Sosyal Ağlarda Biz
English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

++Sitene Ekle

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Mısır Ölüler Kitabı ve Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka-Ba / Kabala

Mısır Ölüler Kitabı ve Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka-Ba / Kabala


Mısırlılar bizim yıldızların "tohumları" olduğunu inanırlardı. İnsanları yürüyen, konuşan, düşünen ve şuurlu "yıldız nesnesi" oldukları inanılırdı. Bu da gerçekten doğrudur. Bedenlerimiz kadim sönmüş yıldızlardan, kozmik artıklardan ve galaktik partiküllerden gelen uzay tozlarından oluşmuştur. Bu gezegende tarihimiz boyunca toz ve su mucizevi bir şekilde canlı yıldız nesnesini yaratmıştır. 

Mısır Ölüler Kitabı, Antik Mısır cenazelerinde okunan metinleri içeren ve asıl adı Günden Dışarı Gidenler anlamına gelen Ra nu pert em hru olan kitabın (James Churchward'a göre ise Per-me-huru olarak hecelenir ve "Mu günden geri kaldı" anlamına gelir), Alman bilimadamı Richard Lepsius tarafından 1842'de bu metinlerin bazı kısımlarının bir araya getirilerek oluşturulduğu kitaptır. Kitabın orijinali Geç Dönem hanedanları döneminde yazılmıştır.[1] Ölüm-ötesi yaşamında kendisine yardımcı olması için ölmekte olan kişinin huzurunda okunan metinlerin ve gömülme yöntemleriyle ilgili metinlerin derlenmesinden oluşmuş bir kitaptır. Kitabın; Heliopolis uyarlaması, Teb uyarlaması ve Sais uyarlaması olmak üzere üç ayrı kaynaktan uyarlanmış biçimleri bulunmaktadır. Mısır Ölüler Kitabı, Işığa Çıkarma Kitabı olarak da bilinir.

Yer yer sembolik ifadelere yer verilen kitapta özetle, ölüm olayından sonra fiziksel bedenini terk eden ruhun ka’sıyla öte-aleme (amenti, amentet) göçtüğü, burada kendisini bir hesaplaşma, bir yargılanma (psikostazi) beklediği, bu yargılanmada vicdanın rolünün çok önemli olduğu, yargılanma işleminden sonra bazı ruhların tekrar yeryüzünde doğduğu, bazı yükselmiş ruhların ise İsis ve Osiris’in hükümranlığındaki organizasyonlarda görevler aldığı anlatılır.



-Köken

Bilimadamlarına göre, Antik Mısır halkı tarafından kullanılan Mısır Ölüler Kitabı, ölümden sonraki yaşamda gerekli olacak bazı talimat ve yönlendirmeleri içermekteydi. Tüm tılsım ve dualar her cenaze için her seferinde okunmaz, sosyal statü ve zenginliğe göre farklılık gösterirdi. Bazı tılsım ve dualar Tanrılara hediye sunmak amacı ile kullanılırken, bazılarıysa diğer tarafta yürüyebilmeyi veya ölümden sonraki hayatta tekrar ölmemeyi sağlayan düzenleyici yönlendirmeleri içerirdi.

Sanılanın aksine, Mısır Ölüler Kitabı ölen insanları diriltmek için değil, ölümden sonraki yaşamda ölen kişiye yol göstermek ve hayatını düzenlemek amacı ile oluşturulmuş metinlerden oluşmaktaydı. Antik Mısır'da ölümden sonraki yaşamın cenneti olarak düşünülebilecek sazlık tarlalarına ulaşmayı isteyen her Mısırlı için, bu kitap onlara yol gösteren bir kaynak olarak 18. hanedanlıktan başlayarak kullanılmaya başlanmıştır.

-Tılsım 125

Tılsım 125 ya da 125. Tılsım, Mısır Ölüler Kitabı'nın en çok tanınmış tılsımlarından biri olup, özet olarak ölen kişinin Osiris ve 42 yargıcı tarafından hayatında yaptıkları ile ilgili yargılanmasını içermektedir.

Ölen kişinin kalbi ile iyilik oranı Osiris, İsis, Neftis ve Anubis karşısında tartılır. Tanrı Osiris kararı verir ve tanrıça İsis'in taşıdığı doğruluk tüyü ile karşılaştırılır. Tüy ağır gelir ise bu kişinin kötülüklerinin daha ağır geldiğine delalettir ve o kişi Ammut Anus ("Ammet", "Amimit", "Kalp Yiyici") adı verilen canlı tarafından yenilir. Eğer tüy hafif gelir ise bu da kişinin iyiliklerinin daha ağır geldiğine delalettir ve kişi İsis ile birlikte cennete gider.

Bazı bilimadamlarınca Tılsım 125'te bahsedilen 42 günah ve bu günahlara ait suçsuzluk açıklamalarının (Hırsızlık yapmadım, cinayet işlemedim vs.), Musevilikteki On Emir için temel oluşturduğu öne sürülmektedir.



James Churchward ve Ölüler Kitabı

-Churchward'a göre Mısırlı rahipler Ölüler Kitabındaki "ateş denizini" yozlaştırarak bunun bir cehennem çukuru , cehennem ateşi olduğunu ifade etmişlerdir. Böylece ateş ve cehennem kavramları özdeşleştirilmiş ve zaman içerisinde "ateşli cehennem" diğer tek tanrılı dinlere geçmiştir. Oysaki Churchward'a göre işin aslı çok daha başkadır; cehennem çukuru cehennem ateşiyle tanımlanan aslında Mu'nun batışıdır.

Churchward, Ölüler Kitabı'ndaki bazı simgeleri deşifre ederek Mu'nun batışına yorum getirmiştir. Örneğin, Ölüler Kitabı'nda çok sık kullanılan sunak figürü, onun üstünde batan bir güneş ve onun da üstünde taç yapraklarını kapatmış bir lotus çiçeği vardır. Churchward'a göre bu tablo Mu'nun batışını anlatmaktadır:
“Lotus çiçeği Mu'nun çiçek sembolü idi. Bu birleşik sembol, Mısır'ın Ölüler Kitabı'nda en çok rastlanan çizimlerden birisidir. Ve bütün kitap boyunca lotus hep kapalı ve ölü olarak çizilmiştir. Yani bu Mu'nun battığının ifadesidir. Bir numaralı çizim Mu'nun geleneksel sunak şekli, iki numaralı kutsal lotus sembolü kapalı durumda, üç ışık saçmayan güneş, güneşin battığını ve ufukta kaybolduğunu göstermektedir. Mu'nun lotusun altına çizilmesi, güneşin Mu ufkunda kayboluşunu ifade etmektedir. Yani güneş ölü Mu uygarlığı üzerinde bir daha doğmamak üzere batmıştır.„

-Mısır'ın Ölüler Kitabı ve Psikostazi

Ra nu pert em hru

"Hiç kimseye kötülük etmedim.
Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.
Gerçek evinde alçaklık etmedim.
Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.
Benim yüzümden kimse korku duymadı,
yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir
zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım.
Kimseye göz yaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim ve kimsenin
kahpece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiç bir
zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım.
Tanrının kuşlarını avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım. Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim...”



"Bu kitap, tanrısallaşmış ruhun, Ra'nın bağrındaki mükemmelleşmesini konu alır ve onu Osiris nezdinde yüceltir, Amenti'nin Efendisi nezdinde güçlü kılar ve tanrıların hiyerarşisinde saygıya layık kılar. Bu kitap, Douat'ın esrarlı yerlerinin sırlarını açıklar, alt dünyanın sırlarına inisiye olmak için bir rehber görevi görür... bu kitabı okurken sana ve Rahip Kher-heb' e yakın olanlardan başka, hiç bir insan varlığının seni görmesine izin verme... içine yıldızlı dokumalar gerilmiş bir odaya kapan. o zaman bu metinlerin, kendi için okunacağı her ölünün ruhu yaşayanlar arasında, parlak gün ışığı içinde dolaşabilecek; tanrılar arasında güçlü olacak... ve tanrılar onu yokladıktan sonra, ölüyü eşitleri olarak tanıyacaklar... gerçekte bu kitap çok gizli ve çok derin bir sırdır"

Mısır ölüler kitabı eski Mısırlılara ait bir kitaba verilen addır. Ölüm-ötesi yaşamında kendisine yardımcı olması için ölmekte olan kişinin huzurunda okunan metinlerin ve gömülme yöntemleriyle ilgili metinlerin derlenmesinden oluşmuş bir kitaptır. Geç dönem hanedanları zamanında yazılmış bu kitabın orijinal adı, “Gün'e çıkışın bölümleri” anlamında “Ra nu pert em hru”dur. Kitabın üç ayrı kaynaktan uyarlanmış biçimleri bulunmaktadır (Heliopolis uyarlaması, Teb uyarlaması, Sais uyarlaması).

Yer yer sembolik ifadelere yer verilen kitapta özetle, ölüm olayından sonra fiziksel bedenini (Aufu) terk eden ruhun ka'sıyla öte-aleme (Amenti, Amentet) göçtüğü, burada kendisini bir hesaplaşma, bir yargılanma (Psikostazi) beklediği, bu yargılanmada vicdanın rolünün çok önemli olduğu, yargılanma işleminden sonra bazı ruhların tekrar yeryüzünde doğduğu, bazı yükselmiş ruhların ise İsis ve Osiris'in hükümranlığındaki organizasyonlarda görevler aldığı anlatılır.[3]
Ölüler Kitabı, Eski Mısır'da ölülerin mezarlarına bırakılan, papirüslere yazılmış, dua ve sihirler kitabıdır. İlk bulunanı 453 babdır. Daha sonraları 165 bab'a kodlanmışları çeşitli mezar kazılarında bulunmuştur.

Eski Mısır'da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar, Piramit ve Tabut yazıtlarıdır. Bütün bunlar, "Ölüler Kitabı" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonraki yaşamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan, bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar, ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı. (Osiris'in yeniden doğması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve BAHAR örneklerindeki gibi.)

İnsan, beden ve ruhtan oluşuyordu. Her ikisi de ölümden sonra ebedî olarak kalabilirdi. Yeter ki ölümden sonra insan, Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi. Eğer ölü insan, bu ölçümde başarısız olursa; aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı.

İnanışa göre insanlar ölünce, ruhları Duat'ta (Mısır mitolojisinde yer altı dünyası, Araf) yargılanırdı. Bu yargılama, Hakikat'i temsil eden bir tüy yardımıyla yapılır. Ölünün ruhu Duat'taki bir mahkeme salonuna Anubis (mumyalama tanrısı) tarafından götürülür ve ölünün kalbi, ki kalbin kişinin ahlaki durumunun kaydı olduğuna inanılırdı. Osiris tarafından yapılan bu mahkemede, ölünün ruhu temiz ise; Ammit, ölüye dokunamaz. Ruh,, Osiris tarafından Aaru'ya götürülür; ama Maat'ın hakikat ve adaleti temsil eden devekuşu tüyü, ölünün kalbinden daha hafif ise Ammit, ölünün ruhu / kalbiyle beslenir ve ruh, Duat'ta (Araf'ta) kalmaya mahkum edilir; kişi, ikinci kez ölürdü.

Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı. Örneğin, mezarlara yiyecek ve "tanrıları" sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca balık, yılan, hamamböceği gibi böcekler, rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı", ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu.

"Ölüler Kitabı" örneklerinden yüzlercesi, papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim, "Bilge Tanrı" ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dahi, bazı mistik-pagan çevreler, Tarot Kartları'nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.

-Ölüler Kitabı'nın Kökeni

Bilim adamlarına göre, Antik Mısır halkı tarafından kullanılan Ölüler Kitabı, ölümden sonraki yaşamda gerekli olacak bazı talimat ve yönlendirmeleri içermekteydi. Tüm tılsım ve dualar, her cenaze için her seferinde okunmaz, sosyal statü ve zenginliğe göre farklılık gösterirdi. Bazı tılsım ve dualar, tanrılara hediye sunmak amacı ile kullanılırken, bazılarıysa diğer tarafta yürüyebilmeyi veya ölümden sonraki hayatta tekrar ölmemeyi sağlayan düzenleyici yönlendirmeleri içerirdi.

Sanılanın aksine, Ölüler Kitabı, ölen insanları diriltmek için değil; ölümden sonraki yaşamda ölen kişiye yol göstermek ve hayatını düzenlemek amacı ile oluşturulmuş metinlerden oluşmaktaydı. Ölüler Kitabı, Antik Mısır'da ölümden sonraki yaşamın cenneti olarak düşünülebilecek sazlık tarlalarına ulaşmayı isteyen her Mısırlı için onlara yol gösteren bir kaynak olarak 18. hanedanlıktan başlayarak kullanılmaya başlanmıştır.

-Psikostazi

Psikostazi (ya da psikostasya), eski Mısır tradisyonundaki bir kavramın eski Yunanca'daki adıdır. Bu terim, "psikhe" (yaşamsal unsur, nefes, süptil beden) ve "statis" (tartılma) sözcüklerinden türetilmiştir. Ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yargılanması olan psikostaziye, ölümden sonraki vicdani hesaplaşma olgusunun sembolik öğelerle anlatımı da denilebilir.

Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için söz konusu olacak “tartılma”, ilahe Maat'ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşir. Yeraltı âleminin sorumlusu ve Ra'nın gözü sayılan Maat'ın hiyeroglifi, “hakikat, adalet ve doğruluğu” simgeleyen tüydür.

Mısır Ölüler Kitabı'nda ve eski Mısır metinlerinde Psikostazi, özetle, şöyle açıklanır:

Ölü, “ka”sıyla (perispri) Osiris'in önüne, 42 ilahın huzuruna çıkar. Ezoterik kaynaklara ve sembolizm verilerine göre, bu 42 ilah, Osiris dini'ndeki “öldürmeyeceksin, ağlatmayacaksın! vb.” şeklinde belirtilen 42 kuralın somutlaştırılmış, kişileştirilmiş halleridir ki, burada, kişinin yeryüzünde yaşarken İlâhî Yasalar'ın gereklerine uyup uymamış olması irdelenir. bknz..Osiris'in Dini

Ölüler Kitabı'na göre, bir süre sonra, yeryüzünde yaşarken yapmış olduklarını görebilmesi için, ölüye hafızası ve anımsama yetisi geri verilir ve tartılma başlar.

Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilir. Bu tüy ve kalp sembolizminde tüy sembolü hemen hemen tüm tradisyonlarda olduğu gibi, hakikat, adalet ve doğruluğu simgeler, kalp ise dünyada yaşarken tüm yaptıklarını gözünden kaçırmamış olan manevi tanığı vicdanı simgeler. Mısır hiyeroglif yazısında kalp, ters üçgen biçimli bir vazoyla ifade edilir; "hakikat"in hiyeroglifi ise tüydür.

Ölü, yeryüzünde yaşarken hangi fiilleri işlediğini ve hangi kuralları çiğnemediğini bir bir sayar.

Kalp, yani vicdan eski Mısır metinlerinde Horus'un sesinin duyulduğu yer olarak belirtilir. Birçok eski Mısır metninde rastlanan “bir insanın kalbi onun bireysel ilahıdır” (Viyana Müzesi) ve “ey kalbimdeki Tanrı” şeklindeki ifadelerden de anlaşılabileceği gibi, vicdan, tanık olmasının yanı sıra, kendisine hesap soracak olandır. Yani ölüyü yargılayacak olan, kendi içindeki ilahtır; kendi vicdanıdır. Bunu simgelemek üzere, mumyaların içinde bırakılan tek iç organ kalpti (“ab”). Eski Mısır inisiyasyonunda eğitim görmüş olduğu ileri sürülen Platon, bu aşamayı varlığın kendi kendini yargılaması olarak kabul eder.

Ölüler Kitabı'na göre, bu yargılanma sonunda, ölü, kötü şeylerin anısını ağzından ifrazat olarak dışarıya atar. Bir diğer Mısır metnine göre ise, yargılanma sonucunda günahkar çıkan ölüler timsah başlı Ammait (Ammit) tarafından yenirler. Bu “ölü yiyiciler” sembolizmi, Tibet Ölüler Kitabı'nda ve eski İran tradisyonlarında da bulunmaktadır.

Mısır Ölüler Kitabı'na göre, daha sonra ölülerden bazıları kısa süre sonra tekrar yeryüzünde doğarlar; bazıları ise “büyük ışığa” doğru çekilirler, kendilerine bir süre rehberlik yapıldıktan sonra Osiris'in uygun görmesi halinde onlar da, tekrar yeryüzünde doğarlar.

Eski Mısır'ın Psikostazi kavramının bir benzerine, vaktiyle Harran Ovası'nda yaşamış bulunan Sâbiîler'de rastlanır. Psikostazi'deki terazi bu tradisyonda Abatur'un terazisi olarak adlandırılır.(Abatur'un eski Mısır'daki çakal başlı Anubis'in bir versiyonu olduğu ileri sürülür.)

Kaynak: Vikipedia

2.Bölüm

Mısır'ın Ölüler Kitabı

Düşünce evreninin beşiği kabul edilen Yunanlılar, Thales ya da Euclid'e rağmen yine de zaman ve saat matematiğin'! yeterince çözümleyememişlerdi, çok daha farklı bir kültürel konumda bulunan Mısırlılar'ın pratik çözümü şaşırtıcıdır. Gerçekten de Mısır'ın Yunan'da olduğu gibi bir matematik felsefesi, düşünürleri yoktu. Astronomik tüm bilgileri dinsel törenlerle kısıtlıydı ama Mısırlılar, M.Ö. 3000 civarında, günesin doğusunu ve batisini hesaplayarak bir dikilitaşın neresinin günün hangi saatinde ışık alacağını, bir tapınağın bir yerindeki penceresinden içeri girecek olan güneş ışığı ile bir yazı şifrelemeyi biliyorlardı. Günesin dışında, Eski Mısırlılar, gökyüzünüzün en parlak cisimlerinden Sirius' un da, yılda bir kez sabah saatinde güneşle ayni konuma geldiğini de keşfetmişlerdi. Bu astronomik konum, Nil'in taşmasıyla ilgili olarak Nil yılının başlangıcıydı, Mısırlılar için bu günler Mısır tanrıları Osiris, Horus, Seth, İsis ve Neftis'in doğum günleriydi. Nil yılı daha da doğrusu Nil Nehri'nin varlığı Mısırlılar için öylesine önemlidir ki, ölüm ötesiyle ilgili inançları da doğurmuştur.

-Firavun, Bir Tanrı'ydı...

Fransız Moret'e göre, Nil Nehri Mısır'ı Akdeniz ve Afrika Mısır'ı diye ikiye ayırır, gerçekten de bu coğrafî konum bin yıllarca Mısır'ı Yukarı ve Aşağı Mısır ya da Krallık olarak jeopolitik olarak böldü. Bu bölünme ve temeldeki krallık kavgaları Mısır'ın tek kralının yani Firavun'un varlığım da böldüğünden önemlidir, zira tüm eski uygarlıkların içinde kendisinin tanrı olduğunu ileri süren tek kral, Firavundur. Gerek Mezopotamya'da, diğer Orta Doğulularda daima krallar tanrıların seçtiği temsilcilerdi, ancak ölümlerinden sonra tanrılaştılar ama Mısır'da Firavun, tanrı demekti. Yasarken Horus, öldüğünde ise Osiris'ti. iste bu inanç top yekün Mısır mitolojisi ile, krallığın doğrudan ilişkisi demekti. Mısırlılar'ın mumyalama ve mumyalama ile ilgili mitler, uygulanan ritüeller hep bu temelin üzerindeydi. Ölüm ve ölüm ötesi yasama böylesine bir takıntı sadece Firavun'un ölümsüzlüğü ve tanrılığı nedenine bağlıdır. Ama Mısır'da Osiris kültünün hemen yanında kökeni çok daha eskilere giden bir de Ra kültü yani güneş-tanrı veya dini vardı, ikisinin kokteyli ve yaşamın kökeni olan Nil inançları Mısır dinini oluşturuyordu, Çok kısa olarak Osiris'i tanımamızda yarar var.

-Bilim-Kurgu Romanına Benzeyen Bir Mitoloji

Osiris bitkiler evreninin tanrısıdır, ölür ve yeniden dirilir ama ayni zamanda da yeraltı dünyasının da hakimidir, ruhların yazgısına karar veren kurulun başıdır ve salt bu yönüyle mumyalama ritüellerinin kaynağı olur. Osiris'in erkek kardeşi Seth ile olan kavgası ise Yukarı-Aşağı Mısır ayrımının simgesidir. Böylece Osiris'in sosyal, dinsel ve siyasal üç kimliği ortaya çıkar, İsis, Osiris'in kız kardeşi ve ayni zamanda da karisidir, kayın birâderleri olan Seth ve Typhon 72 ihtilalciyle beraber iyi Kral Osiris'i parçalara ayırıp, Mısır'ın 42 eyaletine bu parçaları atacaktı. İsis, Seth'in dağıttığı parçaları bulacak ve kız kardeşi Neftis'in yardımıyla yeniden yasama döndürecektir. Osiris, bundan sonra yeraltı ülkesinde yasayacak ve oğlu Horus öcünü alacaktır. Horus, daima şahinle simgelendi ve firavunların başlarında şahin arması bulunurdu. Ama firavun ayni zamanda da Mısır'ın ilk kralı ve dünyanın yaratıcısı olan olan Ra'nın da oğluydu. Osiris ve Ra kültlerinin karışımı burada açıkça görülür. Bir bilim kurgu öyküsüne benzeyen kısa ama temel girişten sonra Mısır'ın ölüm ve ölüm ötesiyle ilgili inançlarım daha iyi anlayabiliriz.



-"Ölüler Kitabı" ve Ötesi...

Eski Mısır'da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar Piramit ve Tabut yazıtlarıdır, bütün bunlar "Ölüler Kitabi" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonra yasamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı, Osiris'in yeniden dogması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve BAHAR örneklerindeki gibi. İnsan, beden ve ruhtan oluşuyordu, her ikisi de ölümden sonra ebedi olarak kalabilirdi, yeter ki ölümden sonra insan Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi, eğer ölü insan bu ölçümde basarisiz olursa aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı. Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı, örneğin mezarlara yiyecek ve tanrıları sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca, balık, yılan, hamamböceği gibi böcekler rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı", ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu. "Ölüler Kitabı" örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim, bilge tanrı ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dâhî bâzı mistik-pagan çevreler, Tarot Kartları'nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.

-Tek Tanrı'nın pesindeki Kral

Tüm bu yöntemlerin sonucunda ölen bir insan, öteki dünyada yasamak için hak kazanabilir, günahlarını affettirebilir, istenilen yasama kavuşurdu. İlginçtir tüm Eski Mısır ölüm inançlarında ahlaki öğütlere pek rastlanmaz, rahipler halkın dinsel törenleriyle uğraşırlar ama genelde onların ahlaki düzeyi ile uğraşmazlardı. Ölüler Kitabı'nda eğer rahipler çözüm getirdiyse, iyi ve ahlaklı biri olmanın pek üzerinde durulmaz. Sihir ve büyü Mısır inançlarında çok etkin ve yaygındır, Firavun'un özel büyücü ve sihirbaz danışmanları vardı, özetle Mısır dini tüm zengin öğelerine rağmen, ahlaki bir öğreti içermediği veya ruhsal eğitmeyi içeren bir yaklaşımda bulunmadığı için kutsal bir kitaba sahip değildir, bilindiği kadarıyla dinsel metin olarak ortada sadece "Ölüler Kitabı"nın bölümleri vardır. Ama "Ölüler Kitabı"ndan örnekleri görmeden önce bir dönem Mısır'ı etkileyen dinsel reformu unutmamak gerekir. Reformun babası MÖ 14.Yüzyıl'da yaşayan IV.Amenofis'ti, bu Firavun Moneist bir temeli olan ve yaratıcı ilah Aton'un dışında tüm tanrıları reddeden yeni bir dini kurdu. IV.Amenofis, tahta geçtiğinde rahip sınıfının gücünün krallıktan fazla olduğunu ve yönetimi ellerinde tuttuklarını fark etti, bundan kurtulmak istemişti, bir başka kaynağa göre ise Firavun, bir güneş rahibi olan amcasının etkisindeydi. önce başkenti Orta Mısır'a Amarna'ya taşıdı, Amarna'ya "Aton'un Ufku" anlamına gelen "AknetAton" adı verildi, sonra Amon'un büyük rahipliği makamını kaldırdı ardından Teb'de isyan çıktı ama ordu bastırdı, IV.Amenofis kararlıydı. Yeni dinin esaslarını belirledi ve mistik şiirler yazdırdı, inancın temelinde yalana karsı gelerek gerçeğe ulaşma düsturu vardı ve Tek Tanı'ya olan sevgi derin duygularla anlatılıyordu; mezar taşlarında "Ey. biricik Allah senden başkası yoktur." yazıları bulunmuştur.

-Bin Yıllar, Dinleri Bağlıyor mu?

IV.Amenofis. büyü ve sihri yasakladı, ölümden sonra da tek hakimin Aton olduğuna inanıldı. Yeni dine inanan, Aton'un büyüklüğü ve tebliğime iman eden kişi, öte dünyada da mutlu olacaktı. Buna rağmen. IV. Amenofis tanrı oğulluğu sıfatını reddetmedi ve yüzyıllar sonraki Hz İsa'yı anımsatan bir tür peygamberlik yaklaşımı içindeydi. Ama önemli bir yön daha vardı, kişi Tanrı'ya asla bir ihtiyacını karşılamak için hitap etmezdi. aksine doğanın güzelliğine ve Yaratıcı'nın iyiliğine heyecan ve aşk duyan biri olmalıydı, gökten akan ve yaşamın kaynağı olan Nur'a tapılırdı. eşit olarak yayılan aydınlık adalet kavramını simgelerdi ve bu Nur Gerçeklik Ülkesi'ne bağlıydı, burada da Anadolu Tasavvufusun bazı çizgileri ister istemez akla gelir. Bir yazıtta söyle denir; "Ey yaşamın başlangıcı olan Aton, yeryüzünü güzellikle doldurursun, ışığın yarattığın her şeyi aydınlatır ve her şey senin aşkının bağlarıyla bağlanır, her göz kendi üstünde seni görür, Ey Sen ki, tek ilahsın ve hiçbir benzerin yoktur, sen dünyayı kalbinin istediği gibi yarattın..." Anlaşılıyor ki, IV.Amenofis Tek tanrı düşüncesinin simgesi olarak güneşi ve ışınlarını seçmişti. Tapılan bir heykel veya put yoktu. Bu yeni din, yuvarlak kırmızı bir güneş ve ondan çıkarak yere inen ve uçlarında el şekilleri bulunan ışınlar olarak simgelendi. Buradan çıkan bir sonuç var...

