbakanlığa bağlanmıştır.Çünkü o zaman söylediğin söz anlam kazanır, yapmak zorunda olursun. Başbakanlık nezninden çıkan her söz yapılmak zorundadır.

Yani özürlüler artık bu ayrıcalığa sahip değiller. Artık ihtiyaçları 1.planda değil. Olamayacak da, çünkü o bakanlık diğer bakanlıklara fikir sunabilir, kesinlikle yapman lazım diyemez.

Devletin planlaması başbakanlığa bağlıydı, söz çıkınca tüm bakanlıklar o plana göre hareket ederdi. Artık Kalkınma Bakanlığı var. Ne oldu? Artık bu devletin planlamaya olan ihtiyacı mı azaldı da sen onun konumunu düşürdün?

Bunlar samimi davranışlar mıdır? Seçim boyunca o kadar ''engelli edebiyatı'' yapıldı, konuşmaktan bir hâl kalındı. Sonuç?

Haberdar bile ol(a)madığımız iki fiyasko.

Geçen gün Titanik'i bulan Amerikan araştırma gemisi Natilius, Marmara Denizi'ne girdi ve Tuzla Tershanesi'nde bakıma sokuldu. Bu gemi her türlü derinliğe inebilen bir teknolojiye sahip.

Ve ne yapacakmış biliyor musun cancağızım?

KARADENİZ'DE FİLM ÇEKECEKMİŞ.

Pışşşık, yağlı kaşşık. Buna kim inanır?

Sadece Kadir İnanır.

Gerçi biz burnumuzun dibinde dönen pisliklerden haberdar değiliz, elin petrol kokusu almış sırtlanı gelip ülkeyi soyup sovana çevirse kimin umrunda olur ki, değil mi?

Bilinçsiziz.

Ve aranızdan ''CHP'li bu cücük'' diye çıkacak birkaç kişi olacak eminim, ben CHP'li de değilim, MHP'li de değilim; BDP'li ve AKP'li hiç değilim! Ama ben koyu Atatürkçüyüm.

Farkı farkedin istiyorum. Bu ülke, uyumasın artık istiyorum. Atatürk'e ve şehit kanıyla kurulmuş Türkiye'ye layık bir birey olmak ve O'na layık bir toplumum olsun istiyorum. Daha iyi bir Dünya'da yaşamak istiyorum.

Bakın...

Eğer bizler kültürümüzü, geleneğimizi hatta dinimizi çağdaş seviyelere çıkaramazsak, bu entrikacı vampirler tüm bunlara ''kaka olmuş bunlar, bizimkileri alın.'' derler.
Biz de gideriz, onların kültürünü, dini şeylerini, geleneklerini benimseriz.

Çoğu Türk kadınının rahat bulduğu ancak şehire gelince giymekten utandığı ''şalvar'' buna örnektir. Geçtiğimiz yıllarda bir modacı bunu günümüze uyarladı, iyi de yaptı, sokaklar şalvar doldu. Avrupa modasında bile yer buldu. İşte dediğim şey bu. Güç bu. Yok olmamanı sağlayacak şey bu.

Kadınların pantolon giymesini sağlayan kişi Fransız modacı Yves saint Laurent'dir. O da bir kültürü çağdaşlaştırıp bunu gerçekleştirdi, yoksa aynen şalvarda olduğu gibi 'pantolon' giymek de ayıptı. Benzerliği görebiliyor musun?

Bugün hangimiz batı mimarisi ile inşa edilmiş ve bir güzel döşenmiş evlerde yaşamıyoruz ki? Her birimizin sokağında Alman tipi apartmanlar, Fransız balkonlu evler vesaire var. Neden bu batılılığa duyulan açlık?

Kültürümüze yapılan ''kaka'' muamelesi olabilir mi?

Neden Safranbolu, Selçuklu, Osmanlı, Foça vesaire mimarisi evler yok da bu mimari ile yapılmış evler var?

Aranızdan kaç kişi tam anlamıyla ''Müslüman'' olduğunu öne sürebilir? Çoğumuz hristiyan kültürü ile doyurulmuş, bezenmiş bir müslümanız. Zamanında bizi dinimiz ve kültürümüz bir araya getirdi, bir savaş daha olsa halimiz nice olacak?
Elit geçinen şapşallar yüzünden zayıfladık. Artık Türk kültürüne mensup değil kendileri, İslam için savaşacaklarını da pek sanmıyorum. Bu yüzden savaş olsa bittik demektir.
Biz kaybediyoruz.
Onlar güçleniyor.

Orhan Pamuk, Dan Brown vs. okumayı bırak da Mesnevi falan da oku arada sırada. En azından birkaç şey kazanırsın, hiçbir şeyini kaybetmeden.
Çünkü diğerleri sana bir şey verirken bir şeyini götürüyor, verdikleri şeyler sana uzun vadede zarar sağlayacak şeyler. Götürdükleri şeyler ise seni yok edecek şeyler.

Uyan. Yıllardır babaannenin yaptığı ahududu reçellerini ekmeğe sürüp yedin. Ahududu pastaya girince, ''Frambuaz'' oldu. Birçoğunuzun bundan haberi yok. Olanlar da ''Ay ben elitim kuzum!'' diye geçiniyor. Yemişim senin elitliğini. Sen önce bir Türk ol!

Çünkü ''Türk demek her şeyden önce Türkçe demektir, ne mutlu Türk'üm diyene,'' demiş Atatürk.

Kültür deyince sınırlarınızı zorlayın. Dil de bir kültür sonuçta. Her şeyinize sahip çıkın. Ancak böyle alt ederiz bunları.

Uyumayın. Ahududuya, frambuaz demekle adam olunmuyor.
Çok Rihanna dinleyince de çağdaş olmuyorsun. Ahududuya frambuaz demem, Zeki Müren dinlerim. Hiç mütevazılık yapmayacağım, yeri gelir senden daha fazla adam da olabilirim. Çünkü kuklaların adam olabilmeleri için perilere ihtiyaç vardır, en son adam olan kukla Pinokyo'ydu, perisi de onunla birlikte tarihe gömüldü.

Ben Türk milletine inanıyorum, dönen dolapların farkına varacak ve tüm Türkiye olarak bu oyunları ‘’sisteminden kaldıracaktır’’


Yeni Türk Gençliği, size hatırlatmam gereken vazifeleriniz olduğuna inanıyorum,



Kudretiniz, damarlarınızdaki asil kanda mevcut.
Ne mutlu Türk'üm DİYENE!

Bendeniz Üçüncü Şahıs.
Devam edecek.



12 Temmuz 2011 Salı

Lady Gaga, İlluminati ve İyi Uykular Efenim

Selam ordaki,
Bu yazı öncekinden de uzun olabilir ancak tüylerinizi diken diken edecek yeni şeyler ile karşınızdayız.

Şakşakşakaşak

Bu kadar ego tatmini yeter.

Geçtiğimiz yazıda masonun ve siyonizmin ne olduğunu bilmeyenler de öğrendi. Şimdi gelelim İlluminati gerçeğine...

İlluminati, 18.YY'da  Münih'te cehaletle ve kilisenin bilim karşıtı bıdı bıdılarıyla savaşmak için kurulmuş bir ''gizli'' topluluktur. 
Masonluk gibi İlluminati de dönemin şartlarında yasaklanmış, masonluk zarar görmeden çıktığı için, bu İlluminati'ye yaramamış, ve büyük ölçüde gücünü yitirmiştir.

Evet, başlarda amacı ve uygulamaları güzel gözüküyor. Hatta Dan Brown amcamız kitaplarında da anlatıyor.-kötülüğünü vurgulayıp vurgulayamadığı tartışılır.- Bizde paşa paşa okuyoruz ve İlluminati'ye pembiş sempatiler duyuyoruz. Neyse, devam edelim.

19.YY'da Alman bir filozof tarafından tekrar canlandırılan İlluminati, bu sefer ''Yeni Dünya Düzeni'' kuramı ile karşımıza çıkmıştır. Dünya'nın çeşitli bölgelerindeki kişiler bu görüşten etkilenmiştir. Günümüzde hâlâ varlığını sürdürdüğüne dair teoriler vardır.

Yeni dünya düzeni, tekliği esas alır. Tek din, Tek devlet vs. amacı ile uğraş gösterir.


Bu piramidi unutmayın. Bu bir sembol. Masonik bir sembol olmakla kalmamakta, aynı zamanda bas bas ''İlluminati'' diye bağırmaktadır.


Bu piramit Amerikan dolarının üzerinde de mevcuttur.


Bitmedi.


Rihanna, Jay-Z, Lady Gaga, Eminem, Katy Perry ve daha yüzlercesi bu amaçla bas bas bağıran ''sanatçı''lardandır.(!)

Tabi bunları boş boş söylemek, racona yakışmaz.
Yani neye dayanarak bunları söylüyorum, değil mi?

Rihanna'nın Rude Boy klibinden başlamaya ne dersin?


                                Arkada güzel bir piramit. Aaa tesadüfe bak, üzerinde göz de var!

                        Bu da S&M klibinden. Arkada yazanlara bak canım? 
                                            ''Princess of İlluminati''
                                              ''Rihanna the goat'' 
           Goat keçi değil, Baphomet. Araştır ne olduğunu merak ediyorsan, çünkü
                                       ona başka yazılarda değineceğiz.



Bu S&M sahnelerinde ise gözümüze takılan bir kamera açısı var.
Bu sahnelerde bir gazeteciyi köpek yapmış gezdiriyor.

Ancak yukarıdan baktığı kişi gazeteci mi?

Yoksa seyircisi mi?
                
Ya da ikisini bir ara da çıkarıp, bugüne kadar hiçbir klipte yapılmamış bir aşağılama ve zavallı görme yöntemi kullanırken gazeteciyi gezdirmenin arkasına mı saklanıyor?


''Hacı, hani bunlar gizli örgüttü? Niye kendilerini ifşa ediyorlar?''

Çünkü istedikleri bu. Artık onlardan haberdar olmanı isteyecek düzeydeler. Koydukları mesajlarla, simgelerle senin yanlışlarını zamanla yozlaştırıp ''doğru'' olarak kabul ettiriyorlar.
Köle oluyorsun.
Sisteme muhtaç oluyorsun.
Devam edelim, göreceksin, birkaç nedenleri daha var.


Son zamanlarda bas bas ''İLLUMİNATİ!'' diye bağıran şahısa gelelim.

Lady Gaga.

Bu kimdir yahu? 2008'de meydana çıkmış bir kul nasıl olurda bu kadar ünlü olabilir? Nasıl olurda Micheal Jackson'dan bile daha fazla hayran kitlesi olabilir?

Bu kadar kısa sürede?