-Simgeler, Bilinmeyen Gerçeği Saklıyor

Tarihçi ve araştırmacı Arthur Weigall'a göre, Hz Musa'nın kavmiyle beraber Mısır'ı terk etmesi, M.Ö. 1346'da Firavun Tutankamon döneminde olmalıdır. Özgün adıyla "Manethon" yani Musa, tarihî bir kişiliktir, IV.Amenofis'in din reformu döneminde yaşamış ve bu düşüncelerden yola çıkmıştır. Buna karşın, IV.Amenofis'in din reformu, Mısır'da kökleşmemiş; yirmi yıl sürmüş ve ölümünden sonra eski inançlara dönülmüştür ama Tek tanrı inancı farklı bir yerde, Filistin'de kökleşecek ve başka bir dinin temeli olacaktır. Biz, yine "Ölüler Kitabı"na dönelim; birçok çağdaş uzmana göre "Ölüler Kitabı", çok büyük ve çok derin bir sırdır. 1758'de Fransız Cyprianus, derinliğine zor varılan gerçek kutsallığı bu kitapla tanıdığını belirtirken, bir diğer uzman Lucien; "Mısır dini, bilmecelerle doludur. Konuyu iyice bilmeden ve hatta mistik deneylerden geçmeden asla alay etmemeli veya küçük görmemeliyiz, tanrıların gerçekten tanrı, köpek başlıların ne olduğunu bilmek için bu sırları tanımak gerekiyor." diyordu.

-Ölüm Ötesine Geçiş...

"Ölüler Kitabı"nın anlamını iyi bilen ruh, Evrenin Büyükleri'ne meydan okuyabilirler ve hakimlerin karşısına korkmadan çıkabilirler. Her ölünün ruhunun tartılışı adli korkunç sınavda savunma yapabilecekler, Osiris'in önünde yeri öptükten sonra ruhlarını pisliklerden koruyacaklar. Çünkü ruh hem bir kadının karnından çıkarken, hem de yaşamı süresince kapıldığı tutkular yüzünden kirlenmiştir ve ruh bedeninin kirlendiğini hisseder. Ancak "Ölüler Kitabı"ndaki dua ve formüller sayesinde ruh Ra'nın ateşinde tutuşmadan, 42 hakimin önüne çıkmaktan korkmayacaktır. 42 hakimin her birisi, Mısır'ın bir bölgesin! ve 42 günahtan birisini temsil ederken ölüyü sorgularlar, ölü o anda Thoth'un önünde yanlışları itiraf etmelidir, Thoth gizlilerin sahibidir, bilinmeyen bir nedenle bir şebek olarak resmedilir. Peki ölü ne diyecektir veya nasıl olmalıdır? Thoth ve çakal kafalı tanrı Anubis teraziyi dikkatle izlerlerken ölü, insanlara karsı günah işlemediğini, mevkilere saygılı olduğunu, tanrıları kızdıracak bir şey yapmadığını, öldürmediğini ve öldürmek için emir vermediğini, kimseye acı çektirmediğini. tapınaklardan bir şey çalmadığını. kimsenin toprağını çalmadığını. hileli tartı kullanmadığını, tanrıların kuşlarını ve kutsal göllerin balıklarını çalmadığını doğru olarak söyleyecek ve kendini temize çıkaracak.

-Cennet'te Yaşam

Tanrıların yazıcısı olan Thoth ve mezarlıktan koruyan Anubis, ölüyü dinledikten sonra teraziye bakacaklar ve eğer Thoth terazinin iki kefesinin dengede olduğunu yazabilirse. kefenin birisinde ölünün vicdaninin ve iradesinin simgesi olan kalbi, diğerinde ise Maat'ın yani gerçeğin tüyü vardır, yani gerçek tüy kadar hafiftir. O zaman ibiş kuşu kafalı Thoth, ölüler tanrısı Osiris'e dönecek ve ölünün kalbinin doğru olduğunu ve kalbin tüyden ağır olmadığını söyleyecektir. İşte o zaman ölü, ebediyen istediği yerlere gidebilir, canlıların arasına,yerin altına, Samanyolu'nun derinliklerine... artık o bir ölü değildir ,ölümsüzlerle beraberdir,bulunduğu yerde yiyecek tarlaları vardır.incir ağaçlarının gölgesinde serinliği tadacaktır ve tanrıçaların sütünden içecektir. Bu arada kötülerin yerini de görecektir, orada kendi iç organlarını yiyen krallar, işkenceci tanrılar, kafaları kesik ama vücutları olan belleksiz ruhlar vardır". Ama o onlardan uzaktır ve ışık ruhların arasında. ebediyen yükselmiştir, İncil'de yazdığı gibi; "..onlar cennette ışık saçan yıldızlar gibi olacaklar"dır.

-"Ölüm, Geceye Benzer"

"Ölüler Kitabı"ndan bazı bölümlerdi bunlar, aslında tümü Mısır'ın gizeminden ancak birkaç damlası. Böylesine garip bir uygarlığın bir diğer örneği tarihte yoktur. Yunan uygarlığının temelinde Mısır yatar, tarihte bu kadar etkin iki kültür aktarımı daha vardır ama sonraki yüzyıllarda, bunlar Yunan biliminin İslam Dünyası'na, İslam kültürünün ise Bati Avrupa'ya aktarımıdır. Başta söz edildiği gibi, Mısırlılar'ın matematik bilgisinin incelenmesi hayal kırıklığı yaratmıştır çünkü günümüze kadar ulaşabilen dev yapıtlar inşa edebilmişlerdi fakat buna karşın TIP bilgileri şaşırtıcı düzeydedir. Öte yandan Eski Mısır'da Mezopotamya'da olduğu gibi, Astroloji yoktur, yerinde Astroaltri yani gök cisimlerinin tanrı kabul edilmesi vardır. Onlar, gök olaylarını dinsel bir çerçeve içinde görüyorlardı. Ayrıca, göklerde şaşmaz bir düzenin bulunduğuna, görünümler değişse bile temelde bir kararlılığın bulunduğu inancındaydılar. Ama bu inanç mitoloji ve masallarla örülüydü ve bu yüzden Mısır astronomisi ayinlerle, dinsel törenlerle iç içeydi. Çok dindardılar, din islerinin aksamaması için çok özen gösteriyorlar, zamanın akışına anlam veriyorlardı. Onlara göre zaman bitimsiz olduğu için, daima yeniden, yeri bastan yaşanıyordu. Günleri uğurlu veya uğursuz diye ikiye ayırırlardı, her zaman dilimi için sihir formülleri vardı, hareketlerini buna göre yönlendiriyorlardı. Geceye benzettikleri ölüm sonrasında, ruhların kendilerini düşmanlarından koruyabilmeleri ve davranışlarını düzenleyebilmeleri için dünyasal görevlerini doğru zamanlarda yerine getiriyorlardı. Salt bu yüzden mezarlıklarda lahit kapaklarının içlerini köşegensel yıldız saatleri resimleriyle süslediler.

Mısır, ünlü bir gezginin söylediği gibi anlatılması değil, gezilip görülmesi ve hatta yaşanması gereken bir yerdir. Giza Piramitlerini, Teb'i. Karnak ve Luksor'u ve de müzelerdeki göz kamaştıran eserleri yakından görmeden günümüzden binlerce yıl önce yaşamış olan bu insanları anlamak mümkün olmaz. Belki de böyle bir görsel asamadan sonra, Mısır'ın gizemi, "Ölüler Kitabı"nın içyüzü ve diğer bilinmeyenler aydınlanabilir.

Kaynak: gizli ilimler



3.Bölüm

-Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka, Ba ve Kabala

Jay Weider'in bu yazısını skolastik nitelikte bir araştırma olarak değil de kişisel bir yorum olarak sunulmuştur.  Ka ve Ba, Ruh ve Tin, ego ve yüksek benlik gibi birçok düşünmeye değer hususu dile getiren bu eserin İngilizcesi İnternet'te bulunan ve diğer sayılarında da çok değerli yazılar bulunduran Simya Dergisi (Alchemy Journal) Cilt 2 sayı 1'de bulunmaktadır.

Günlük kullanımda "ruh" ve "tin"  esas itibarıyla aynı anlamı taşırlar. Bunlar etrafını saran somut fiziksel bedeni süren veya arkasında yatan dirilik gücü olan esrarengiz bir bilinç hali veya varlığı açıklamak için kullanılırlar.  Önde gelen dünya dinlerinin öğretilerine göre mistik ruh veya tin bir şekilde ölümden sonra varlığını sürdürmektedir. Bu öğretilere göre biz nasıl maddi bir beden içinde yaşayan insanlar olarak lineer zaman çizgisi içinde büyüyüp öğreniyorsak, ruh veya tin de bir dizi yaşamda (enkarnsyon) bilgi ve deneyimde gelişmektedir. Ancak, ruh ve tin olarak tabir ettiğimiz bu iki kelime arkasında geçmiş zamanlarda daha karmaşık anlamlar olabileceği hakkında çok kanıt vardır. Bunların aynı anlama gelmediği konusunda belirgin bir olasılık vardır. Olası olarak geçmiş bir dönemde bu iki kelimelerin anlamları karıştırıldı ve esas manaları tarihin akışı içinde kayboldu. Bir bakıma bu iki kelimenin arasındaki anlam farkının kaybı günümüzde yaşanan ruhsal şaşkınlığın özünde yatabilir. Belki de bu iki kelimeye gerçek tarihsel anlamlarını aşılamanın zamanı gelmiştir.       

Bu iki terimin inceliklerini daha net bir şekilde anlamak için, kadim Mısır'ın zengin ve karmaşık uygarlılığının öğretilerine göz atalım. Her şeyden önce eski Mısır halkının günümüzdeki insanlardan farklı bir yaşam sürdürdüğünü idrak etmemizde önem vardır. Kadim Mısırlılar her anı ve her yaşamı günlük yaşamımızı aşan ruh ve tin anlayışına sıkı bir bağlılık içinde geçiriyorlardı. Onlar için zaman bir saatin tıklamasıyla veya güvenli bir geleceğin ümitleriyle ölçülmezdi, ama sadece dünyasal zamanı değil öte alemi de kapsayan daha geniş bir kavram üzerine kuruluydu. Hatta, inanılmaz yapıları ve kutsal ilimleri dahil bütün kültürleri ölüm ötesi yaşam ve ölüm anında insan şuurunu diri tutan yaşamsal güce neler olduğu anlayışı üzerinde kuruluydu.

Bu kadim kutsal bilim alimleri şuurun bedenden ayrıldığı anda bir kafa karışıklığı yaşandığını öğrendiler. Bu  kargaşalık halini irdelerken, bu önemli anda bir ayrışımın oluştuğunu idrak etiler. Şuur iki farklı hal veya varlığa ayrılmıştı. Bu iki hale değişik adlar verdiler.

Şuur ayrışımın ilk bölmesine "BA" adı verdiler. Bu ölümsüz varolma halidir. Bu şuurun yeniden doğan tarafıdır. BA ölüm anında şuurdan ayrılır ve ruhlar kuyusuna dönerek tekrar doğmayı bekler. Günümüzdeki terminolojide "ruh" ve "tin" aynı anlama gelmektedir. Ama daha yakın baktığımızda "ruh" kelimesinin BA'ya tekabül ettiğini görürüz, ruh ölümsüzdür, tekrar doğar ve tam aydınlanmaya doğru kutsal yolculuğunu devam eder. Dini edebiyatta hepimizin içinde bulunan ilahi kıvılcım, hayvani nefsimizi yenmemize ilham veren çok boyutlu varlığın bir yönü, ben merkezli egonun ihtiraslarının ötesine çıkıp evrensel realiteyle bağımızı yaşamamızı sağlayan unsur olarak açıklanmıştır. "Yaşam Soluğu" denilen bu görülmeyen güç veya öz büyük deneyim, arınma ve aydınlanma yolculuğunda bedenden bedene göçmektedir.

Kadim Mısır'ın hiyeroglifleri veya sembolik dilinde, BA bazen kanatlı bir insan başı ve bazen bir insan başlı bir kuş olarak  gösterilir.  O, ölüm anında dünyayı terk ettiğimizin farkında olan parçamızdır bundan dolayı kanatlı bir insan veya insan-kuşu olarak gösterilir.  Kuş motifi bu yazının ikinci bölümünde daha daha iyi anlaşılır. Şu kadarını söyleyelim ki, BA'nın kuş sembolü Hayat Ağacından kendini serbest kılıp yer çekiminden ve maddi alemden kurtulup kozmosa uçabilen gücü temsil eder.



Ölüm anındaki büyük ayrışımın ikinci unsuruna "KA" denilirdi. KA, insan şuurunun Dünyada kalan tarafıdır ve hiyerogliflerde bir ufuk önünde iki uzanmış kol olarak temsil edilmektedir. Önceki şuurlu varlığın psişik tortusu veya "hayaleti" olarak tanımlanır. O ruhtur. O, fiziksel bedenimizin işgal ettiği yerle, sahip olduğu eşyalarla ve tanıdığı insanlarla bağlantısı olan tarafımızdır. O yaşam mekanına musallat olur. O halde, canlandırıcı güç olarak BA'nın bedeni terk ettiğinde KA, şuurun arda kalan unsurudur. O, gölge veya ruhsal şuurun psişik izidir, veya bir yere musallat olan ve tekrar tekrar beşeri yaşamını yaşandığı illüzyon nitelikte cennet ve cehennemlerde mekan eden "ruhtur".  O halde, görülebilir ki bu bağlamda "ruh" sözcüğü "KA" anlamına gelmektedir.

Mısırlıların KA ve BA arasındaki yakın ilinti konusunda bilgi ve anlayışlarından dolayı ölüm ötesi bilimi, tin ve ruh, kan ve toprak, eşyalarımız ve ruhumuz, atalarımız ve kişisel varlığımız arasındaki yakın bağı bilmekteydiler.

Birçok filozoflar, Hinduizm, Budizm gibi dinler ve çeşitli ruhsal gelenekler BA hakkında açıkça söz etmişlerdir. Ancak KA hakkında anlayış bir kenara atılmıştır. Batıl inanç ve efsanelere karışan Mısırlıların ölüm ötesi bilimi modern dünyada unutulmuştur. Mısırın bu büyük bilimini yeniden irdelemekte önem vardır. Böylece arayış içinde günümüzün insanları olarak bizlerin daha geniş bir bakış açısından yeryüzünde yaşamımızın anlamını görme fırsatına sahip oluruz.  

Bu ilginç konuyu irdelerken, birçok Hollywood filmin insan deneyimin bu esrarengiz yönü veya "Ka" hali üzerinde odaklamaya başlamaları ilginç bir husustur.  Belki de KA konusunda kültürel şaşkınlığımız bu fenomenin kökünde yatar. Hatta, bu filmlerin senaryoları esrarengiz KA hali üzerinde düğümlenmektedir. Örneğin, 2000 yılının en iyi filmleri arasında seçilen Altıncı Duyu (The Sixth Sense) konu olarak sadece etrafındaki ruhları KA hallerinde görebilen bir çocuk hakkında değil, ama KA halinde yaşantısına yeni başlayan bir adam hakkındadır. Bu adam (Bruce Willis rolüyle) film boyunca, yaşamadığını ve KA halinde olduğunu anlayıncaya dek,  zamanın çoğunu şaşkınlık içinde etrafında gördüğü muammaları çözme çabasında geçiriyor.  Bir bedensiz ruh olarak fiziksel realite açısından artık yaşamamasına karşın, yaşam sırasında yaptığı hataları anlamak üzere - ve belki de düzeltmek üzere - rüyamsı bir senaryoda rol almaktadır.  Görünürde gerçek olan, ama illüzyona dayalı drama içinde hareket ederek, önceki yaşamdan kalan izi KA bu hatalardan öğrenme fırsatı ile karşılaşmaktadır. Birçok ruhsal geleneklerde bu illüzyona dayalı manzaralara KA veya bedensiz ruha günahlarından arınma veya "iyi yaşantısı" için ödüllendiren ortamlar sağlayan cennet ve cehennem olarak tanımlanmaktadır.         

Halayet (Ghost) filmi de KA hali hakkındadır. New York metro sisteminde hortlayan karanlık ruhu hatırlıyor musunuz? Deli hayalet, hortlanmış KA belki de ilelebet New York'un yeraltı Metro sisteminde tutsak kalmıştı. Bu patolojik varlığın Metroda intihar ettiği intiba veriliyor. KA'sı delirmiş olduğundan olayı tekrar ve tekrar yaşamaya mahkumdur. Ayrıca, Altıncı Duyu filimdeki Bruce Willi karakteri gibi, Hayalet filminin kahramanı Patrick Swayse'nin KA'sına da "düzeltme" fırsatı sunulmuştur.   

Bu yıl diğer bir en iyi filim adayı Amerikan Güzeli (American Beauty) filminde, Kevin Spacey karakteri henüz yeni ölmüşken, kamera mahalleden uzaklaşırken, filmde sesini duyuyoruz.  Şöyle demektir: "Bilir misiniz, öldüğünde tüm yaşamınızı tekrar yaşarsınız derler. Ama söylemedikleri bir şey vardır, aslında tüm yaşamınızı tekrar yaşarsınız, ama sonsuza dek. Ama merak etmeyiniz, bunu öğreneceksiniz." Bu KA hali konusunda popüler kültürde söylenmiş oldukça yerinde bir sözdür.

Aşkın Gücü (What Dreams May Come) filminde Robin Williams karakteri ölür ve tıpkı hayatayken çok sevdiği güzel resimlere benzeyen bir yere gider. Filmdeki karakterin KA halinde kendi sonsuzluğunu "yarattığını" ima edilir.  Bu arada karısı intihar eder ve bir tür cehenneme gönderilir. Film KA'nın rüyamsı, sanrılı deneyimi kişinin yaşam şekli ve inanç sistemine bağlı olduğunu anlatmaktadır. Bu ayrıca, kadimlerin KA yönünün ölüm anında ayrılışına nasıl baktıklarını açık bir şekilde anlatmaktadır. Dünyasal yaşantınız olduğu gibi ölüm anından sonra belki de sonsuza dek KA halinde tekrarlanmakta.

Bu filmlerde, filmciler güncel seyircide psişik bir damara basmış bulunuyorlar. Kitleler için yaratıkları selüloit rüya ve illüzyonlar KA'nın yaşayabileceği çeşit çeşit deneyimlere kıyaslanabilir.  Olası olarak bu senaryoları bilinçaltına aşılamakla hem KA halini öğretip, hem de ince bir şekilde onun yolculuğunu etkiliyorlar mı?

Kadim Mısırlıların inanç ve uygulamalarına geri dönemlerim ve bu fani KA halini daha yakından irdeleyelim. Öğretilerine göre KA halinin çeşitli yönlerini anlamak için bazı anahtarlar vardır. Onlar KA'nın oluşumu fiziksel şeklin oluşumu, deneyimleri ve kalıntıları ile derinden ilgili olduğunu inanıyorlardı. KA, ebeveyn ve atalarımızın bütün genetik malzemesini taşımaktadır.  Mısırlılar, bütün atalarının kalıntıları kişisel KA'nın oluşumda payı olduklarını biliyorlardı. Dolayısıyla, uygulamalarında atalara saygı ve isimlerini anımsama önemli bir yer almaktaydı. Ataların KA'ları hepimizin içinde yaşadığını inanıyorlardı. Genleri nesilden nesle geçerek doğan her çocukta yaşamaktadır.  Şu anda bütün atalarımız gözlerimizden bakıyor. Kadimler inanırdı ki sadece adlarını çağırmakla bütün bilgi ve bilgelikleriyle birlikte onları ortaya çıkarabiliriz.    

Mısırlılar, ayrıca kişinin bu yaşamda sahip olduğu eşyalarının varolduğu sürece KA halinin bir kısmını tuttuğunu inanırlar. Bir zaman fiziksel forma nüfuz eden BA özüyle dolu olarak bu gücün bir enerji izini tutmaktadır. Bundan dolayı psişik hassas kişiler elleriyle tutukları cisimlerden bir zaman ona sahip olan kişilerin yaşam deneyimleri hakkında birçok şey sezebilirler. Pişik hassas bu kişiler KA enerjisinin izlerini algılama gücüne sahiptirler. Bundan dolayı kadimler bilinçli bir şekilde mümkün olduğu kadar az eşyaya sahip olmayı tercih etmişlerdir. Çünkü KA halini ölümden sonra kontrol edebilecekleri bir şekilde korumak istiyorlardı. KA'larını her tarafta dağıtmamak çok önemli sayılıyordu.  Dolayısıyla, uygulamalarının önemli bir kısmı KA'yı muhafaza etmek üzerine odaklanıyordu.    

Bunun başarabilmek için, KA ve BA'larının ölüm anında bölünmemesi için yapmaları gereken önemli işlemler vardı. Öldükleri zaman sahip oldukları az sayıda KA objeler aile ve dostları tarafından toplanıp bedenleri ile birlikte mezarlarına konulmaktaydı. Mumyalama ile bedenin muhafaza edilmesi de bu işlemin bir parçasıydı. Mısırlılar inanıyorlardı ki bedenin çürümesi yavaşlatıldığı sürece bedende de KA ve daha bütün bir şekilde muhafaza edilebilir.

Mezar hırsızları ve batılı hazine avcıları birçok eski Mısırlı mezara girdiklerinde tam yukarıda anlatılan şeyi buldular.  Onlar mezara yatırılan kişinin sahip olduğu KA objelerini buldular. Ayrıca kişinin mumya kalıntılarını buldular.  Genelde kapının üstüne mezarın huzurunu bozacak kişileri lanetleyen bir yazı bulunmaktaydı. KA objelerin ve KA bedenin rahatsız edilmemesi Mısırlıların ölüm ötesi bilimlerinin hayati bir parçasını içermekteydi. Hatta aşağıda göreceğimiz gibi KA'nın ve KA objelerinin rahatsız edilmeden korunması bir tür ölümsüzlüğün anahtarlarıydı. Formül şöyleydi: BA'nın tekrar bir reenkarnasyon durumuna düşmesini ve KA'nın daha önce yaşadığı hayatın fantezisini sürekli yeniden yaşayarak tekrarlamasını önlemek üzere, KA'yı rahatsız olmayacağa bir şekilde korumak gerekir.  Bu BA'yı "topraklar" ve reekarne olup tekrar doğmasını önler. BA ve KA arasındaki ince bağ kopmadığı için BA'nın etrafımızı saran çeşitli görünmez alem ve boyutlarda Şamanik bir gezgin olarak dolaşması sağlanmış olur. Bu gezegenler, yıldızlar ve hatta galaksileri de içerir ama sadece onlarla sınırlı değildir.   

KA'yı mezarda tutmak ve dünyaya bir hayalet olarak dolaşmasını önlemek için belirli ritüeller tasarlanmıştı. Bunun başarılı bir şekilde yerine getirilmesi durumunda BA da reekarnasyon çemberinden kurtulmuş olurdu. Bu durumda BA birçok değişik ölüm ötesi alemlere istek üzerine girebilecekti. Mısır mitolojisinde bu durumun başarıldığında BA'nın bir "ışık bedenine" veya gökyüzünde bir yıldıza dönüşebileceği açıkça belirtilmiştir. Bu bilimin dikkatli uygulanmasıyla ölüm anında şuurun ayrışması önlenir ve bir derece ölümsüzlük elde edilmiş olurdu.

Gördüğümüz gibi, kadim Mısırlıların bilimi şuurun ölümsüzlüğü bilimiydi. Hem KA'yı, hem de BA'yı muhaza etmeye yönelik bir ölüm ötesi bilimiydi. KA halinin daha önceki varlığın sürekli fantezilerini tekrar yaşamasını önlemeye yönelik uygulamalar içermekteydi. Hatta eski Mısırlılar ölüm anında bu garip süreci değiştirebilecek bir sistem yaratmışlardır ve araştırmalar diğer birçok farklı topluluğun da bu inançları paylaştığını göstermiştir. Hatta, Tibet Ölüler Kitabı da dahil olmak üzere Tibet Tantra'sında dönüşüm uygulamalarının da bireysel uygulayıcıyı bu aynı amaca doğru yönlendirmek için tasarlanmıştır.       
Kadim Mısırda kutsal ölüm ötesi bilimi iki şey üzerinde odaklanmıştı. Biri BA'nın reenkarnasyon sürecine son vermektir. Diğeri de KA'nın fantastik, rüyamsı halini kaldırmaktır. Görünüşe göre bilim ölüm zamanında bir daha ayrılamayacak şekilde  KA ve BA'nın özlerini yeniden birleştirmekti.

Ama dahası da var. Neredeyse ölümsüz varlık aynı zamanda dünyasal ruh aleminin bekçisi ve geliştiricisi olacaktı. O artık Dünyada olup biten olaylara etkisi olan, bütün dünyalıları daha yüksek bir ruhsal farkındalığa getirmek üzere yardımcı olabilecek kapasitede bir varlığa dönüşmekte.

Bu kutsal görevi yerine getirmek için kişinin yaşamını nasıl idame ettiği, nasıl bir yaşam sürdüğü hayati bir önem arz etmekteydi. Böylece kadim Mısırlılar yaşamda süregelen her karşılıklı etkileşim, karar ve güdü KA'nın bir yönünü içermekteydi. Varoluşun sonsuz olduğunu ve gelişmenin bedenin ölümden sonra devam ettiğini inandıkları için bu dünyada olacak şeylerin ölüm ötesine yansıyacağını biliyorlardı.  Bu Uzak Doğudaki "karma" yasasına çok yakın bir kavramdır.  Dolayısıyla, eski Mısırlılar kimle iletişim ve dostluk kurdukları, kiminle cinsel cinsel ilişkiye girdikleri ve iş yaptıkları konusunda çok dikkatli davranıyorlardı. Önemli olan erdem ve basiretli yaşam sürmek, kişisel KA'larının bu yaşamda negatif deneyimlerle kirlenmesiydi. Varoluşun esas anlamı ve kişinin çevre ile ilişkisi üzerinde sessizce tefekkür etmekle geçen saatler önemli bir yer işgal etmekteydi.  Bu tür bir yaşamın hakikat, içsel görü ve idrak, bilgelik ve şefkatin oluşturduğu yüksek ruhsal vasıfların geliştirilmesi ve deneyimlenmesine yol açacağa inanılırdı.