Evladım Türkiye'den bahsetmiyoruz ki gelen geçen şarkıcı olsun. Dünya piyasasından bahsediyoruz. Nasıl kendini kabul ettirdi bu kadar çabuk?

Hadi onu geçiyorum, bizdeki şarkıcı olanlar eccük de olsa tipe sahipler, bu kadın ne yahu? Bu kadına güzel diyen erkeğin zevkini sorguluyoruz hep beraber...

Evet, sorgulama bitti, işimize dönelim.



Şarkı yazıyor, beste yapıyor, 2 dakikalık şarkıya 9 dakika klip çekiyor.

Babaannemin dediği gibi: ''Vay anassını.''

Bu kadın MTV müzik ödüllerinde, sadece Bad Romance ile 8 dalda ödül almış insan.
''İşte başarısının kanıtı, illuminati değil oğlum, bak kendin söylüyorsun bağımsız bir yerde almış ödüllerini.''

Sana bir şey diyeyim mi?

Güle güle.

MTV konusuna yazının sonlarında geleceğiz, göreceksin.

2 yılda dünyanın popisi olmuş bu kadın için bakın Amerikalı yazar Camille Paglia ne demiş: “Lady Gaga’nın geçmişteki başarılı müzisyenlere bakılarak dikkatle inşa edilmiş yapay bir imajı var. Kamusal alandaki her hareketi önceden bir senaryo gibi yazılmış."
Tespitini beğendim Paglia. 


Paglia'nın tespitini kanıtlamak istiyorum:










Milyonlarcasını da sunabilirim.
O geçmişteki başarılara ve kitleleri etkilemiş unsurlara göre yaratıldı.
Bir şeyler için...

Devam edelim.



                              Bu karelerin hepsi Alejandro klibinden.

Bu klibi ilkokul çocuğuna seyrettirmezsiniz değil mi? Bacak kadar çocuktan bahsediyoruz.
''Ben10 benim!''
''Hayır, Ben10 sen değilsin, benim!''
diye kavga eden afacanlardan bahsediyoruz.
O çocuk şans eseri bu klibi izlese beyni nasıl bir şeye maruz kalır? Kendi içinde bulunmasa bile eşcinsellik aşısı yapılmış olmaz mı?

Tüm kliplerinde buram buram eşcinsellik kokuyor, ancak diğer kliplerinden bu konu hakkında görseller aktarmayacağım. Zaten dikkatinizi çekmiştir bu husus.

''Peki neden eşcinsellik aşılıyorlar, neden cinsellik ön planda?''


İsterseniz Bill Gates'in dünya nüfusu hakkındaki görüşlerine bakalım? Ahan da buradan izle istersen.

"Nüfusu, aşılarla %10-15 azaltabiliriz". B.Gates

Amaç: Nüfus artış hızını azaltmak, dejenere bir toplum yaratmak. 
100 koyunumu daha iyi kontrol edersiniz, 10 koyunu mu?

Amaç 2: Dünyanın zevkten ibaret olduğu bilincini yaratarak seni tüketim canavarına dönüştürmek.

Kliplerinde cinselliği kusmuklaştıracak kadar abartan ''çirkin'' bir ''kadın'' popstar yaratmak istedikleri açıkça ortada değil mi?
He cinsellikten bu görüntülerle tiksinmiyorsan, sana eşcinselliği de aşılamayı ihmal etmiyor bu abiler.
Ya da anti-çocuk, sonsuz-zevk düşüncesini.
Bu sayede nüfus kontrol altına alınıyor.

Ama sakın yanlış anlama. Eşcinsellik bireyseldir, eğer kişi bunu ruhunda veya bünyesinde hissediyorsa, bu hiçbir güçle bağdaştırılamaz. Benim lafım, karşı cinsten hoşlanıp, kendi cinsi olan birinden hoşlanmayıp bu klipler sayesinde yönlendirilebilecek cahil kısıma. Bu şerefsizler, eşcinselliği kendilerine alet etmeye çalışıyor yani. Bu yüzden nefretim. Dünyadaki her şeyi kendilerine alet etmeye çalışıyorlar. Eşcinsellik de bunlardan biri.


Yoksa kimsenin yatakta ne yaptığı kimseyi ilgilendirmez. Yineliyorum, eşcinsellik bireyseldir. Duygusaldır. Heteroseksüel olan kimseleri, bizleri, bağlamaz.

Bizde ''Totoşsun'' işareti olan ''Tamam'' işareti, Lucifercanlarda 666'yı temsil eder. Nasıl mı?
Yuvarlık kısım 6'nın yuvarlağını, geriye kalan 3 parmak ise, 3 tane 6'nın çubuklarını ifade eder.
Ve bu işaret Lady Gaga'nın Telephone klibinde epeyce kullanılmaktadır. (Not: İlluminatiler ruhlarını şeytana satmıştır ve bunu kabul ederler.)






         İlk karede 666 yapmakla kalmıyor, bir de tek göz yapıyor, piramitteki 
                                       tek gözü hatırladınız mı?




           Ve klip biter. Yine ''Tek göz'' ile. Bunların hepsi tesadüf değil mi?


Zaten Lady Gaga'nın tüm klipleri korsan tadında. Hepsinde bir tek göz kapatma çabası.

Rimelden tasarruf etmeye çalışmıyorlar herhalde, değil mi bızdık?





        Tek göz ve 666. Hatta bazen bir arada. Her klibinde. Yüzlerce kez.

Bu kadar Lady Gaga yeter.
Daha sonra devam ederiz.

İkiz kulelerin yıkılmasından, Japonya depremine kadar birçok olayın bulunduğu Yeni Dünya Düzeni oyun kartlarına bakalım mı birazcık da?
Evet.

Bu oyun kartları 1994'de piyasaya sürülmüş.

Şaka yapmıyorum, bu kartlar 1994'de piyasaya aynen girmiş. Ve tee o zamandan Japonya Depremi'ne ve İkiz kulelerin yıkılışına kadar zilyonlarca atıf mevcut.

Steve Jackson adında bir herif çıkartmış bu kartları. Şu keretanın sitesine bir bakayım dedim ve girdim: Sen de bak.

''Piramit ve tek göz!''

Evet. 


Bunlar İlluminati oyun kartlarından yalnızca birkaçı.

İşte gerçekleşen kartlardan bazıları:

 Barış için Öldür

 Empty Vee, 
bir daha oku bakayım, 
Emti vii, 
neymiş MTV!
Bu kart uyutmayı temsil eder.
     !! Dudağa dikkat, aynısı Rude Boy klibinde mevcut.


                                    İkiz Kuleler Terörist Saldırısı

                                             Pentagon Yangını

                                            Japonya Depremi

                                       Japonya Tsunami Felaketi




Ağzın açık kaldı değil mi?

''Oha, depremi nasıl yapabilirler, tsunami nasıl yapılabilir, Mikail de mi illuminati?'' deme.

İlluminati'nin bir sözü vardır: '' Her şeyin arkasında İlluminati vardır.''

Oyun kartlarında da bu yazar. Bunu nasıl mı yapabiliyorlar?

Teknoloji.

İsmi de var, namıdiğer ''Kıyamet Teknolojisi''. 4.yazımda açacağım bu konuyu. Yani nasıl yaptıklarını.

Bu insafsızların ne kadar güçlü olduklarını anladın mı şimdi?

Gerçekleşmemiş İlluminati kartlarından bazılarına bakalım mı biraz da? Yani gelecekte gerçekleşecek olan kartların bazılarına? 
Onların görsellerini paylaşmayacağım, ancak paylaşmamı isterseniz yorum bırakın, bir sonraki yazımda yayınlarım.

Sahte Mesih(İsa tekrar gelecek biliyorsunuz ama onun sahtesi önceden gelecekmiş.)

Kuyruklu Yıldız (Hani şu dünyanın yok oluş tahminlerinden biri)

Salgın hastalık ve biyolojik savaş (CERN beni düşündürüyor.)

Büyük Deprem (Dünya'nın her yerinde hissedilecekmiş.)

UFO istilası (Bu sayede dünyada olağan üstü hal ilan edilecek ve dikdatörlük ile dünya tek bir yönetime bağlanacak. TEK devlet olacağız yani.)


Devam ediyorum...


İlluminati sanatçılarından biri de Eminem demiştik. Hani küçükken çok dalga geçtiğimiz, saçları 3 numara olan cücük.
İşte bu herif ayrılmak istedi bunlardan.
Nitekim yaptı da. Girişimde bulundu. Peki ne oldu? Çıkabildi mi? Bıraktılar mı?

Sence? :)

Tabi ki de EVET değil.


Yıl: 2009
Yer: MTV Stüdyoları
Konu: MTV Müzik Ödülleri
Kişiler: Eminem ve İlluminatinin Sağ Kolu Haline Gelen Lady Gaga
Kostümler: Eminem sade, Lady Gaga şeytan (çok şaşırtıcı yiaa)



                                Eminem bir şeyler olduğunu anlar.

      Sanırsam Gaga burada ''Eğer ayrılırsan, İlluminati seni öpecek.'' diyor

                                            Afallamış zavalllım.

                                                 İyi Çocuk.

Eminem çıkmak istedi, ama bırakmadılar. Tehdit edildi. O kadar büyük bir şey olmalı ki zavallı bu hale gelebildi.
Ve sonuç: Eminem ile Rihanna düet yapar! 
Uslu çocuk oldular.

Gaga ile devam ediyoruz.

Tüm kareler Just Dance'dan.










               Bunların hepsi tesadüf. Küpeler de tesadüf, moda onlar moda.
                                       Çok şakacıyım ben yia.


Alejandro'ya bakalım eccük de:



                              Sürekli, kasıtlı olarak, tek göz çabası.


                                               Siyonist yıldızı

Kabak gibi gerçekler aslında üstü bile örtülmeden karşında. 

Farkı farkedebiliyor musun canımcım?

Sence de uyanmanın vakti gelmedi mi?
Lady Gaga'nın yeni şarkısı Judas'ı biliyorsundur kesin.
Judas kim? Kim bu Judas?

İsa'yı eleveren havari. Yani şeytanın ikizi denebilecek kadar kişiliksiz biri.

Ve o şarkıda Lady Bacı ne diyor? ''Aöööaaa I'm in love with Judas''  

Derin duygular besliyormuş Judas'a.

Kara kaşı, kara gözü için mi dersin?
Çok şakacısın.

Sözlere devam:


"I'll bring him down, bring him down, down
A king with no crown, king with no crown"


Çeviri: 
Onu al aşağı edecem, al aşağı edecem, o taçsız kralı, taçsız kralı.
 