Mısırlılar bizim yıldızların "tohumları" olduğunu inanırlardı. İnsanları yürüyen, konuşan, düşünen ve şuurlu "yıldız nesnesi" oldukları inanılırdı. Bu da gerçekten doğrudur. Bedenlerimiz kadim sönmüş yıldızlardan, kozmik artıklardan ve galaktik partiküllerden gelen uzay tozlarından oluşmuştur. Bu gezegende tarihimiz boyunca toz ve su mucizevi bir şekilde canlı yıldız nesnesini yaratmıştır.  

Dolayısıyla, ölüm ötesi birçok aleme gezginlik kadim Mısırlı rahip/bilim adamlarının ritüel ve uygulamalarının önemli bir parçasıydı. Uygulama ve ritüellerini dikkatli bir şekilde yerine getirdiklerinde bile halen ölüm anında ayrışılan KA ve BA açısından şaşkınlık yaşandığını öğrendiler. Reenkarnasyon çemberinden kurutulan BA, halen çok yönlü ve anlaşılması zor ölüm ötesi alemlerinde yolunu bilmemekteydi. Bir haritaya danışmadan, yaşamdayken öğrenebileceği bir rehberin  yardımı olmadan astral oyun sahası anlaşılması oldukça fazla karmaşık bir yerdir. 

Bu kadim rahip/bilim adamları meditasyon, Şamanik maddeler ve kutsal ritüeller kullanarak etrafımızı görünmez bir ağ gibi saran yüksek diyarlarda Şamanik yolları gezdiler. Günümüzde "Ölüme yakın deneyimler" denilen hallere girerek bu kadim Şamanlar astral alemlerin sisli peçelerini aştılar. Ölüm ötesi sonsuz alemlerde yolculuk yapmak için uygulamalar veya bir dizi ritüel geliştirdiler. 

Bütün bu Şamanik çeşitli yolculukları sınıflandırıp karşılaştırılırken Şaman veya ölümü deneyimleyen kişinin ölüm ötesi yaşamda neler olduğunu anlamasını ve nereye gidileceğini gösteren bir sistem inşa ettiler. Haritalarına "Hayat Ağacı" dediler. Bu ağacın amacı ölümde birleşen KA ve BA'nın astral yollarda seyahat etmesini sağlamaktı. Bu haritanın hayati önemi bu makalenin ikinci bölümünde açıklanacaktır.

Ayrıca, bu bilim, gezegenimizde hatlar döşeyen birçok kadim "ley" çizgilerle ilgili olabilir.  Bu çizgiler İngiltere'den İrlanda'ya, dağlardan bozkırlara dek dünyanın her tarafında bulunmuştur.  Ley çizgiler 6 bin metre yüksekliğinde Ant dağlarında bile bulunmuştur. Genelde mükemmel şekilde düz çizgilerdir. Anlamları uzun yıllardır bilinmemekteydi.  Onların UFO pistleri olduğu veya kadim karayolları olduğu konusunda spekülasyonlar yürütülmüştür. Paul Devereuax'nın araştırmalarına göre onlar kadim Şamanik yollardır. Şamanik ruh yolları olarak gelişmiş ruhların hareket edip başka alemlere girmeleri sağlandığı iddia edilmekte. Bundan dolayı eski Şamanlar hem bu ley çizgilerin üzerinde gömülürlerdi. Böylece KA'ları kutsal bir yerde muhafaza edilmekteydi. Avrupa'daki Şamanik geleneğe göre krallar ve rahipler akan dere ve nehirlerin altında gömülmeleri ön görülmekteydi. Nehre baraj kurup küçük bir su geçidi yaparlardı, sonra cesedi nehir yatağında gömüp suyu serbest bırakırlardı. Böylece ceset bulunamayacağı bir şekilde muhafaza edilmiş olurdu ve nehir veya deredeki su akışı doğal bir ley çizgisi oluşturduğu kabul edilmekteydi. Hint geleneğindeki İndra'nın ağı gibi leyler gökyüzünde yıldızlar arasındaki yollar olarak yansımaktaydı. Mikrokozmos ve makrokozmosu birleştiren kutsal dili okuyabilenler için, daha büyük evren içinde dünya bütün taşları, ormanları, dereleri ve nehirleri ile yıldız ve gezegenlerin dünyadaki temsilcileriydi. Böylece dünyada dolaşan üstatlar sadece toprağın psişik motiflerini takip etmiyorlardı, ama aynı zamanda dünyayı aşarak yıldızların arasında yürüyorlardı. Avustralyalı yerliler taşların yıldızların şarksını söylediklerini inanırlardı. Dikkatli dinlerlerse gök kürelerinin müziğini duyabileceklerini inanırlardı.          

Yaşadığımız ve üzerinde dolaştığımız bu dünya sayısız KA ruhların ruhsal kalıntılarıyla doludur. Toprağın kendisi ölü bitki, hayvan ve insan artıklarından oluşmuştur. Her biri toprağa KA'sını bağışlamıştır. Yediğimiz yemek geçmişte varolan sayısız yaşam formların kalıntılarını içeren toprakta yetişmiştir. Her biri toprağa bir o toprakta bir şarj kaydetmiştir ve o da yediğimiz yemeğe ve içtiğimiz suya ilave edilmektedir. Bundan dolayı bazı Tibet Budist uygulamalarda et yenmeden önce bazı mantralar zikredilir. Eğer uygulayıcı aydınlanma yoluna koyulmuşsa, tam şuurluluk ve farkındalıkla bir hayvanın etini yemekle onun gelecekte aydınlanmasına neden olacağı inanılmaktadır. Ruhsal açıdan ele alındığında uyanmış uygulayıcı kendi özünü hayvanın KA'sı ile iliştirmiştir.

KA özünün toprağa aktarılması ayrıca çağlar boyunca inanılan kan ve toprağın arasındaki bağın sebebidir. Soykırımı uygulandığında bile öldürülen halkın KA özü bir zaman yaşadıkları topraklarda mekan eder.

Bu bakış açısından, Amerikan yerlileri halen Amerika Birleşik Devletlerinin ruhsal manzarasına hakim durumdalar. Toprağı ne kadar kazıp doğayı tahrip etsek, sadece çevreyi değil, doğada mekan eden KA ruhları da tahrip etmiş oluruz. Poltergeist filmi bu cahil davranışın sonuçlarını açıkça gösterir. KA ruhu rahatsız olup kaçtıkça, bizim geleceğimiz de bozulur ve tahrip olur. Eski mezarlıkların kazılması, atalarımızın kutsal tabutların açılması, ley sistemin yok edilmesi nihai olarak ruhsal aydınlanmayı yok eder.  

Giderek ruhsal mirasımızla irtibatımız azalıp betonlaşmış maddi dünyamızın çekiciliğine kapılmış hapsoldukça, giderek yaşantımızda açgözlülük, kibir, şehvet, kin ve şiddetin karanlık ihtirasları hakim olmaya başlar.  Işık, ahenk ve güzelliğin ilahi alemine karşı kör olarak ruh ve tin; KA ve BA diyarlarının kutsal bilgisini feda etmekteyiz. Maddi kazanç için manevi değerlerimizi takas ederken, New York Metrosunda hortlayan kayıp ve öfkeli hayaletle farksız olmaktayız. Gezegenimize karşı saygısızlık, KA'ımızın menşei ve zilyedimize karşı saygısızlık ayrıca sonsuzluktaki konumumuza karşı saygısızlıktır. Kendi tasarım ürünümüz olan bir cehennem diyarını yaratmaktayız. Bu diyarda KA'ımız terk edilmiş bir şekilde sonsuza dek anlamsız yaşamlar sürecektir.    

Dolayısıyla, görüyoruz ki "ruh" ve "tinin" çok farklı anlamları vardır. Biri enkarne olan ve reenkarne olan Tanrının izi BA'dır. Diğeri tinin dünyada maddi ve psişik tezahüratı KA'dır. Kumda bir iz gibi, kadimlerin dökülen harabeleri gibi KA sadece tinin veya Özün izini bırakır. Değişen değerlerin hükmettiği, ışık ve karanlığın güçleri mücadele ettiği bu günlerde atalarımızın bilgisini arayıp tanımak ve öğrenmek bize kalmıştır. Böylece ilahi diyarlara tekrar erişip rotamızı çizebilir ve yıldızlar arasında ölümsüz yerimizi alabiliriz.

Jay Weidner, bir film yapımcısı, konuşmacı ve yazardır. O, Vincent Bridges ile birlikte "Zamanın Sonunda bir Anıt: Simya, Fulcanelli ve Büyük Haç" (A Monument to the End of Time: Alchemy, Fulcanelli and the Great Cross) kitabını yazmıştır. Websitesi:http://www.sacredmysteries.com/. Kitabının eleştirisini şu linkte bulabilirsiniz: New Releases.

Türkçe'ye Tercüme Eden: Kemal Menemencioğlu / hermetics.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder



/*-----3 sütun değil 4 sütun istiyorum diyenlere-----*/

Mısır Ölüler Kitabı ve Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka-Ba / Kabala

Mısır Ölüler Kitabı ve Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka-Ba / Kabala


Mısırlılar bizim yıldızların "tohumları" olduğunu inanırlardı. İnsanları yürüyen, konuşan, düşünen ve şuurlu "yıldız nesnesi" oldukları inanılırdı. Bu da gerçekten doğrudur. Bedenlerimiz kadim sönmüş yıldızlardan, kozmik artıklardan ve galaktik partiküllerden gelen uzay tozlarından oluşmuştur. Bu gezegende tarihimiz boyunca toz ve su mucizevi bir şekilde canlı yıldız nesnesini yaratmıştır. 

Mısır Ölüler Kitabı, Antik Mısır cenazelerinde okunan metinleri içeren ve asıl adı Günden Dışarı Gidenler anlamına gelen Ra nu pert em hru olan kitabın (James Churchward'a göre ise Per-me-huru olarak hecelenir ve "Mu günden geri kaldı" anlamına gelir), Alman bilimadamı Richard Lepsius tarafından 1842'de bu metinlerin bazı kısımlarının bir araya getirilerek oluşturulduğu kitaptır. Kitabın orijinali Geç Dönem hanedanları döneminde yazılmıştır.[1] Ölüm-ötesi yaşamında kendisine yardımcı olması için ölmekte olan kişinin huzurunda okunan metinlerin ve gömülme yöntemleriyle ilgili metinlerin derlenmesinden oluşmuş bir kitaptır. Kitabın; Heliopolis uyarlaması, Teb uyarlaması ve Sais uyarlaması olmak üzere üç ayrı kaynaktan uyarlanmış biçimleri bulunmaktadır. Mısır Ölüler Kitabı, Işığa Çıkarma Kitabı olarak da bilinir.

Yer yer sembolik ifadelere yer verilen kitapta özetle, ölüm olayından sonra fiziksel bedenini terk eden ruhun ka’sıyla öte-aleme (amenti, amentet) göçtüğü, burada kendisini bir hesaplaşma, bir yargılanma (psikostazi) beklediği, bu yargılanmada vicdanın rolünün çok önemli olduğu, yargılanma işleminden sonra bazı ruhların tekrar yeryüzünde doğduğu, bazı yükselmiş ruhların ise İsis ve Osiris’in hükümranlığındaki organizasyonlarda görevler aldığı anlatılır.



-Köken

Bilimadamlarına göre, Antik Mısır halkı tarafından kullanılan Mısır Ölüler Kitabı, ölümden sonraki yaşamda gerekli olacak bazı talimat ve yönlendirmeleri içermekteydi. Tüm tılsım ve dualar her cenaze için her seferinde okunmaz, sosyal statü ve zenginliğe göre farklılık gösterirdi. Bazı tılsım ve dualar Tanrılara hediye sunmak amacı ile kullanılırken, bazılarıysa diğer tarafta yürüyebilmeyi veya ölümden sonraki hayatta tekrar ölmemeyi sağlayan düzenleyici yönlendirmeleri içerirdi.

Sanılanın aksine, Mısır Ölüler Kitabı ölen insanları diriltmek için değil, ölümden sonraki yaşamda ölen kişiye yol göstermek ve hayatını düzenlemek amacı ile oluşturulmuş metinlerden oluşmaktaydı. Antik Mısır'da ölümden sonraki yaşamın cenneti olarak düşünülebilecek sazlık tarlalarına ulaşmayı isteyen her Mısırlı için, bu kitap onlara yol gösteren bir kaynak olarak 18. hanedanlıktan başlayarak kullanılmaya başlanmıştır.

-Tılsım 125

Tılsım 125 ya da 125. Tılsım, Mısır Ölüler Kitabı'nın en çok tanınmış tılsımlarından biri olup, özet olarak ölen kişinin Osiris ve 42 yargıcı tarafından hayatında yaptıkları ile ilgili yargılanmasını içermektedir.

Ölen kişinin kalbi ile iyilik oranı Osiris, İsis, Neftis ve Anubis karşısında tartılır. Tanrı Osiris kararı verir ve tanrıça İsis'in taşıdığı doğruluk tüyü ile karşılaştırılır. Tüy ağır gelir ise bu kişinin kötülüklerinin daha ağır geldiğine delalettir ve o kişi Ammut Anus ("Ammet", "Amimit", "Kalp Yiyici") adı verilen canlı tarafından yenilir. Eğer tüy hafif gelir ise bu da kişinin iyiliklerinin daha ağır geldiğine delalettir ve kişi İsis ile birlikte cennete gider.

Bazı bilimadamlarınca Tılsım 125'te bahsedilen 42 günah ve bu günahlara ait suçsuzluk açıklamalarının (Hırsızlık yapmadım, cinayet işlemedim vs.), Musevilikteki On Emir için temel oluşturduğu öne sürülmektedir.



James Churchward ve Ölüler Kitabı

-Churchward'a göre Mısırlı rahipler Ölüler Kitabındaki "ateş denizini" yozlaştırarak bunun bir cehennem çukuru , cehennem ateşi olduğunu ifade etmişlerdir. Böylece ateş ve cehennem kavramları özdeşleştirilmiş ve zaman içerisinde "ateşli cehennem" diğer tek tanrılı dinlere geçmiştir. Oysaki Churchward'a göre işin aslı çok daha başkadır; cehennem çukuru cehennem ateşiyle tanımlanan aslında Mu'nun batışıdır.

Churchward, Ölüler Kitabı'ndaki bazı simgeleri deşifre ederek Mu'nun batışına yorum getirmiştir. Örneğin, Ölüler Kitabı'nda çok sık kullanılan sunak figürü, onun üstünde batan bir güneş ve onun da üstünde taç yapraklarını kapatmış bir lotus çiçeği vardır. Churchward'a göre bu tablo Mu'nun batışını anlatmaktadır:
“Lotus çiçeği Mu'nun çiçek sembolü idi. Bu birleşik sembol, Mısır'ın Ölüler Kitabı'nda en çok rastlanan çizimlerden birisidir. Ve bütün kitap boyunca lotus hep kapalı ve ölü olarak çizilmiştir. Yani bu Mu'nun battığının ifadesidir. Bir numaralı çizim Mu'nun geleneksel sunak şekli, iki numaralı kutsal lotus sembolü kapalı durumda, üç ışık saçmayan güneş, güneşin battığını ve ufukta kaybolduğunu göstermektedir. Mu'nun lotusun altına çizilmesi, güneşin Mu ufkunda kayboluşunu ifade etmektedir. Yani güneş ölü Mu uygarlığı üzerinde bir daha doğmamak üzere batmıştır.„

-Mısır'ın Ölüler Kitabı ve Psikostazi

Ra nu pert em hru

"Hiç kimseye kötülük etmedim.
Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.
Gerçek evinde alçaklık etmedim.
Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.
Benim yüzümden kimse korku duymadı,
yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir
zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım.
Kimseye göz yaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim ve kimsenin
kahpece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiç bir
zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım.
Tanrının kuşlarını avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım. Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim...”



"Bu kitap, tanrısallaşmış ruhun, Ra'nın bağrındaki mükemmelleşmesini konu alır ve onu Osiris nezdinde yüceltir, Amenti'nin Efendisi nezdinde güçlü kılar ve tanrıların hiyerarşisinde saygıya layık kılar. Bu kitap, Douat'ın esrarlı yerlerinin sırlarını açıklar, alt dünyanın sırlarına inisiye olmak için bir rehber görevi görür... bu kitabı okurken sana ve Rahip Kher-heb' e yakın olanlardan başka, hiç bir insan varlığının seni görmesine izin verme... içine yıldızlı dokumalar gerilmiş bir odaya kapan. o zaman bu metinlerin, kendi için okunacağı her ölünün ruhu yaşayanlar arasında, parlak gün ışığı içinde dolaşabilecek; tanrılar arasında güçlü olacak... ve tanrılar onu yokladıktan sonra, ölüyü eşitleri olarak tanıyacaklar... gerçekte bu kitap çok gizli ve çok derin bir sırdır"

Mısır ölüler kitabı eski Mısırlılara ait bir kitaba verilen addır. Ölüm-ötesi yaşamında kendisine yardımcı olması için ölmekte olan kişinin huzurunda okunan metinlerin ve gömülme yöntemleriyle ilgili metinlerin derlenmesinden oluşmuş bir kitaptır. Geç dönem hanedanları zamanında yazılmış bu kitabın orijinal adı, “Gün'e çıkışın bölümleri” anlamında “Ra nu pert em hru”dur. Kitabın üç ayrı kaynaktan uyarlanmış biçimleri bulunmaktadır (Heliopolis uyarlaması, Teb uyarlaması, Sais uyarlaması).

Yer yer sembolik ifadelere yer verilen kitapta özetle, ölüm olayından sonra fiziksel bedenini (Aufu) terk eden ruhun ka'sıyla öte-aleme (Amenti, Amentet) göçtüğü, burada kendisini bir hesaplaşma, bir yargılanma (Psikostazi) beklediği, bu yargılanmada vicdanın rolünün çok önemli olduğu, yargılanma işleminden sonra bazı ruhların tekrar yeryüzünde doğduğu, bazı yükselmiş ruhların ise İsis ve Osiris'in hükümranlığındaki organizasyonlarda görevler aldığı anlatılır.[3]
Ölüler Kitabı, Eski Mısır'da ölülerin mezarlarına bırakılan, papirüslere yazılmış, dua ve sihirler kitabıdır. İlk bulunanı 453 babdır. Daha sonraları 165 bab'a kodlanmışları çeşitli mezar kazılarında bulunmuştur.

Eski Mısır'da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar, Piramit ve Tabut yazıtlarıdır. Bütün bunlar, "Ölüler Kitabı" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonraki yaşamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan, bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar, ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı. (Osiris'in yeniden doğması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve BAHAR örneklerindeki gibi.)

İnsan, beden ve ruhtan oluşuyordu. Her ikisi de ölümden sonra ebedî olarak kalabilirdi. Yeter ki ölümden sonra insan, Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi. Eğer ölü insan, bu ölçümde başarısız olursa; aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı.

İnanışa göre insanlar ölünce, ruhları Duat'ta (Mısır mitolojisinde yer altı dünyası, Araf) yargılanırdı. Bu yargılama, Hakikat'i temsil eden bir tüy yardımıyla yapılır. Ölünün ruhu Duat'taki bir mahkeme salonuna Anubis (mumyalama tanrısı) tarafından götürülür ve ölünün kalbi, ki kalbin kişinin ahlaki durumunun kaydı olduğuna inanılırdı. Osiris tarafından yapılan bu mahkemede, ölünün ruhu temiz ise; Ammit, ölüye dokunamaz. Ruh,, Osiris tarafından Aaru'ya götürülür; ama Maat'ın hakikat ve adaleti temsil eden devekuşu tüyü, ölünün kalbinden daha hafif ise Ammit, ölünün ruhu / kalbiyle beslenir ve ruh, Duat'ta (Araf'ta) kalmaya mahkum edilir; kişi, ikinci kez ölürdü.

Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı. Örneğin, mezarlara yiyecek ve "tanrıları" sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca balık, yılan, hamamböceği gibi böcekler, rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı", ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu.

"Ölüler Kitabı" örneklerinden yüzlercesi, papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim, "Bilge Tanrı" ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dahi, bazı mistik-pagan çevreler, Tarot Kartları'nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.

-Ölüler Kitabı'nın Kökeni

Bilim adamlarına göre, Antik Mısır halkı tarafından kullanılan Ölüler Kitabı, ölümden sonraki yaşamda gerekli olacak bazı talimat ve yönlendirmeleri içermekteydi. Tüm tılsım ve dualar, her cenaze için her seferinde okunmaz, sosyal statü ve zenginliğe göre farklılık gösterirdi. Bazı tılsım ve dualar, tanrılara hediye sunmak amacı ile kullanılırken, bazılarıysa diğer tarafta yürüyebilmeyi veya ölümden sonraki hayatta tekrar ölmemeyi sağlayan düzenleyici yönlendirmeleri içerirdi.

Sanılanın aksine, Ölüler Kitabı, ölen insanları diriltmek için değil; ölümden sonraki yaşamda ölen kişiye yol göstermek ve hayatını düzenlemek amacı ile oluşturulmuş metinlerden oluşmaktaydı. Ölüler Kitabı, Antik Mısır'da ölümden sonraki yaşamın cenneti olarak düşünülebilecek sazlık tarlalarına ulaşmayı isteyen her Mısırlı için onlara yol gösteren bir kaynak olarak 18. hanedanlıktan başlayarak kullanılmaya başlanmıştır.

-Psikostazi

Psikostazi (ya da psikostasya), eski Mısır tradisyonundaki bir kavramın eski Yunanca'daki adıdır. Bu terim, "psikhe" (yaşamsal unsur, nefes, süptil beden) ve "statis" (tartılma) sözcüklerinden türetilmiştir. Ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yargılanması olan psikostaziye, ölümden sonraki vicdani hesaplaşma olgusunun sembolik öğelerle anlatımı da denilebilir.

Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için söz konusu olacak “tartılma”, ilahe Maat'ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşir. Yeraltı âleminin sorumlusu ve Ra'nın gözü sayılan Maat'ın hiyeroglifi, “hakikat, adalet ve doğruluğu” simgeleyen tüydür.

Mısır Ölüler Kitabı'nda ve eski Mısır metinlerinde Psikostazi, özetle, şöyle açıklanır:

Ölü, “ka”sıyla (perispri) Osiris'in önüne, 42 ilahın huzuruna çıkar. Ezoterik kaynaklara ve sembolizm verilerine göre, bu 42 ilah, Osiris dini'ndeki “öldürmeyeceksin, ağlatmayacaksın! vb.” şeklinde belirtilen 42 kuralın somutlaştırılmış, kişileştirilmiş halleridir ki, burada, kişinin yeryüzünde yaşarken İlâhî Yasalar'ın gereklerine uyup uymamış olması irdelenir. bknz..Osiris'in Dini

Ölüler Kitabı'na göre, bir süre sonra, yeryüzünde yaşarken yapmış olduklarını görebilmesi için, ölüye hafızası ve anımsama yetisi geri verilir ve tartılma başlar.

Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilir. Bu tüy ve kalp sembolizminde tüy sembolü hemen hemen tüm tradisyonlarda olduğu gibi, hakikat, adalet ve doğruluğu simgeler, kalp ise dünyada yaşarken tüm yaptıklarını gözünden kaçırmamış olan manevi tanığı vicdanı simgeler. Mısır hiyeroglif yazısında kalp, ters üçgen biçimli bir vazoyla ifade edilir; "hakikat"in hiyeroglifi ise tüydür.

Ölü, yeryüzünde yaşarken hangi fiilleri işlediğini ve hangi kuralları çiğnemediğini bir bir sayar.

Kalp, yani vicdan eski Mısır metinlerinde Horus'un sesinin duyulduğu yer olarak belirtilir. Birçok eski Mısır metninde rastlanan “bir insanın kalbi onun bireysel ilahıdır” (Viyana Müzesi) ve “ey kalbimdeki Tanrı” şeklindeki ifadelerden de anlaşılabileceği gibi, vicdan, tanık olmasının yanı sıra, kendisine hesap soracak olandır. Yani ölüyü yargılayacak olan, kendi içindeki ilahtır; kendi vicdanıdır. Bunu simgelemek üzere, mumyaların içinde bırakılan tek iç organ kalpti (“ab”). Eski Mısır inisiyasyonunda eğitim görmüş olduğu ileri sürülen Platon, bu aşamayı varlığın kendi kendini yargılaması olarak kabul eder.

Ölüler Kitabı'na göre, bu yargılanma sonunda, ölü, kötü şeylerin anısını ağzından ifrazat olarak dışarıya atar. Bir diğer Mısır metnine göre ise, yargılanma sonucunda günahkar çıkan ölüler timsah başlı Ammait (Ammit) tarafından yenirler. Bu “ölü yiyiciler” sembolizmi, Tibet Ölüler Kitabı'nda ve eski İran tradisyonlarında da bulunmaktadır.

Mısır Ölüler Kitabı'na göre, daha sonra ölülerden bazıları kısa süre sonra tekrar yeryüzünde doğarlar; bazıları ise “büyük ışığa” doğru çekilirler, kendilerine bir süre rehberlik yapıldıktan sonra Osiris'in uygun görmesi halinde onlar da, tekrar yeryüzünde doğarlar.

Eski Mısır'ın Psikostazi kavramının bir benzerine, vaktiyle Harran Ovası'nda yaşamış bulunan Sâbiîler'de rastlanır. Psikostazi'deki terazi bu tradisyonda Abatur'un terazisi olarak adlandırılır.(Abatur'un eski Mısır'daki çakal başlı Anubis'in bir versiyonu olduğu ileri sürülür.)