Taçsız Kral, Hıristiyanlıktaki bir dolaylı anlatım olarak düşün, İsa demek.

İslam'da kıyamet alametlerine göre, Deccal denen şeytanın işbirlikçisinin dünyaya geleceğinden ve İsa'nın yeryüzüne tekrar gönderilip, onunla savaşacağını biliyorsun değil mi?

Son dörtlüğe geldik...


"I wanna love you,
But something's pulling me away from you
Jesus is my virtue,
Judas is the demon I cling to
I cling to"

Meali: Seni sevmek istiyorum, fakat bir şey beni senden uzaklaştırıyor, İsa benim faziletimdir. Judas ise, saplandığım şeytandır, saplandığım...


Mealin meali: İsa'nın yolunu seçmek istiyorum fakat yapamıyorum, beni cezbeden başka bir şeyler var. isa benim için erdemi ve fazileti simgeliyor evet fakat Judas'tan da vazgeçemiyorum, ona takılıp kaldım, (verdiği güç/para/şöhret sebebiyle) beni cezbediyor, kendi tarafına çekiyor...

Lady Gaga, yeter. Daha fazla ifşa edemeyeceğim sıktın yani.


Jay-Z - Reasonable Doubt: http://www.youtube.com/watch?v=VJQGKOgVOUE

Dear God, I wonder can you save me?"
"Illuminati want my mind, soul, and my body..."
"Dear God, I wonder can you save me?"
"Secret society, tryin' to keep they eye on me..."

Meali:
Tanrım, merak ediyorum beni sen bile kurtarabilir misin?
Illuminati zihnimi, ruhumu ve bedenimi isiyor.
Tanrım, merak ediyorum beni sen bile kurtarabilir misin?
Gizli örgüt, gözünü üstüme dikmeye çalışıyor.
 
Fazla söze ne hacet?

Bu kadar şey tesadüf mü?
Onların gizli amacına nasıl hizmet ettiğinin farkında mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder



/*-----3 sütun değil 4 sütun istiyorum diyenlere-----*/

27'ler Kulübü

27'ler Kulübü - Amy Why?nhouse

Sevenler, sevmeyenler, dostlar, düşmanlar, koca bulmuş yaşamışlar, boynu bükük kocamışlar,

Hepinize selam olsun.

Bu yazımızda da Dünya'da dönen kokuşmuş olayların dibine vuracağız. Eminim sizler de artık, ekranda bir şey gördüğünüzde sorgulamaya başlamışsınızdır.
Artık bilinçlenme zamanı çünkü.
Artık düzeni tersine çevirme zamanı çünkü.

Belki bu kaynatasızlar sürüsünü durduramayız ama, yavaşlatabileceğimizden %100 eminim.

Öncelikle 27'ler kulübü hakkındaki düşüncelerimi ve bunların kim olduğunu aktarmak istiyorum.
Dediğim gibi, bunlar düşüncelerimdir.

40 tane (insanlara 'tane' denmez ama illuminati sağolsun.) 27 yaşında ölmüş ''Yıldız Olma Potansiyeli'' görülen kişilerden bahsediyoruz.
''Dünyaya Yön Verebilecek'' kişilerden bahsediyoruz.
Senin de bir fikrin olmalı bu yüzden...

Şu anda hoparlörlerimden ''Back to Black'' şarkısının nidaları yükselirken, bu yazıyı yazmak için ayrı bir güç, ayrı bir istek hissediyorum kendimde.

Amy'nin de dediği gibi, yüzümü ''karanlığa dönüp'', orada gördüklerimi size aktaracağım.

Ah bu arada, geçtiğimiz yazıda Güney Anadolu'da petrol denizimiz var ama kullan(a)mıyoruz demiştim. Son zamanlarda bir haber çıktı, ben o yazıyı yazdıktan sonra. Diyarbakır'da çeşmelerden suyla karışık petrol akmaya başlamış.
Bana güvenebilirsin, gördüğün gibi.

Devam edelim...

27'ler Kulübü dediğim şey ama bir türlü kimsenin cevabını veremediği olay,  ''Geleceği yönlendirebilecek, yıldız potansiyeli olan'' 40 kişinin 27 yaşında ölmesiyle oluşmuştur.


Kim bu kişiler, neden öldü(rüldü)ler acaba?
Bazılarına (en ünlülerine) değinerek, olayın genelini gözleriniz önünde çözümlemek istiyorum.

Bu kişiler arasında hayranı olduğum, Nirvana gurubunun acıklı sese sahip vokali, söz yazarı, gitaristi Kurt Cobain, 27 yaşında 5 Nisan 1994'te, evinde ölü bulundu,

Uyuşturucu kullanıyordu. Kliniklerde tedavi gördü ve düzelme yolunu seçti. Avrupa turnesi bittikten sonra Roma'ya gitti.
Çok güçlü olan ancak yasal olan bir uyuşturucuyu şampanyayla birlikte aldı. Komaya girdi, ne tesadüftür ki karısı onu çok özlemiş, görmeye Roma'ya gelmiş ve Kurt'ü komadayken bulmuş...

Ve doktorlar ''yanlışlıkla'' böyle bir şey yaptığını söylediler. Yani Kurt'ün uyuşturucu içtiğinden haberi yoktu.

Uyuşturucu tedavisi yeniden başlamış oldu. Bir gün, bir av tüfeği ile kendisini odaya kilitledi.

''Kocam kendini öldüreceğini söyledi ve odaya kendini kilitledi''

diyerek polisi çağıran karısı, Kurt'ün polislere ''Bunlar palavra'' demesiyle,  ihbarını geri çekti.

Seatle'daki klinikten çıktıktan sonra, 6 gün boyunca bir daha görülmedi.
Polis evde yaptığı aramada 4 tüfek, birkaç tabanca vs. buldu. Ve sayısız mermi...

Annesi, 6 gündür oğlum kayıp, dedi. Ve oğlu Kurt, evindeki odada, Shotgun marka bir tüfek göğsünde, yüzü mermiyle dağılmış bir şekilde ölü bulundu, saksı çamuruyla kirlenmiş bir mektup ile birlikte...

Ne hikmetse toprağa bulanmış...

Özel dedektifler, gazeteciler, Cobain'in kimi arkadaşları o dönemde ısrarla bunun bir CİNAYET olduğunu savunsalar da konu kapanmıştı bir kere. Polisler...Adli tıp...İşini üstünkörü yaptığını kabul etmek istemiyordu.

Wallace ve Halperin'in hazırladığı Cobain dosyası dikkatleri üzerine çekti çünkü bir araştırmacı gazetecilik örneğiydi. Aşk ve Ölüm'deki temel iddia Kurt Cobain'in intihar etmiş olamayacağı, çünkü kanında kafasına kurşun sıkmasına izin vermeyecek ölçüde yüksek miktarda uyuşturucu bulunduğu yönündedir.

Neymiş?

Kurt Cobain, kafasına kurşun sıkamayacak kadar fazla uyuşturucu almış.

O zaman kim sıktı?

Mektup neden saksıdaki çamur tarafından kirletilmişti?

Yorum senin.






Yine sevdiğim üstadlardan Jim Morrison (IQsu 149'dur) 27 yaşında ölmüştür. Şarkıcı, söz yazarı ve elektro gitaristtir.
O da çok büyük bir yetenektir, zaten IQsu neticesinde böyle olmalı.
Ölümü hakkında bazı varsayımlar var, kimileri küvette ölü bulunduğunu, kimileri uyuşturucu yüzünden öldüğünü, kimileri şu an da Hawaii'de yaşadığını, kimileri Doğu Avrupa ülkelerinden birinde inzivaya çekildiğini söylemektedir. Hepsi birbirinden daha iç gıcıklayıcıdır kanımca.

Bu adam ya kullanılıyor hâlâ, ya da kullanılamadığı için, diğerleri gibi öldü(rüldü). 2. ihtimal daha olası geliyor bana.







70'lerin gençlik simgesi Janis Joplin de 27 yaşında ölmüştür. Ölüm nedeni muhtemelen aşırı dozda uyuşturucu veya intihar denmektedir.

''Muhtemelen.''

Havuzda ölü bulundu.

Şarkıcı ve söz yazarıdır. En büyük blues sanatçılarından biri olacaktı.



Jimi Hendrix, öncü elektro gitarist ve gitarin ilahı olarak -bazı çevrelerce- kabul edilen kişi. O da 27 yaşında ölmüştür.

Diğerlerinde de olduğu gibi Jimi Hendrix için de cinayet iddiaları vardır. Hatta Warner Bros'un ismi bile geçmektedir bu iddialarda.
Kendisi otel odasında ölü bulundu.

Bitmedi.

Türkçe Vikipedi ve forum sayfalarında bulamadığım detayları bulabilmek için İngilizce bir araştırma da yaptım.

Ve ne buldum biliyor musunuz?

''Rothchild is best known as the producer of the first five albums by The Doors. He did not produce their last LP with Jim MorrisonL.A. Woman, as Rothchild withdrew from the production after disagreeing with the group over the band's musical direction. He also produced LPs and singles for John SebastianJoni MitchellNeil YoungTom PaxtonFred NeilTom RushThe Paul Butterfield Blues BandThe Lovin' SpoonfulTim BuckleyLove,Clear LightRhinoceros and Janis Joplin, including her final LP Pearl and her only no. 1 single, Me and Bobby McGee.''

Jim Morrison'ın, Kurt Cobain'in Love'ının ve Janis Joplin'in prodükteri kimmiş?

ROTHSCHİLD!

Rothschild sülalesi, savaşlara ve savaş sonrası barışlara ve bu devletlere mali destek sağlamış olan ve fikrimce hâlâ sağlamakta olan banker ailedir.
Gizli Dünya Devleti'nin hükümdarları yani. Size bu aileden ve diğer bir aile olan Rockfeller ailesinden hiç bahsetmedim, ama görüyorum ki artık bahsetmeliyim.

Bu aileler doları basan aileler, bu aileler Afrika madenlerine sahip olan aileler, bu aileler petrol şirketlerine sahip olan aileler, bu aileler küresel sistemin finansmanları...
Rothschild ailesinin 2000'li yıllara 3 TRİLYON DOLAR servetle girdiği iddia edilmektedir.

Yani dünyanın en zengini, Bill Gates değildir.

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez. Bu ailenin adı, ne Forbes dergisinin düzenlediği ''Yılın Zenginleri'' bölümünde yer alır, ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde geçer. Ancak birçok ülkenin diplomatı, bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır.

Dünyaya yön veren bu aile, 1500 yıllarından beri vardır ve hâlâ faaldir. Günümüzde 1500 kişilik bir sülaledir.
Tarihin ilk bankacılık faaliyetlerini, İngiliz saraylarında yaverlikten kazandıkları paralar ile gerçekleştirmişlerdir.

Aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan bu köklü ve güçlü aile daha karlı bir işe soyundu zamanında. Savaşa giren devletlere ''faiz'' ile borç verme işine.

Bu amaç uğrunda ilk girişimlerini Fransa-İngiltere savaşı sırasında gerçekleştiriyorlar. İngiltere'ye 35 ton altın borç veriyorlar, İngiltere yeniliyor ve dolayısıyla borcu ödeyemiyor. Devlet bankası Rothschild ailesine geçiyor ama bir şartla...

İngiliz Sterlini'ni Rothschild basacak.

Bu basit bir olay değil. Parayı devlet bankası basar, eğer para basma iznini özel bir kuruluşa verirsen, bağımsızlığını vermiş olursun.

Para basmak öyle kolay bir iş değildir. Eğer parayı basıyorsanız, o paranın değeri kadar bir kaynağın devlet hazinesine girmiş olması gerekir.

Yani Türkiye 20 TL basabilmesi için, hazinesinde 20 TL değerinde altın, elmas, petrol vs. bulunmalıdır. Aksi halde devlet küçük duruma düşer, parası yalnızca bir kağıt parçası olur.

İngiltere'nin para basma yetkisini ellerinden almışlardır. Dolayısıyla para basmak için maden kaynakları gereklidir. Bunları da kraliyet ailesinden söke söke almışlar ve karşılığında Sterlin basmışlardır. Böylece 12 ton altın kar ettikleri tarihçiler tarafından söylenir.

ABD'nin parasını kim basıyor biliyor musun? 

Federal Reserve Bank.

Özel bir banka.
''Nasıl yani yaaa?''

Az önce dedim, devletin parasını devlet bankası basar, nasıl olur da özel bir banka ABD dolarını basabilir?

Cevabı buldun herhalde :)

Amerika'nın kuruluş hikayesi çetrefillidir. İngiltere ile Amerikan kolonileri anlaşamamıştır. Ve devreye yine Rothschild girer. Amerikan kolonilerine, ABD devletini kurun, der. Doları basma yetkisi karşılığında destek sağlarlar.
ABD kurulur ve Rothschild doları basmaya başlar.

Doların üzerindeki piramidi hatırlıyorsun değil mi dostum?

Bunlar kirli düzenin finansmanları.

İşte bu adamlar, şu an güçlü olan devletlerin arkasındaki pışpışçılardır.
Bu adamlar, dünyanın en köklü ailesi, yöneticisidir.
Bu adamlar, güçlü devletlerin, güçlü olmasını sağlayan kişilerdir.
Bu adamlar, paranın gücünü kullanırlar.
Bu adamlar, dünyadaki her savaşı finanse etmiş kişilerdir.
Bu adamlar, o savaşları organize etmiş, sonucunu daha önceden belirlemiş kişilerdir.
Bu adamlar, adam değildir.

6.Yazıda bunların yaptıklarına daha detaylı inmeye karar verdim.

Şimdi bu aileyi çözdüğünüze göre konuya devam edebiliriz.

27'sinde ölmüş bu en popüler 3 sanatçının, son zamanlarındaki prodükterü Paul A. Rothschild'miş.

Tesadüfe bak ya...Yerim.

27'sinde ölenlerin, son zamanlarındaki prodüktörü...

Son zamanlarındaki...

Tiksinç.

Aslında daha fazla söze gerek yok sanırım, 27'ler Kulübü hakkında? Gördüğün gibi bir iğrenç gerçek daha karşında paşa paşa duruyor.

Neden ölmesi gerekiyordu bunların?

Hemen söyleyeyim...

Şimdi, Lady Gaga popüler. Amy Winehouse bir albüm çıkarıyor, ortalığı kasıp kavuruyor.

Ne olur?

Lady Gaga düşer. Ün kaybeder. Hayran kitlesi tehlikeye düşer.
Yani İlluminati - Mason düzeni, kültür sömürgeciliği...

Ya popüler olacak bu sanatçıyı kendine çekeceksin, ya çekeceksin.

Yoksa maazallah insanlar küresel boyutta senin çıkarlarına hizmet etmeyecek bir sanatçı dinlerler.

Yola gelmiyorlar mı?
O zaman...

Dıkşın dıkşın. Ölürler.
Ölümleri bir uyuşturucu hikayesi ile süslenir... Yaşamlarının sonlarına doğru da bunların bağımlısı yapılırlar. Bu sayede diriyken işe yaramamış olan ünleri, bunlar öldükten sonra uyuşturucu borsasının, gençleri ahlaksızlığa sürüklemek isteyenlerin bir numaraları geçim kaynağı olur.
Yani Rothschild-Mason-İlluminati, aynı bokun boncuklarıdır. Rothschild, bu yapının ve düzenin en zirvesinde olan kişilerden biridir. Hepsi aynı amaçla bir araya gelmiş, tek yumruk olmuşlardır.

Sırf kıçlarının keyfi için ülkelerin düzenlerini alt üst ederler, kıçlarını rahata kavuşturduklarında ise olayı tarihe gömerler. Ve sen de onu ders olarak görürsün, sınavına girersin, 100 almak için çaba harcarsın. Tarih dersinden nefret eden biri varsa, bu adamlara içtenlikle küfür edebilir. Çünkü gördüğün savaşların temel nedeni, bu adamlardır. Yani emperyalizmin kendisidir. Kardeşi kardeşe öldürten, bencil, acımasız kişilerdir bunlar.

Şimdi anladın mı 27'ler Kulübü neden oluşmuş?
Eğer sen bunların su çarkına çomak sokacak bir adamsan, o çomağı alıp... sana yediririz deyip korku imparatorluğu inşa ediyorlar ve dirisi ile iş yapamadıkları ünlülerin ölülerini kullanarak gençleri türlü ahlaksızlık ve çizgisizliğe sevk ediyorlar.

Diğer 27 üyelerinin çoğu, trafik veya kazara kazalar ile öldü. Kazayla ölmeyenler ise bir şekilde ölü ''bulundu''.

Abi ne insanmış bunlar ya, içlerinden biri de şüphe uyandırmayacak şekilde ölsün ve otopsisi adam akıllı yapılabilsin?
Biri de ''normal ölüm'' ile kayda geçebilsin.

Bu kabarık listenin 40. kişisi Amy Winehouse'a gelelim.
Öncelikle beher beher ağlayan, elit geçinen şapşallara atıfta bulunmak istiyorum ama.

Şimdi diyecekler ki şehitlerle Amy'yi bir mi tutuyorsun... Çeneni kapat da bir dinle beni önce. Kaçış yolu olarak tutturmuş birileri bir laf, kullanıp kullanıp duruyorlar.
Şehitler için orda burda yazı yazanlara laf söyledi bu elit geçinen şoparlar. Amy ölünce de
''Ay çok kötü, böaa. Beher beher ağlıyorum...'
diye yazılar yazdılar.

Şehitler için yazılan yazılara ''Sanaldan vatan mı kurtarıyorsunuz?'' diyen siz elit geçinen Batı kültürünün kuklası olmuş kişiler, Amy'ye sanaldan ruh mu üflüyordunuz?
Anlamadığım bir samimiyetsizliğiniz daha var, ''Duygumu içimde yaşadım, sanane'' diyorlar şehit olayları için, ama Amy Winehouse'un ölümü için ''duygularını dışarıya vurma'' gereksinimi duyuyorlar?
Millete kendini pahalıdan satman bir şeyi değiştirmiyor güzelim, ambalajın transparan. Ne olduğunu herkes görüyor.

Samimiyetsizsiniz.

Devam edelim.


Amy Winehouse, ölmeden önce Universal Müzik Şirketi ile anlaşmış. Dünyanın müzik sektöründe 5 büyüğü vardır. Universal Müzik de onlardan biri.
Ve sözleşmeyi kimle imzalamış biliyor musun?

Jay-Z.

Beyonce'un ölümsüz aşkı. Gaga'nın canı ciğeri. İlluminati(kültür sömürüsü) panpişlerinden bir tanesi.

Çok şeker bir durum değil mi?

Ama bizdeki kanıt biter mi?

Denizde kum biter, bizde kanıt bitmez ordaki.

Amy Winehouse'u evinde ölü bulan polis memuru, Danny Panthaki'nin erkek arkadaşıymış.

Danny Panthaki'nin.

''Eee?''

Danny Panthaki, MTV'nin yapımcısıdır.
Bir toplum devşirme planı olan MTV'nin yapımcısı. 
Bitmedi.

Amy Winehouse'un otopsisi yapılmamışken, ''Uyuşturucu ve alkolden öldü.'' diye söylentiler çıkaran da bu polis memurudur. Ve evinde hiçbir ize rastlanılmadığı söyleniyor biliyor musun? Nasıl böyle bir tespitte bulundu acaba?

Asıl iç gıcıklayan durum ise, Amy'nin düzenli olarak doktor tedavisine gitmeye başlaması ve en son doktor kontrolüne de Cuma günü girmiş olmasıdır.
Yani ölümünden 1 gün önce.
Ve yabancı bir kaynak, ''Doktor, onun gayet sağlıklı olduğunu, durumunun sevindirici olduğunu, kaygıları olmadığını söylemiştir.''demiş. (Kaynak: truthquake.com)
Bu kontrolden 24 saat sonra ölmesi...

Garip.

Kaynak olarak verdiğim yabancı kaynaklı bu site, şu ana kadar belirttiğim fikirlere inandıklarını belirtmektedir. ''Tüm bu her şey, birileri tarafından yapılmıştır inancındayız.'' diyorlar.
Sonuçta İlluminati değil miydi, her şeyin arkasında kendilerinin olduğunu söyleyen?

Eski kocası (şu anda hapiste), onu uyuşturucuya alıştıran kişidir. Mesleği torbacılıktır.
Yani uyuşturucu satıcılığı.
Şu sıralarda neyin kafasını yaşadığı, çıkınca ne iş yapacağı da ayrı bir merak konusu benim için.

Her yazımda olduğu gibi, bu yazımda da senden bir şey istiyorum. Tüm bu uğraşa karşı istediğim bir bedel var:

Uyan.

Tek istediğim bu.

Önüne sunulanı olduğu gibi kabul etmekten vazgeç.

Atatürk'ün sözünü ettiği gençlik ol. Araştır, oku.

''Ben okumayı sevmem.''

Sen okumazsan, birileri de canına okur.

Araştırıp, okuduğun her şeyi de doğrudan kabul etme. Çünkü bu haysiyetsizler, bilinçli olma bilincini de kendileri yönetmeye başladı.
Yani seni, istedikleri doğrultuda bilinçli de yapabiliyorlar.