Kaynak: Vikipedia

2.Bölüm

Mısır'ın Ölüler Kitabı

Düşünce evreninin beşiği kabul edilen Yunanlılar, Thales ya da Euclid'e rağmen yine de zaman ve saat matematiğin'! yeterince çözümleyememişlerdi, çok daha farklı bir kültürel konumda bulunan Mısırlılar'ın pratik çözümü şaşırtıcıdır. Gerçekten de Mısır'ın Yunan'da olduğu gibi bir matematik felsefesi, düşünürleri yoktu. Astronomik tüm bilgileri dinsel törenlerle kısıtlıydı ama Mısırlılar, M.Ö. 3000 civarında, günesin doğusunu ve batisini hesaplayarak bir dikilitaşın neresinin günün hangi saatinde ışık alacağını, bir tapınağın bir yerindeki penceresinden içeri girecek olan güneş ışığı ile bir yazı şifrelemeyi biliyorlardı. Günesin dışında, Eski Mısırlılar, gökyüzünüzün en parlak cisimlerinden Sirius' un da, yılda bir kez sabah saatinde güneşle ayni konuma geldiğini de keşfetmişlerdi. Bu astronomik konum, Nil'in taşmasıyla ilgili olarak Nil yılının başlangıcıydı, Mısırlılar için bu günler Mısır tanrıları Osiris, Horus, Seth, İsis ve Neftis'in doğum günleriydi. Nil yılı daha da doğrusu Nil Nehri'nin varlığı Mısırlılar için öylesine önemlidir ki, ölüm ötesiyle ilgili inançları da doğurmuştur.

-Firavun, Bir Tanrı'ydı...

Fransız Moret'e göre, Nil Nehri Mısır'ı Akdeniz ve Afrika Mısır'ı diye ikiye ayırır, gerçekten de bu coğrafî konum bin yıllarca Mısır'ı Yukarı ve Aşağı Mısır ya da Krallık olarak jeopolitik olarak böldü. Bu bölünme ve temeldeki krallık kavgaları Mısır'ın tek kralının yani Firavun'un varlığım da böldüğünden önemlidir, zira tüm eski uygarlıkların içinde kendisinin tanrı olduğunu ileri süren tek kral, Firavundur. Gerek Mezopotamya'da, diğer Orta Doğulularda daima krallar tanrıların seçtiği temsilcilerdi, ancak ölümlerinden sonra tanrılaştılar ama Mısır'da Firavun, tanrı demekti. Yasarken Horus, öldüğünde ise Osiris'ti. iste bu inanç top yekün Mısır mitolojisi ile, krallığın doğrudan ilişkisi demekti. Mısırlılar'ın mumyalama ve mumyalama ile ilgili mitler, uygulanan ritüeller hep bu temelin üzerindeydi. Ölüm ve ölüm ötesi yasama böylesine bir takıntı sadece Firavun'un ölümsüzlüğü ve tanrılığı nedenine bağlıdır. Ama Mısır'da Osiris kültünün hemen yanında kökeni çok daha eskilere giden bir de Ra kültü yani güneş-tanrı veya dini vardı, ikisinin kokteyli ve yaşamın kökeni olan Nil inançları Mısır dinini oluşturuyordu, Çok kısa olarak Osiris'i tanımamızda yarar var.

-Bilim-Kurgu Romanına Benzeyen Bir Mitoloji

Osiris bitkiler evreninin tanrısıdır, ölür ve yeniden dirilir ama ayni zamanda da yeraltı dünyasının da hakimidir, ruhların yazgısına karar veren kurulun başıdır ve salt bu yönüyle mumyalama ritüellerinin kaynağı olur. Osiris'in erkek kardeşi Seth ile olan kavgası ise Yukarı-Aşağı Mısır ayrımının simgesidir. Böylece Osiris'in sosyal, dinsel ve siyasal üç kimliği ortaya çıkar, İsis, Osiris'in kız kardeşi ve ayni zamanda da karisidir, kayın birâderleri olan Seth ve Typhon 72 ihtilalciyle beraber iyi Kral Osiris'i parçalara ayırıp, Mısır'ın 42 eyaletine bu parçaları atacaktı. İsis, Seth'in dağıttığı parçaları bulacak ve kız kardeşi Neftis'in yardımıyla yeniden yasama döndürecektir. Osiris, bundan sonra yeraltı ülkesinde yasayacak ve oğlu Horus öcünü alacaktır. Horus, daima şahinle simgelendi ve firavunların başlarında şahin arması bulunurdu. Ama firavun ayni zamanda da Mısır'ın ilk kralı ve dünyanın yaratıcısı olan olan Ra'nın da oğluydu. Osiris ve Ra kültlerinin karışımı burada açıkça görülür. Bir bilim kurgu öyküsüne benzeyen kısa ama temel girişten sonra Mısır'ın ölüm ve ölüm ötesiyle ilgili inançlarım daha iyi anlayabiliriz.



-"Ölüler Kitabı" ve Ötesi...

Eski Mısır'da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar Piramit ve Tabut yazıtlarıdır, bütün bunlar "Ölüler Kitabi" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonra yasamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı, Osiris'in yeniden dogması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve BAHAR örneklerindeki gibi. İnsan, beden ve ruhtan oluşuyordu, her ikisi de ölümden sonra ebedi olarak kalabilirdi, yeter ki ölümden sonra insan Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi, eğer ölü insan bu ölçümde basarisiz olursa aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı. Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı, örneğin mezarlara yiyecek ve tanrıları sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca, balık, yılan, hamamböceği gibi böcekler rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı", ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu. "Ölüler Kitabı" örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim, bilge tanrı ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dâhî bâzı mistik-pagan çevreler, Tarot Kartları'nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.

-Tek Tanrı'nın pesindeki Kral

Tüm bu yöntemlerin sonucunda ölen bir insan, öteki dünyada yasamak için hak kazanabilir, günahlarını affettirebilir, istenilen yasama kavuşurdu. İlginçtir tüm Eski Mısır ölüm inançlarında ahlaki öğütlere pek rastlanmaz, rahipler halkın dinsel törenleriyle uğraşırlar ama genelde onların ahlaki düzeyi ile uğraşmazlardı. Ölüler Kitabı'nda eğer rahipler çözüm getirdiyse, iyi ve ahlaklı biri olmanın pek üzerinde durulmaz. Sihir ve büyü Mısır inançlarında çok etkin ve yaygındır, Firavun'un özel büyücü ve sihirbaz danışmanları vardı, özetle Mısır dini tüm zengin öğelerine rağmen, ahlaki bir öğreti içermediği veya ruhsal eğitmeyi içeren bir yaklaşımda bulunmadığı için kutsal bir kitaba sahip değildir, bilindiği kadarıyla dinsel metin olarak ortada sadece "Ölüler Kitabı"nın bölümleri vardır. Ama "Ölüler Kitabı"ndan örnekleri görmeden önce bir dönem Mısır'ı etkileyen dinsel reformu unutmamak gerekir. Reformun babası MÖ 14.Yüzyıl'da yaşayan IV.Amenofis'ti, bu Firavun Moneist bir temeli olan ve yaratıcı ilah Aton'un dışında tüm tanrıları reddeden yeni bir dini kurdu. IV.Amenofis, tahta geçtiğinde rahip sınıfının gücünün krallıktan fazla olduğunu ve yönetimi ellerinde tuttuklarını fark etti, bundan kurtulmak istemişti, bir başka kaynağa göre ise Firavun, bir güneş rahibi olan amcasının etkisindeydi. önce başkenti Orta Mısır'a Amarna'ya taşıdı, Amarna'ya "Aton'un Ufku" anlamına gelen "AknetAton" adı verildi, sonra Amon'un büyük rahipliği makamını kaldırdı ardından Teb'de isyan çıktı ama ordu bastırdı, IV.Amenofis kararlıydı. Yeni dinin esaslarını belirledi ve mistik şiirler yazdırdı, inancın temelinde yalana karsı gelerek gerçeğe ulaşma düsturu vardı ve Tek Tanı'ya olan sevgi derin duygularla anlatılıyordu; mezar taşlarında "Ey. biricik Allah senden başkası yoktur." yazıları bulunmuştur.

-Bin Yıllar, Dinleri Bağlıyor mu?

IV.Amenofis. büyü ve sihri yasakladı, ölümden sonra da tek hakimin Aton olduğuna inanıldı. Yeni dine inanan, Aton'un büyüklüğü ve tebliğime iman eden kişi, öte dünyada da mutlu olacaktı. Buna rağmen. IV. Amenofis tanrı oğulluğu sıfatını reddetmedi ve yüzyıllar sonraki Hz İsa'yı anımsatan bir tür peygamberlik yaklaşımı içindeydi. Ama önemli bir yön daha vardı, kişi Tanrı'ya asla bir ihtiyacını karşılamak için hitap etmezdi. aksine doğanın güzelliğine ve Yaratıcı'nın iyiliğine heyecan ve aşk duyan biri olmalıydı, gökten akan ve yaşamın kaynağı olan Nur'a tapılırdı. eşit olarak yayılan aydınlık adalet kavramını simgelerdi ve bu Nur Gerçeklik Ülkesi'ne bağlıydı, burada da Anadolu Tasavvufusun bazı çizgileri ister istemez akla gelir. Bir yazıtta söyle denir; "Ey yaşamın başlangıcı olan Aton, yeryüzünü güzellikle doldurursun, ışığın yarattığın her şeyi aydınlatır ve her şey senin aşkının bağlarıyla bağlanır, her göz kendi üstünde seni görür, Ey Sen ki, tek ilahsın ve hiçbir benzerin yoktur, sen dünyayı kalbinin istediği gibi yarattın..." Anlaşılıyor ki, IV.Amenofis Tek tanrı düşüncesinin simgesi olarak güneşi ve ışınlarını seçmişti. Tapılan bir heykel veya put yoktu. Bu yeni din, yuvarlak kırmızı bir güneş ve ondan çıkarak yere inen ve uçlarında el şekilleri bulunan ışınlar olarak simgelendi. Buradan çıkan bir sonuç var...

-Simgeler, Bilinmeyen Gerçeği Saklıyor

Tarihçi ve araştırmacı Arthur Weigall'a göre, Hz Musa'nın kavmiyle beraber Mısır'ı terk etmesi, M.Ö. 1346'da Firavun Tutankamon döneminde olmalıdır. Özgün adıyla "Manethon" yani Musa, tarihî bir kişiliktir, IV.Amenofis'in din reformu döneminde yaşamış ve bu düşüncelerden yola çıkmıştır. Buna karşın, IV.Amenofis'in din reformu, Mısır'da kökleşmemiş; yirmi yıl sürmüş ve ölümünden sonra eski inançlara dönülmüştür ama Tek tanrı inancı farklı bir yerde, Filistin'de kökleşecek ve başka bir dinin temeli olacaktır. Biz, yine "Ölüler Kitabı"na dönelim; birçok çağdaş uzmana göre "Ölüler Kitabı", çok büyük ve çok derin bir sırdır. 1758'de Fransız Cyprianus, derinliğine zor varılan gerçek kutsallığı bu kitapla tanıdığını belirtirken, bir diğer uzman Lucien; "Mısır dini, bilmecelerle doludur. Konuyu iyice bilmeden ve hatta mistik deneylerden geçmeden asla alay etmemeli veya küçük görmemeliyiz, tanrıların gerçekten tanrı, köpek başlıların ne olduğunu bilmek için bu sırları tanımak gerekiyor." diyordu.

-Ölüm Ötesine Geçiş...

"Ölüler Kitabı"nın anlamını iyi bilen ruh, Evrenin Büyükleri'ne meydan okuyabilirler ve hakimlerin karşısına korkmadan çıkabilirler. Her ölünün ruhunun tartılışı adli korkunç sınavda savunma yapabilecekler, Osiris'in önünde yeri öptükten sonra ruhlarını pisliklerden koruyacaklar. Çünkü ruh hem bir kadının karnından çıkarken, hem de yaşamı süresince kapıldığı tutkular yüzünden kirlenmiştir ve ruh bedeninin kirlendiğini hisseder. Ancak "Ölüler Kitabı"ndaki dua ve formüller sayesinde ruh Ra'nın ateşinde tutuşmadan, 42 hakimin önüne çıkmaktan korkmayacaktır. 42 hakimin her birisi, Mısır'ın bir bölgesin! ve 42 günahtan birisini temsil ederken ölüyü sorgularlar, ölü o anda Thoth'un önünde yanlışları itiraf etmelidir, Thoth gizlilerin sahibidir, bilinmeyen bir nedenle bir şebek olarak resmedilir. Peki ölü ne diyecektir veya nasıl olmalıdır? Thoth ve çakal kafalı tanrı Anubis teraziyi dikkatle izlerlerken ölü, insanlara karsı günah işlemediğini, mevkilere saygılı olduğunu, tanrıları kızdıracak bir şey yapmadığını, öldürmediğini ve öldürmek için emir vermediğini, kimseye acı çektirmediğini. tapınaklardan bir şey çalmadığını. kimsenin toprağını çalmadığını. hileli tartı kullanmadığını, tanrıların kuşlarını ve kutsal göllerin balıklarını çalmadığını doğru olarak söyleyecek ve kendini temize çıkaracak.