Tarihi çocuk oyuncağı yapmışlar, ağzına bir elma şekeri vermişler resmen. Neden seni de kukla yapamasınlar ki?

Diğer milletlerden emin değilim ama Türk milleti sahip olduğu kudret nedeniyle bunu yapabilecek bir millettir.

Yahu şu heriflere destek değil, köstek ol birazcık da.

Neyin eksilir?

Bendeniz Üçüncü Şahıs. Devam edecek.

(twitter.com/selamordaki)



23 Temmuz 2011 Cumartesi

Petrol Dolapları, Batı Oyunları ve Dünden Bugüne Türkiye

Selam tekrardan,

Kısa bir tatil ve ardından geçirdiğim bir hastalık nedeniyle yazılara ara vermek zorunda kalmıştım.

''Geçmiş olsun.''

Teşekkür ederim cancağızım.
Ehe ehö. Gelelim işimize...

Her yazım bir öncekinin devamı niteliğinde, aramıza katılan yeni arkadaşlar var, bu yüzden 1. yazı olan Atatürk neden ve nasıl öldü(rüldü)? yazısından başlamaları gerekiyor, aksi takdirde terim bilgileri olmayacaktır. Diğer yazılara sağ taraftan ulaşabilirler. İlk yazı, en üsttekidir.

Yazıları okuyanların sayısı 2000'e ulaştı. Verdiğiniz destek için teşekkür ederim.

Geçtiğimiz yazılarda siyonizmden epeyce bahsettik.

Dünya Savaşları'nın bir nedeni bu demiştik. Gelelim diğer bir nedenine;

PETROL.

Osmanlı İmparatorluğu'nun aksine, diğer dünya güçleri, bu siyah akışkan şeyin öneminin o zamandan farkındaydılar. Bu yüzden, Musul için M.Kemal o kadar çaba harcadı. Çünkü o da farkındaydı petrolün ne büyük bir cevher olduğunun.

Ancak Osmanlı, büyük aptallıklar etti. Yabancı güçlerin, içeriye soktuğu casusların farkına varamadı, farkına vardığında çoktaaan bataklığa düşmüştü.

Dikkatini bir şeye çekmek istiyorum sevgili dostum,

Bugün petrol çıkarılan yerler nereleri? Gözünün önüne getir bakalım...

Rusya, Kafkasya, birazcık Amerika...

Ve...

Musul, Irak, İran, Sudan.......Kuveyt, Arabistan...

Peki, geçtiğimiz yıllarda petrolün en fazla çıkarıldığı, kaliteli sayıldığı, uğruna savaşların gerçekleştiği bu son saydığım bölgeler önceden neredeydi?

Osmanlı'nın elinde.

Wilson İlkeleri'nin yaratıcısı, ABD eski başbakanı Wilson'ın bir taktiği vardır, bu taktik hâlâ batılı devletlerce uygulanır. Ki zaten bu sömürgeciliğin temel felsefesidir:

''BÖL, PARÇALA, YÖNET.''

Yaptıkları şey buydu.

Casus soktular, yıllarca birbirlerine buğday satmış, sırtını kaşımış, hastalandığında çorbasını yapmış halkları birbirlerine düşürdüler. Adeta kan kusturdular. Arapları bile emirliklere ayırdılar. Arap içinde Arap yarattılar. Birlikten kuvvet doğacağını biliyorlardı.

Kardeşi. Kardeşe. Öldürttüler.

Ve hepsi, sonu gelecek bir kaynak uğruna. Yoksa Arap yarımadasının ıssız çöllerinde ne işleri var?
Bu kadar vicdansız sümüklü böceklerdir işte bunlar.

Ah, pardon. Sümüklü böceklere hakaret ettim.

Osmanlı savaştan feci bir yenilgi ile ayrıldı. Sevr imzalandı. 

Osmanlı parçalandı.

Ermeni ve Kürt paşalar Fransızlarla görüşerek ayrı devlet olma yolunu seçtiler. Böylesi batı için daha hayırlıydı. Suya, petrole, pamuğa, buğdaya, istedikleri her hammaddeye hakim olacaklardı. Özellikle Fransa pamuk için, yani tekstil ürünleri için rakibi olan İngiltere'ye çuvallarca para döküyordu. Niye rakibini beslesin ki? Kendi de yapabilirdi.
Hatta Fransa moda başkenti bile olabilirdi...(Günümüzde durum nedir acaba?)

ABD başkanı Wilson'ın felsefesiyle azınlık milletlerin yanında oldular. 
''Ağzınız kokuyor, sizi varoş yapmışlar. Ah bu Türkler... Kadir, kıymet nedir bilmezler! Barbarlar! Gelin sizi zenginleştirelim, içimiz burkuldu vallahi...'' dediler. Ay kıyamam iyi niyetinize.

Ve kardeş bildiklerimiz... 

Kandılar.

Ancak Anadolu'da önemsemedikleri bir hareket vardı. O hareket, tüm planları suya düşürdü.

Kurtuluş Savaşı kazanıldı.

Avrupa basını, bir zamanlar hakaret içeren yazılarını, artık övgülerle süslüyorlardı. 

Yüzsüz şerefsizler. 

Hollanda’da bir derginin (Handelsblatat) sayfalarında, manevi ve maddi gücü tükenmiş bir milletin bunu nasıl yaptığını anlamadıkları yazıyordu. Ve bu, İslam düşüncesine girmeden anlaşılamazdı, kesinlikle nedeni buydu, diyordu. İslam'a dayalı kültürümüzdü bunu sağlayan.

İslam düşüncesi şarttı bunu yapabilmek için.

İslam düşüncesi.

İslam.
O zaman yapılacak şey ortaya çıkmıştı! İslam düşüncesi ortadan kaldırılmalı, kardeş kardeşe küstürülmekle kalmamalı, gırtlak gırtlağa geçirilmeliydi.

Nitekim Lozan’da Lord Curzon, ''Bu masada verdiklerimizi, sıkıntıya düştüğünüzde bir bir alacağız!'' demişti. Neye güvenerek bu kadar iddialı konuşabilirdi ki bir adam? Batılılar işlerini garantilemeden böylesine ağır bir itham kullanırlar mı?

Elbette hayır.

Sahte bir İslam yaratılmalı (hurafeler, İslam için savaştığını öne süren gerici terör örgütleri vs.), etnik zenginlikten faydalanılmalıydı. Osmanlı'ya dönülmeliydi. M.Kemal Türkiyesi çok tehlikeliydi.



I.Dünya Savaşı'ndan önce, Padişah Doğu'da bir demiryolu inşa etmek istedi. Erzincan civarlarından Basra'ya kadar uzanacak bir demiryolu olacaktı bu. Bugün maden rezervlerinin geçtiği yerlerden yani.
ABD, fırsatı kaçırmadı!

Padişah ile görüşüldü ve Chester İmtiyazı devreye sokuldu.(1913-14)
'Ottoman American Development Company'' adlı abudik bir şirket kuruldu.

Daha önce, Almanların inşa ettikleri demiryollarında da benzer bir imtiyaz verilmişti. Almanlara, demiryolunun yakınındaki arazilerden faydalanması izni verilmişti.

Bataklığa düşmüş biri, kurtulmak için her şeyini verirdi.

Neden daha fazlası alınmasın ki?

Anlaşmaya göre, demiryolunun sağ ve sol tarafından 200 metrelik alanlar ABD'ye 99 yıl boyunca ait olacaktı. Oradaki tüm madenler 99 yıl boyunca ABD'ye ait olacaktı. (Migros'un indirim taktiği gibi 1 TL değil, 0.99 Kr)

Bununla da kalınmadı. Kana susamış vampirler, hasta düşmüş yaşlı adam'a saldırıyorlardı.
Karadeniz madenleri de 99 yıl boyunca onların olacaktı.

I.Dünya Savaşı başladı, planlar suya düştü.

Ancak Lozan görüşmeleri sırasında, bizim gönderdiğimiz kişiliksiz biri (Devlet bakanı Refet Bele) bu imtiyazı yeniden faaliyete geçirdi. Bu imtiyazı 1927 yılında ele alan Atatürk şoke oldu.

Protokolü kendi elleri ile yırttığı söyleniyor. İyi de yapmış.

Bitmedi.

İşin cafcaflı kısmı, 1927 yılında bu olay gerçekleşince, ABD Lozan'daki imzasını geri çekti. Ve hâlâ da öyledir.

Yani 1927'den beri, ABD Anayasası'nda Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur. İşler ve birbirini tanımalar, ikili anlaşmalar ile sağlanmıştır.

Yani ABD, Lozan'ı tanımamaktadır. Lozan, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ile ilgili bir antlaşmadır; yani ABD, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamaktadır.

Lozan'ı tanımayan tek ülkedir.

Devam edelim...


80'lerde Türkiye, ağır sanayi hamlelerine kalkıştı. Atatürk Barajı, Keban Barajı, GAP gibi birçok proje gerçekleşmeye başladı.

Türkiye suyun gücünü farketmişti. Sudan para kazanacaktı. (Ki hâlâ kazanıyoruz. Irak, İran ve Suriye'ye suyu biz veriyoruz. Fırat'ın ve Dicle'nin önünü kestik ve bizim vana açtığımız kadar su içebiliyorlar. Ne kadar su kullanacaklarına da biz karar veriyoruz.)

Türkiye bölgesel güç oluyordu. İpler el değiştiriyordu.

GAP... Güney Anadolu Projesi...

Zengin Güney Anadolu'yu iki kat daha zengin yapacaktı.

Düğmeye basılmalıydı!

O bölgede petrol şirketi açmış biri olan Beşir Yılmaz'ın bir gazeteci ile olan görüşmesine ulaştım.Ve Beşir Yılmaz, Cudi Dağı'nın eteklerinde muazzam petrol yataklarının olduğunu, hatta bu petrolün bazen derelere karıştığını, o kadar çok olduğunu söylüyor.

Onun şirketine ne mi olmuş?

Kamulaştırılacak diye kapatılmış.

ABD'ye özelleştirilmeye kalkılmış.

Ve yatakların üzeri beton ile kapatılmış.

Devlet 400 metreye kadar sondaj yapıp suya ulaşmış, ancak sondaj makinesi kırılmış, ve vazgeçmiş.(Güzel bahane) Burda su var sadece denmiş, geri çekilinmiş. Sudan sonra petrol geldiğini kim bilmiyor?

Bilmeyen yok, herkes az önce öğrendi çünkü.

Yani kuzular, biz petrol denizinin üzerinde oturuyoruz. Peki neden kullan(a)mıyoruz?

Bizim petroller, Irak petrolleri ile bağlantılı, bilir miydiniz?

Yani Irak'tan vanayı açan, bizim petrolleri de çekiyor. Irak'ta kim var? :)

Ah bu arada, İran cumhurbaşkanı, George Bush ile Usame Bin Ladin'in kardeşi Cemal Bin Ladin'in ortak bir petrol şirketi olduğunu ortaya çıkardı. Yani bunca yıl petrol zengini olan ülkelere, Usame Bin Ladin'i çıkaracağız diye girmelerinin sebebini anlıyor musun?
HEPSİ DOLAP!
Benim şahsi kanaatimce bu iddialarında haklı olabilir. Çünkü PKK gibi bir örgütün sadece ayrı bir devlet için olduğuna inanmak mantıksız. Zaten PKK'nın elindeki silahlara bakıp batılı güçler tarafından destek aldığını söyleyebiliriz. Cephanelikten çalamazlar herhalde o kadar silahı. 

Devam edelim.
Terör örgütü, faaliyetleri durduracak, petrolün ve diğer doğal kaynakların kullanılmasını önleyecekti.

1991'de Körfez Savaşı başladı.

Taraflar, Saddam Irak'ı ve ABD idi.

Irak, Kuveyt'i işgal etti. Bildiğimiz varoş edebiyatı ile, Kuveyt ABD eline geçti. Çünkü Kuveyt petrol zenginiydi. Saddam, bu petrollerden faydalanılmasını istemediği için 700'ün üzerinde petrol kuyusunu ateşe verdi. 



Bence bir açıdan iyi oldu. Tabi çevreye verdiği zararı saymazsak.

Çünkü, kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelidir petrol kokusu almış Amerika...

Kürtler azdırıldı. Saddam, Kürtleri katletmeye başladı. Biyolojik silah hazırlıklarına girip toplu katliam girişimine bile kalkıştı. Binlerce Kürt, Türkiye Habur Sınır Kapısı'na dayanmıştı. (Türkiye'deki Kürt nüfusu o zaman arttı)

Artık istenilen ortam yaratılmıştı.

Batılı güçler devreye girebilirdi :) Sonuçta insanlık ayıbıydı canım!

Çekiç güç (Birleşmiş Milletler)  bölgeye çöreklendi ve ABD-Turgut Özal(Belki istemeden neden oldu Özalcığım) sayesinde Kürdistan için temel atıldı.

Düzeni sağlaması için Türkiye-Irak sınırının 50-60 km'leri BM'ye verildi. 
Bilin bakalım o topraklarda şu an ne var? 

Terör örgütü kampları.

PKK bu bölgede pamuk gibi yetiştirildi. Bıldırcın yumurtaları ile beslendi.

Çekiç güçten önce 1000 olan PKK'lı sayısı, BM topraklar üzerindeki ablukayı kaldırdığında 25.000 olmuştu.

Anaların feryatları, yeri göğü inletmeye başlamıştı. Kınalı kuzular birbir feda ediliyordu. Her seferinde ''Vatan sağolsun!!'' denildi ancak vatan bir türlü sağ olamıyordu. Aynı cephede, aynı kişiye karşı savaşmış milletlerden biri, cahil olanı, azdırılmıştı. Kardeş kavgası başlamış oldu. Batının planları bir domino taşı edasında tıkır tıkır işliyordu.

Ve Özal ‘’Türk-Kürt Federasyonu kurulabilir’’diyecekti. Özal aynı dönemde ‘’Şu Ermeni Soykırımı’nı tanısak ve bu iş sona erse…’’ de dedi.

Atılım açısından birçok faydası dokunmuş bir insanın, bu kadar maneviyatsız sözleri nasıl söylediğini aklım almamaktadır dostum.
Yazık.

ABD’de Abromowitz Türkiye parçalanabilir söyleşileri yapmaya başlamıştı bile. Coşkun Kırca adlı elçimiz ''İç işlerimize karışmayın!'' dedi ve cevabını’’Bunu ben değil, cumhurbaşkanınız söylüyor.’’ olarak aldı.

Haklıydı. Bunları Özal söylüyordu.
Küçüğünden bir Sevr karşımızdaydı. Dönemin C.Başkanı Demirel ''Batı, Sevr'i istiyor!'' demişti Milliyet Gazetesi'ne.
M.Kemal Türkiyesi bitmeliydi.

Bir Kürt devleti, Türkiye'yi güçlenebilecek olan Asya'dan ayrıştıracak ve yalnız bırakmaya yetecekti. Arada ses çıkarmaya kalkan aydınlarımız bir bir susturulacaktı… Nitekim Uğur Mumcu, Türkiye’de bol miktarda altın olduğunu düşündüğü araştırması sırasında ve bu olaylara tepkisini dillendirdiği zamanlarda ölmüştü? Diğer pek çoğu gibi...

1994'te Türk devletleri doğmaya başladı. Birlikten kuvvet doğardı! Avrupa semalarında ''Oh my god!'' lar yükseliyordu. 
Halledildi.

Karabağ işgali ve katliamı ile Türkiye'nin Türk dünyasına kara ve havayolu bağlantısı kapatılmış oldu. Oysa Atatürk, Nahçıvanla olan sınırımızı İran'a altın ödeyerek almıştı. Ama Türkiye, Karabağ'ın işgalinde verimsiz kaldı, o gün zor şartlarda verilmiş altınların önemi yok oldu.

Atatürk, Türk Dünyası ile bağlantımız olsun diye Nahçıvan sınırını alıp, yaptırdı. Ancak Türkiye'nin başına geçmiş kişiler Nahçıvan'ın Türk dünyası ile bağlantısının kesilmesine göz yumdu.

Zavallılıktan daha iğrenç bir durum. Atam'ızın kemiklerini sızlatan yüzsüzler.

Türkiye öyle bir duruma sokuldu ki, önüne koyulan siyaseti yapmak zorunda kalıyor işte.

PKK lideri, bebek katili çokşerefsiz-abdullahöcalan yakalandı.
(Adını büyük yazmıyorum, çünkü bir hayvan bile ondan daha değerliyken küçük harfle yazılıyor.)
Ancak AB'ye uyum çerçevesinde idam edilemedi. Dönem başkanı olan herif, idam ederseniz, almayız sizi, dedi. Ve idam edil(e)medi.

Sizlere Banu Avar'ın TRT'de çalıştığı zamandan telefon görüşmelerini aktarmak istiyorum.

BBC'den, ABC News'ten, CNN'den vs. arayan muhabirlerin hepsi, Refah Partisi ile yayın yapmak istediklerini söylüyormuş.
Herbirine, ''Tamam, başbakan ve genelbaşkan Erbakan'ı bir program için ayarlarız.'' demiş Banu Avar.

Hepsinden aldığı cevap:

''Biz Erbakan'ı değil, Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Abdullah Gül'ü istiyoruz.''

Komediye bakar mısınız...

Şu an biri arayıp, AKP ile görüşmek istese, Erdoğan'ı ayarlayacağız desen, Kadir Topbaş'ı istiyoruz demeleri gibi bir şey bu. O zamanlarda hiçbir şey olan kişileri neden bu kadar ısrarla istediler?

Yorum sizin.

Devletin en çok kazanç sağladığı, en verimli ve ana kurumları özelleştirildi. Bunu yıllardır herkes bas bas bağırarak söylüyor ve herkes de biliyor. Bazıları, Tayyip yaptıysa vardır bir bildiği, diyor.

Atatürk ''Tam bağımsızlık, mali bağımsızlık ile sağlanır.'' derken ne için dedi acaba?

Geçtiğimiz seçimlerde ne oldu bitti farkında mısın? Sen seçim heyecanına kapılmışken, mecliste karar çıktı. 6 aylığına kanun hükmünde karar verme yetkisi verildi hükümete.
Yani söyledikleri her şey kanun hükmünde olacak!
Sen seçim-özel yayınlarını takip ederken, Resmi Gazete'de yayınlanan bu olaydan haberdar olmadın. Mecliste çoğunluktaydılar o dönemde ve bu kararı çıkarttılar.

Bakanlık sayısını arttırdılar. 21'e yükseldi.

Özürlüler İdaresi, başbakanlığa bağlıydı. Çünkü özürlülerin ihtiyacı 1 tane değildir. Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım vs. birçok ihtiyaçları vardır. Daha bu kadar ihtiyaçlarını saydım ve 4 bakanlıktan söz etmiş gibi oldum.

Geçtiğimiz ay, özürlüler idaresi başbakanlıktan koparıldı, bu kanun hükmünde kararnamelerden bir tanesi ile. Ve yeni açılan bakanlıklardan birine bağlandı.

Tüm bakanlıklar birbirine denktir. Biri güçlü değildir. Yani birbirlerine emir veremezler, bu yüzden başbakanlığa bağlı kurumlar vardır. Bazı konular 1.derecede önemlidir ve başbakanlığa bağlanmıştır.Çünkü o zaman söylediğin söz anlam kazanır, yapmak zorunda olursun. Başbakanlık nezninden çıkan her söz yapılmak zorundadır.

Yani özürlüler artık bu ayrıcalığa sahip değiller. Artık ihtiyaçları 1.planda değil. Olamayacak da, çünkü o bakanlık diğer bakanlıklara fikir sunabilir, kesinlikle yapman lazım diyemez.

Devletin planlaması başbakanlığa bağlıydı, söz çıkınca tüm bakanlıklar o plana göre hareket ederdi. Artık Kalkınma Bakanlığı var. Ne oldu? Artık bu devletin planlamaya olan ihtiyacı mı azaldı da sen onun konumunu düşürdün?

Bunlar samimi davranışlar mıdır? Seçim boyunca o kadar ''engelli edebiyatı'' yapıldı, konuşmaktan bir hâl kalındı. Sonuç?

Haberdar bile ol(a)madığımız iki fiyasko.

Geçen gün Titanik'i bulan Amerikan araştırma gemisi Natilius, Marmara Denizi'ne girdi ve Tuzla Tershanesi'nde bakıma sokuldu. Bu gemi her türlü derinliğe inebilen bir teknolojiye sahip.

Ve ne yapacakmış biliyor musun cancağızım?

KARADENİZ'DE FİLM ÇEKECEKMİŞ.

Pışşşık, yağlı kaşşık. Buna kim inanır?

Sadece Kadir İnanır.

Gerçi biz burnumuzun dibinde dönen pisliklerden haberdar değiliz, elin petrol kokusu almış sırtlanı gelip ülkeyi soyup sovana çevirse kimin umrunda olur ki, değil mi?

Bilinçsiziz.

Ve aranızdan ''CHP'li bu cücük'' diye çıkacak birkaç kişi olacak eminim, ben CHP'li de değilim, MHP'li de değilim; BDP'li ve AKP'li hiç değilim! Ama ben koyu Atatürkçüyüm.

Farkı farkedin istiyorum. Bu ülke, uyumasın artık istiyorum. Atatürk'e ve şehit kanıyla kurulmuş Türkiye'ye layık bir birey olmak ve O'na layık bir toplumum olsun istiyorum. Daha iyi bir Dünya'da yaşamak istiyorum.

Bakın...

Eğer bizler kültürümüzü, geleneğimizi hatta dinimizi çağdaş seviyelere çıkaramazsak, bu entrikacı vampirler tüm bunlara ''kaka olmuş bunlar, bizimkileri alın.'' derler.
Biz de gideriz, onların kültürünü, dini şeylerini, geleneklerini benimseriz.

Çoğu Türk kadınının rahat bulduğu ancak şehire gelince giymekten utandığı ''şalvar'' buna örnektir. Geçtiğimiz yıllarda bir modacı bunu günümüze uyarladı, iyi de yaptı, sokaklar şalvar doldu. Avrupa modasında bile yer buldu. İşte dediğim şey bu. Güç bu. Yok olmamanı sağlayacak şey bu.

Kadınların pantolon giymesini sağlayan kişi Fransız modacı Yves saint Laurent'dir. O da bir kültürü çağdaşlaştırıp bunu gerçekleştirdi, yoksa aynen şalvarda olduğu gibi 'pantolon' giymek de ayıptı. Benzerliği görebiliyor musun?

Bugün hangimiz batı mimarisi ile inşa edilmiş ve bir güzel döşenmiş evlerde yaşamıyoruz ki? Her birimizin sokağında Alman tipi apartmanlar, Fransız balkonlu evler vesaire var. Neden bu batılılığa duyulan açlık?

Kültürümüze yapılan ''kaka'' muamelesi olabilir mi?

Neden Safranbolu, Selçuklu, Osmanlı, Foça vesaire mimarisi evler yok da bu mimari ile yapılmış evler var?

Aranızdan kaç kişi tam anlamıyla ''Müslüman'' olduğunu öne sürebilir? Çoğumuz hristiyan kültürü ile doyurulmuş, bezenmiş bir müslümanız. Zamanında bizi dinimiz ve kültürümüz bir araya getirdi, bir savaş daha olsa halimiz nice olacak?
Elit geçinen şapşallar yüzünden zayıfladık. Artık Türk kültürüne mensup değil kendileri, İslam için savaşacaklarını da pek sanmıyorum. Bu yüzden savaş olsa bittik demektir.
Biz kaybediyoruz.
Onlar güçleniyor.

Orhan Pamuk, Dan Brown vs. okumayı bırak da Mesnevi falan da oku arada sırada. En azından birkaç şey kazanırsın, hiçbir şeyini kaybetmeden.
Çünkü diğerleri sana bir şey verirken bir şeyini götürüyor, verdikleri şeyler sana uzun vadede zarar sağlayacak şeyler. Götürdükleri şeyler ise seni yok edecek şeyler.

Uyan. Yıllardır babaannenin yaptığı ahududu reçellerini ekmeğe sürüp yedin. Ahududu pastaya girince, ''Frambuaz'' oldu. Birçoğunuzun bundan haberi yok. Olanlar da ''Ay ben elitim kuzum!'' diye geçiniyor. Yemişim senin elitliğini. Sen önce bir Türk ol!

Çünkü ''Türk demek her şeyden önce Türkçe demektir, ne mutlu Türk'üm diyene,'' demiş Atatürk.

Kültür deyince sınırlarınızı zorlayın. Dil de bir kültür sonuçta. Her şeyinize sahip çıkın. Ancak böyle alt ederiz bunları.

Uyumayın. Ahududuya, frambuaz demekle adam olunmuyor.
Çok Rihanna dinleyince de çağdaş olmuyorsun. Ahududuya frambuaz demem, Zeki Müren dinlerim. Hiç mütevazılık yapmayacağım, yeri gelir senden daha fazla adam da olabilirim. Çünkü kuklaların adam olabilmeleri için perilere ihtiyaç vardır, en son adam olan kukla Pinokyo'ydu, perisi de onunla birlikte tarihe gömüldü.

Ben Türk milletine inanıyorum, dönen dolapların farkına varacak ve tüm Türkiye olarak bu oyunları ‘’sisteminden kaldıracaktır’’


Yeni Türk Gençliği, size hatırlatmam gereken vazifeleriniz olduğuna inanıyorum,



Kudretiniz, damarlarınızdaki asil kanda mevcut.
Ne mutlu Türk'üm DİYENE!

Bendeniz Üçüncü Şahıs.
Devam edecek.



12 Temmuz 2011 Salı

Lady Gaga, İlluminati ve İyi Uykular Efenim

Selam ordaki,
Bu yazı öncekinden de uzun olabilir ancak tüylerinizi diken diken edecek yeni şeyler ile karşınızdayız.

Şakşakşakaşak

Bu kadar ego tatmini yeter.

Geçtiğimiz yazıda masonun ve siyonizmin ne olduğunu bilmeyenler de öğrendi. Şimdi gelelim İlluminati gerçeğine...

İlluminati, 18.YY'da  Münih'te cehaletle ve kilisenin bilim karşıtı bıdı bıdılarıyla savaşmak için kurulmuş bir ''gizli'' topluluktur. 
Masonluk gibi İlluminati de dönemin şartlarında yasaklanmış, masonluk zarar görmeden çıktığı için, bu İlluminati'ye yaramamış, ve büyük ölçüde gücünü yitirmiştir.

Evet, başlarda amacı ve uygulamaları güzel gözüküyor. Hatta Dan Brown amcamız kitaplarında da anlatıyor.-kötülüğünü vurgulayıp vurgulayamadığı tartışılır.- Bizde paşa paşa okuyoruz ve İlluminati'ye pembiş sempatiler duyuyoruz. Neyse, devam edelim.

19.YY'da Alman bir filozof tarafından tekrar canlandırılan İlluminati, bu sefer ''Yeni Dünya Düzeni'' kuramı ile karşımıza çıkmıştır. Dünya'nın çeşitli bölgelerindeki kişiler bu görüşten etkilenmiştir. Günümüzde hâlâ varlığını sürdürdüğüne dair teoriler vardır.

Yeni dünya düzeni, tekliği esas alır. Tek din, Tek devlet vs. amacı ile uğraş gösterir.


Bu piramidi unutmayın. Bu bir sembol. Masonik bir sembol olmakla kalmamakta, aynı zamanda bas bas ''İlluminati'' diye bağırmaktadır.


Bu piramit Amerikan dolarının üzerinde de mevcuttur.


Bitmedi.


Rihanna, Jay-Z, Lady Gaga, Eminem, Katy Perry ve daha yüzlercesi bu amaçla bas bas bağıran ''sanatçı''lardandır.(!)

Tabi bunları boş boş söylemek, racona yakışmaz.
Yani neye dayanarak bunları söylüyorum, değil mi?

Rihanna'nın Rude Boy klibinden başlamaya ne dersin?


                                Arkada güzel bir piramit. Aaa tesadüfe bak, üzerinde göz de var!

                        Bu da S&M klibinden. Arkada yazanlara bak canım? 
                                            ''Princess of İlluminati''
                                              ''Rihanna the goat'' 
           Goat keçi değil, Baphomet. Araştır ne olduğunu merak ediyorsan, çünkü
                                       ona başka yazılarda değineceğiz.



Bu S&M sahnelerinde ise gözümüze takılan bir kamera açısı var.
Bu sahnelerde bir gazeteciyi köpek yapmış gezdiriyor.

Ancak yukarıdan baktığı kişi gazeteci mi?

Yoksa seyircisi mi?
                
Ya da ikisini bir ara da çıkarıp, bugüne kadar hiçbir klipte yapılmamış bir aşağılama ve zavallı görme yöntemi kullanırken gazeteciyi gezdirmenin arkasına mı saklanıyor?


''Hacı, hani bunlar gizli örgüttü? Niye kendilerini ifşa ediyorlar?''

Çünkü istedikleri bu. Artık onlardan haberdar olmanı isteyecek düzeydeler. Koydukları mesajlarla, simgelerle senin yanlışlarını zamanla yozlaştırıp ''doğru'' olarak kabul ettiriyorlar.
Köle oluyorsun.
Sisteme muhtaç oluyorsun.
Devam edelim, göreceksin, birkaç nedenleri daha var.


Son zamanlarda bas bas ''İLLUMİNATİ!'' diye bağıran şahısa gelelim.

Lady Gaga.

Bu kimdir yahu? 2008'de meydana çıkmış bir kul nasıl olurda bu kadar ünlü olabilir? Nasıl olurda Micheal Jackson'dan bile daha fazla hayran kitlesi olabilir?

Bu kadar kısa sürede?

Evladım Türkiye'den bahsetmiyoruz ki gelen geçen şarkıcı olsun. Dünya piyasasından bahsediyoruz. Nasıl kendini kabul ettirdi bu kadar çabuk?

Hadi onu geçiyorum, bizdeki şarkıcı olanlar eccük de olsa tipe sahipler, bu kadın ne yahu? Bu kadına güzel diyen erkeğin zevkini sorguluyoruz hep beraber...

Evet, sorgulama bitti, işimize dönelim.



Şarkı yazıyor, beste yapıyor, 2 dakikalık şarkıya 9 dakika klip çekiyor.

Babaannemin dediği gibi: ''Vay anassını.''

Bu kadın MTV müzik ödüllerinde, sadece Bad Romance ile 8 dalda ödül almış insan.
''İşte başarısının kanıtı, illuminati değil oğlum, bak kendin söylüyorsun bağımsız bir yerde almış ödüllerini.''

Sana bir şey diyeyim mi?

Güle güle.

MTV konusuna yazının sonlarında geleceğiz, göreceksin.

2 yılda dünyanın popisi olmuş bu kadın için bakın Amerikalı yazar Camille Paglia ne demiş: “Lady Gaga’nın geçmişteki başarılı müzisyenlere bakılarak dikkatle inşa edilmiş yapay bir imajı var. Kamusal alandaki her hareketi önceden bir senaryo gibi yazılmış."
Tespitini beğendim Paglia. 


Paglia'nın tespitini kanıtlamak istiyorum:










Milyonlarcasını da sunabilirim.
O geçmişteki başarılara ve kitleleri etkilemiş unsurlara göre yaratıldı.
Bir şeyler için...

Devam edelim.



                              Bu karelerin hepsi Alejandro klibinden.

Bu klibi ilkokul çocuğuna seyrettirmezsiniz değil mi? Bacak kadar çocuktan bahsediyoruz.
''Ben10 benim!''
''Hayır, Ben10 sen değilsin, benim!''
diye kavga eden afacanlardan bahsediyoruz.
O çocuk şans eseri bu klibi izlese beyni nasıl bir şeye maruz kalır? Kendi içinde bulunmasa bile eşcinsellik aşısı yapılmış olmaz mı?

Tüm kliplerinde buram buram eşcinsellik kokuyor, ancak diğer kliplerinden bu konu hakkında görseller aktarmayacağım. Zaten dikkatinizi çekmiştir bu husus.

''Peki neden eşcinsellik aşılıyorlar, neden cinsellik ön planda?''


İsterseniz Bill Gates'in dünya nüfusu hakkındaki görüşlerine bakalım? Ahan da buradan izle istersen.

"Nüfusu, aşılarla %10-15 azaltabiliriz". B.Gates

Amaç: Nüfus artış hızını azaltmak, dejenere bir toplum yaratmak. 
100 koyunumu daha iyi kontrol edersiniz, 10 koyunu mu?

Amaç 2: Dünyanın zevkten ibaret olduğu bilincini yaratarak seni tüketim canavarına dönüştürmek.

Kliplerinde cinselliği kusmuklaştıracak kadar abartan ''çirkin'' bir ''kadın'' popstar yaratmak istedikleri açıkça ortada değil mi?
He cinsellikten bu görüntülerle tiksinmiyorsan, sana eşcinselliği de aşılamayı ihmal etmiyor bu abiler.
Ya da anti-çocuk, sonsuz-zevk düşüncesini.
Bu sayede nüfus kontrol altına alınıyor.

Ama sakın yanlış anlama. Eşcinsellik bireyseldir, eğer kişi bunu ruhunda veya bünyesinde hissediyorsa, bu hiçbir güçle bağdaştırılamaz. Benim lafım, karşı cinsten hoşlanıp, kendi cinsi olan birinden hoşlanmayıp bu klipler sayesinde yönlendirilebilecek cahil kısıma. Bu şerefsizler, eşcinselliği kendilerine alet etmeye çalışıyor yani. Bu yüzden nefretim. Dünyadaki her şeyi kendilerine alet etmeye çalışıyorlar. Eşcinsellik de bunlardan biri.


Yoksa kimsenin yatakta ne yaptığı kimseyi ilgilendirmez. Yineliyorum, eşcinsellik bireyseldir. Duygusaldır. Heteroseksüel olan kimseleri, bizleri, bağlamaz.

Bizde ''Totoşsun'' işareti olan ''Tamam'' işareti, Lucifercanlarda 666'yı temsil eder. Nasıl mı?
Yuvarlık kısım 6'nın yuvarlağını, geriye kalan 3 parmak ise, 3 tane 6'nın çubuklarını ifade eder.
Ve bu işaret Lady Gaga'nın Telephone klibinde epeyce kullanılmaktadır. (Not: İlluminatiler ruhlarını şeytana satmıştır ve bunu kabul ederler.)






         İlk karede 666 yapmakla kalmıyor, bir de tek göz yapıyor, piramitteki 
                                       tek gözü hatırladınız mı?




           Ve klip biter. Yine ''Tek göz'' ile. Bunların hepsi tesadüf değil mi?


Zaten Lady Gaga'nın tüm klipleri korsan tadında. Hepsinde bir tek göz kapatma çabası.

Rimelden tasarruf etmeye çalışmıyorlar herhalde, değil mi bızdık?





        Tek göz ve 666. Hatta bazen bir arada. Her klibinde. Yüzlerce kez.

Bu kadar Lady Gaga yeter.
Daha sonra devam ederiz.

İkiz kulelerin yıkılmasından, Japonya depremine kadar birçok olayın bulunduğu Yeni Dünya Düzeni oyun kartlarına bakalım mı birazcık da?
Evet.

Bu oyun kartları 1994'de piyasaya sürülmüş.

Şaka yapmıyorum, bu kartlar 1994'de piyasaya aynen girmiş. Ve tee o zamandan Japonya Depremi'ne ve İkiz kulelerin yıkılışına kadar zilyonlarca atıf mevcut.

Steve Jackson adında bir herif çıkartmış bu kartları. Şu keretanın sitesine bir bakayım dedim ve girdim: Sen de bak.

''Piramit ve tek göz!''

Evet. 


Bunlar İlluminati oyun kartlarından yalnızca birkaçı.

İşte gerçekleşen kartlardan bazıları:

 Barış için Öldür

 Empty Vee, 
bir daha oku bakayım, 
Emti vii, 
neymiş MTV!
Bu kart uyutmayı temsil eder.
     !! Dudağa dikkat, aynısı Rude Boy klibinde mevcut.


                                    İkiz Kuleler Terörist Saldırısı

                                             Pentagon Yangını

                                            Japonya Depremi

                                       Japonya Tsunami Felaketi




Ağzın açık kaldı değil mi?

''Oha, depremi nasıl yapabilirler, tsunami nasıl yapılabilir, Mikail de mi illuminati?'' deme.

İlluminati'nin bir sözü vardır: '' Her şeyin arkasında İlluminati vardır.''

Oyun kartlarında da bu yazar. Bunu nasıl mı yapabiliyorlar?

Teknoloji.

İsmi de var, namıdiğer ''Kıyamet Teknolojisi''. 4.yazımda açacağım bu konuyu. Yani nasıl yaptıklarını.

Bu insafsızların ne kadar güçlü olduklarını anladın mı şimdi?

Gerçekleşmemiş İlluminati kartlarından bazılarına bakalım mı biraz da? Yani gelecekte gerçekleşecek olan kartların bazılarına? 
Onların görsellerini paylaşmayacağım, ancak paylaşmamı isterseniz yorum bırakın, bir sonraki yazımda yayınlarım.

Sahte Mesih(İsa tekrar gelecek biliyorsunuz ama onun sahtesi önceden gelecekmiş.)

Kuyruklu Yıldız (Hani şu dünyanın yok oluş tahminlerinden biri)

Salgın hastalık ve biyolojik savaş (CERN beni düşündürüyor.)

Büyük Deprem (Dünya'nın her yerinde hissedilecekmiş.)

UFO istilası (Bu sayede dünyada olağan üstü hal ilan edilecek ve dikdatörlük ile dünya tek bir yönetime bağlanacak. TEK devlet olacağız yani.)


Devam ediyorum...


İlluminati sanatçılarından biri de Eminem demiştik. Hani küçükken çok dalga geçtiğimiz, saçları 3 numara olan cücük.
İşte bu herif ayrılmak istedi bunlardan.
Nitekim yaptı da. Girişimde bulundu. Peki ne oldu? Çıkabildi mi? Bıraktılar mı?

Sence? :)

Tabi ki de EVET değil.


Yıl: 2009
Yer: MTV Stüdyoları
Konu: MTV Müzik Ödülleri
Kişiler: Eminem ve İlluminatinin Sağ Kolu Haline Gelen Lady Gaga
Kostümler: Eminem sade, Lady Gaga şeytan (çok şaşırtıcı yiaa)



                                Eminem bir şeyler olduğunu anlar.

      Sanırsam Gaga burada ''Eğer ayrılırsan, İlluminati seni öpecek.'' diyor

                                            Afallamış zavalllım.

                                                 İyi Çocuk.

Eminem çıkmak istedi, ama bırakmadılar. Tehdit edildi. O kadar büyük bir şey olmalı ki zavallı bu hale gelebildi.
Ve sonuç: Eminem ile Rihanna düet yapar! 
Uslu çocuk oldular.

Gaga ile devam ediyoruz.

Tüm kareler Just Dance'dan.










               Bunların hepsi tesadüf. Küpeler de tesadüf, moda onlar moda.
                                       Çok şakacıyım ben yia.


Alejandro'ya bakalım eccük de:



                              Sürekli, kasıtlı olarak, tek göz çabası.


                                               Siyonist yıldızı

Kabak gibi gerçekler aslında üstü bile örtülmeden karşında. 

Farkı farkedebiliyor musun canımcım?

Sence de uyanmanın vakti gelmedi mi?
Lady Gaga'nın yeni şarkısı Judas'ı biliyorsundur kesin.
Judas kim? Kim bu Judas?

İsa'yı eleveren havari. Yani şeytanın ikizi denebilecek kadar kişiliksiz biri.

Ve o şarkıda Lady Bacı ne diyor? ''Aöööaaa I'm in love with Judas''  

Derin duygular besliyormuş Judas'a.

Kara kaşı, kara gözü için mi dersin?
Çok şakacısın.

Sözlere devam:


"I'll bring him down, bring him down, down
A king with no crown, king with no crown"


Çeviri: 
Onu al aşağı edecem, al aşağı edecem, o taçsız kralı, taçsız kralı.
 
Taçsız Kral, Hıristiyanlıktaki bir dolaylı anlatım olarak düşün, İsa demek.

İslam'da kıyamet alametlerine göre, Deccal denen şeytanın işbirlikçisinin dünyaya geleceğinden ve İsa'nın yeryüzüne tekrar gönderilip, onunla savaşacağını biliyorsun değil mi?

Son dörtlüğe geldik...


"I wanna love you,
But something's pulling me away from you
Jesus is my virtue,
Judas is the demon I cling to
I cling to"

Meali: Seni sevmek istiyorum, fakat bir şey beni senden uzaklaştırıyor, İsa benim faziletimdir. Judas ise, saplandığım şeytandır, saplandığım...


Mealin meali: İsa'nın yolunu seçmek istiyorum fakat yapamıyorum, beni cezbeden başka bir şeyler var. isa benim için erdemi ve fazileti simgeliyor evet fakat Judas'tan da vazgeçemiyorum, ona takılıp kaldım, (verdiği güç/para/şöhret sebebiyle) beni cezbediyor, kendi tarafına çekiyor...

Lady Gaga, yeter. Daha fazla ifşa edemeyeceğim sıktın yani.


Jay-Z - Reasonable Doubt: http://www.youtube.com/watch?v=VJQGKOgVOUE

Dear God, I wonder can you save me?"
"Illuminati want my mind, soul, and my body..."
"Dear God, I wonder can you save me?"
"Secret society, tryin' to keep they eye on me..."

Meali:
Tanrım, merak ediyorum beni sen bile kurtarabilir misin?
Illuminati zihnimi, ruhumu ve bedenimi isiyor.
Tanrım, merak ediyorum beni sen bile kurtarabilir misin?
Gizli örgüt, gözünü üstüme dikmeye çalışıyor.
 
Fazla söze ne hacet?

Bu kadar şey tesadüf mü?
Onların gizli amacına nasıl hizmet ettiğinin farkında mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

/* -----Bitiş-----*/