-Cennet'te Yaşam

Tanrıların yazıcısı olan Thoth ve mezarlıktan koruyan Anubis, ölüyü dinledikten sonra teraziye bakacaklar ve eğer Thoth terazinin iki kefesinin dengede olduğunu yazabilirse. kefenin birisinde ölünün vicdaninin ve iradesinin simgesi olan kalbi, diğerinde ise Maat'ın yani gerçeğin tüyü vardır, yani gerçek tüy kadar hafiftir. O zaman ibiş kuşu kafalı Thoth, ölüler tanrısı Osiris'e dönecek ve ölünün kalbinin doğru olduğunu ve kalbin tüyden ağır olmadığını söyleyecektir. İşte o zaman ölü, ebediyen istediği yerlere gidebilir, canlıların arasına,yerin altına, Samanyolu'nun derinliklerine... artık o bir ölü değildir ,ölümsüzlerle beraberdir,bulunduğu yerde yiyecek tarlaları vardır.incir ağaçlarının gölgesinde serinliği tadacaktır ve tanrıçaların sütünden içecektir. Bu arada kötülerin yerini de görecektir, orada kendi iç organlarını yiyen krallar, işkenceci tanrılar, kafaları kesik ama vücutları olan belleksiz ruhlar vardır". Ama o onlardan uzaktır ve ışık ruhların arasında. ebediyen yükselmiştir, İncil'de yazdığı gibi; "..onlar cennette ışık saçan yıldızlar gibi olacaklar"dır.

-"Ölüm, Geceye Benzer"

"Ölüler Kitabı"ndan bazı bölümlerdi bunlar, aslında tümü Mısır'ın gizeminden ancak birkaç damlası. Böylesine garip bir uygarlığın bir diğer örneği tarihte yoktur. Yunan uygarlığının temelinde Mısır yatar, tarihte bu kadar etkin iki kültür aktarımı daha vardır ama sonraki yüzyıllarda, bunlar Yunan biliminin İslam Dünyası'na, İslam kültürünün ise Bati Avrupa'ya aktarımıdır. Başta söz edildiği gibi, Mısırlılar'ın matematik bilgisinin incelenmesi hayal kırıklığı yaratmıştır çünkü günümüze kadar ulaşabilen dev yapıtlar inşa edebilmişlerdi fakat buna karşın TIP bilgileri şaşırtıcı düzeydedir. Öte yandan Eski Mısır'da Mezopotamya'da olduğu gibi, Astroloji yoktur, yerinde Astroaltri yani gök cisimlerinin tanrı kabul edilmesi vardır. Onlar, gök olaylarını dinsel bir çerçeve içinde görüyorlardı. Ayrıca, göklerde şaşmaz bir düzenin bulunduğuna, görünümler değişse bile temelde bir kararlılığın bulunduğu inancındaydılar. Ama bu inanç mitoloji ve masallarla örülüydü ve bu yüzden Mısır astronomisi ayinlerle, dinsel törenlerle iç içeydi. Çok dindardılar, din islerinin aksamaması için çok özen gösteriyorlar, zamanın akışına anlam veriyorlardı. Onlara göre zaman bitimsiz olduğu için, daima yeniden, yeri bastan yaşanıyordu. Günleri uğurlu veya uğursuz diye ikiye ayırırlardı, her zaman dilimi için sihir formülleri vardı, hareketlerini buna göre yönlendiriyorlardı. Geceye benzettikleri ölüm sonrasında, ruhların kendilerini düşmanlarından koruyabilmeleri ve davranışlarını düzenleyebilmeleri için dünyasal görevlerini doğru zamanlarda yerine getiriyorlardı. Salt bu yüzden mezarlıklarda lahit kapaklarının içlerini köşegensel yıldız saatleri resimleriyle süslediler.

Mısır, ünlü bir gezginin söylediği gibi anlatılması değil, gezilip görülmesi ve hatta yaşanması gereken bir yerdir. Giza Piramitlerini, Teb'i. Karnak ve Luksor'u ve de müzelerdeki göz kamaştıran eserleri yakından görmeden günümüzden binlerce yıl önce yaşamış olan bu insanları anlamak mümkün olmaz. Belki de böyle bir görsel asamadan sonra, Mısır'ın gizemi, "Ölüler Kitabı"nın içyüzü ve diğer bilinmeyenler aydınlanabilir.

Kaynak: gizli ilimler



3.Bölüm

-Ölüm Ötesi Dönüşüm: Ka, Ba ve Kabala

Jay Weider'in bu yazısını skolastik nitelikte bir araştırma olarak değil de kişisel bir yorum olarak sunulmuştur.  Ka ve Ba, Ruh ve Tin, ego ve yüksek benlik gibi birçok düşünmeye değer hususu dile getiren bu eserin İngilizcesi İnternet'te bulunan ve diğer sayılarında da çok değerli yazılar bulunduran Simya Dergisi (Alchemy Journal) Cilt 2 sayı 1'de bulunmaktadır.

Günlük kullanımda "ruh" ve "tin"  esas itibarıyla aynı anlamı taşırlar. Bunlar etrafını saran somut fiziksel bedeni süren veya arkasında yatan dirilik gücü olan esrarengiz bir bilinç hali veya varlığı açıklamak için kullanılırlar.  Önde gelen dünya dinlerinin öğretilerine göre mistik ruh veya tin bir şekilde ölümden sonra varlığını sürdürmektedir. Bu öğretilere göre biz nasıl maddi bir beden içinde yaşayan insanlar olarak lineer zaman çizgisi içinde büyüyüp öğreniyorsak, ruh veya tin de bir dizi yaşamda (enkarnsyon) bilgi ve deneyimde gelişmektedir. Ancak, ruh ve tin olarak tabir ettiğimiz bu iki kelime arkasında geçmiş zamanlarda daha karmaşık anlamlar olabileceği hakkında çok kanıt vardır. Bunların aynı anlama gelmediği konusunda belirgin bir olasılık vardır. Olası olarak geçmiş bir dönemde bu iki kelimelerin anlamları karıştırıldı ve esas manaları tarihin akışı içinde kayboldu. Bir bakıma bu iki kelimenin arasındaki anlam farkının kaybı günümüzde yaşanan ruhsal şaşkınlığın özünde yatabilir. Belki de bu iki kelimeye gerçek tarihsel anlamlarını aşılamanın zamanı gelmiştir.       

Bu iki terimin inceliklerini daha net bir şekilde anlamak için, kadim Mısır'ın zengin ve karmaşık uygarlılığının öğretilerine göz atalım. Her şeyden önce eski Mısır halkının günümüzdeki insanlardan farklı bir yaşam sürdürdüğünü idrak etmemizde önem vardır. Kadim Mısırlılar her anı ve her yaşamı günlük yaşamımızı aşan ruh ve tin anlayışına sıkı bir bağlılık içinde geçiriyorlardı. Onlar için zaman bir saatin tıklamasıyla veya güvenli bir geleceğin ümitleriyle ölçülmezdi, ama sadece dünyasal zamanı değil öte alemi de kapsayan daha geniş bir kavram üzerine kuruluydu. Hatta, inanılmaz yapıları ve kutsal ilimleri dahil bütün kültürleri ölüm ötesi yaşam ve ölüm anında insan şuurunu diri tutan yaşamsal güce neler olduğu anlayışı üzerinde kuruluydu.

Bu kadim kutsal bilim alimleri şuurun bedenden ayrıldığı anda bir kafa karışıklığı yaşandığını öğrendiler. Bu  kargaşalık halini irdelerken, bu önemli anda bir ayrışımın oluştuğunu idrak etiler. Şuur iki farklı hal veya varlığa ayrılmıştı. Bu iki hale değişik adlar verdiler.

Şuur ayrışımın ilk bölmesine "BA" adı verdiler. Bu ölümsüz varolma halidir. Bu şuurun yeniden doğan tarafıdır. BA ölüm anında şuurdan ayrılır ve ruhlar kuyusuna dönerek tekrar doğmayı bekler. Günümüzdeki terminolojide "ruh" ve "tin" aynı anlama gelmektedir. Ama daha yakın baktığımızda "ruh" kelimesinin BA'ya tekabül ettiğini görürüz, ruh ölümsüzdür, tekrar doğar ve tam aydınlanmaya doğru kutsal yolculuğunu devam eder. Dini edebiyatta hepimizin içinde bulunan ilahi kıvılcım, hayvani nefsimizi yenmemize ilham veren çok boyutlu varlığın bir yönü, ben merkezli egonun ihtiraslarının ötesine çıkıp evrensel realiteyle bağımızı yaşamamızı sağlayan unsur olarak açıklanmıştır. "Yaşam Soluğu" denilen bu görülmeyen güç veya öz büyük deneyim, arınma ve aydınlanma yolculuğunda bedenden bedene göçmektedir.

Kadim Mısır'ın hiyeroglifleri veya sembolik dilinde, BA bazen kanatlı bir insan başı ve bazen bir insan başlı bir kuş olarak  gösterilir.  O, ölüm anında dünyayı terk ettiğimizin farkında olan parçamızdır bundan dolayı kanatlı bir insan veya insan-kuşu olarak gösterilir.  Kuş motifi bu yazının ikinci bölümünde daha daha iyi anlaşılır. Şu kadarını söyleyelim ki, BA'nın kuş sembolü Hayat Ağacından kendini serbest kılıp yer çekiminden ve maddi alemden kurtulup kozmosa uçabilen gücü temsil eder.



Ölüm anındaki büyük ayrışımın ikinci unsuruna "KA" denilirdi. KA, insan şuurunun Dünyada kalan tarafıdır ve hiyerogliflerde bir ufuk önünde iki uzanmış kol olarak temsil edilmektedir. Önceki şuurlu varlığın psişik tortusu veya "hayaleti" olarak tanımlanır. O ruhtur. O, fiziksel bedenimizin işgal ettiği yerle, sahip olduğu eşyalarla ve tanıdığı insanlarla bağlantısı olan tarafımızdır. O yaşam mekanına musallat olur. O halde, canlandırıcı güç olarak BA'nın bedeni terk ettiğinde KA, şuurun arda kalan unsurudur. O, gölge veya ruhsal şuurun psişik izidir, veya bir yere musallat olan ve tekrar tekrar beşeri yaşamını yaşandığı illüzyon nitelikte cennet ve cehennemlerde mekan eden "ruhtur".  O halde, görülebilir ki bu bağlamda "ruh" sözcüğü "KA" anlamına gelmektedir.

Mısırlıların KA ve BA arasındaki yakın ilinti konusunda bilgi ve anlayışlarından dolayı ölüm ötesi bilimi, tin ve ruh, kan ve toprak, eşyalarımız ve ruhumuz, atalarımız ve kişisel varlığımız arasındaki yakın bağı bilmekteydiler.

Birçok filozoflar, Hinduizm, Budizm gibi dinler ve çeşitli ruhsal gelenekler BA hakkında açıkça söz etmişlerdir. Ancak KA hakkında anlayış bir kenara atılmıştır. Batıl inanç ve efsanelere karışan Mısırlıların ölüm ötesi bilimi modern dünyada unutulmuştur. Mısırın bu büyük bilimini yeniden irdelemekte önem vardır. Böylece arayış içinde günümüzün insanları olarak bizlerin daha geniş bir bakış açısından yeryüzünde yaşamımızın anlamını görme fırsatına sahip oluruz.  

Bu ilginç konuyu irdelerken, birçok Hollywood filmin insan deneyimin bu esrarengiz yönü veya "Ka" hali üzerinde odaklamaya başlamaları ilginç bir husustur.  Belki de KA konusunda kültürel şaşkınlığımız bu fenomenin kökünde yatar. Hatta, bu filmlerin senaryoları esrarengiz KA hali üzerinde düğümlenmektedir. Örneğin, 2000 yılının en iyi filmleri arasında seçilen Altıncı Duyu (The Sixth Sense) konu olarak sadece etrafındaki ruhları KA hallerinde görebilen bir çocuk hakkında değil, ama KA halinde yaşantısına yeni başlayan bir adam hakkındadır. Bu adam (Bruce Willis rolüyle) film boyunca, yaşamadığını ve KA halinde olduğunu anlayıncaya dek,  zamanın çoğunu şaşkınlık içinde etrafında gördüğü muammaları çözme çabasında geçiriyor.  Bir bedensiz ruh olarak fiziksel realite açısından artık yaşamamasına karşın, yaşam sırasında yaptığı hataları anlamak üzere - ve belki de düzeltmek üzere - rüyamsı bir senaryoda rol almaktadır.  Görünürde gerçek olan, ama illüzyona dayalı drama içinde hareket ederek, önceki yaşamdan kalan izi KA bu hatalardan öğrenme fırsatı ile karşılaşmaktadır. Birçok ruhsal geleneklerde bu illüzyona dayalı manzaralara KA veya bedensiz ruha günahlarından arınma veya "iyi yaşantısı" için ödüllendiren ortamlar sağlayan cennet ve cehennem olarak tanımlanmaktadır.         

Halayet (Ghost) filmi de KA hali hakkındadır. New York metro sisteminde hortlayan karanlık ruhu hatırlıyor musunuz? Deli hayalet, hortlanmış KA belki de ilelebet New York'un yeraltı Metro sisteminde tutsak kalmıştı. Bu patolojik varlığın Metroda intihar ettiği intiba veriliyor. KA'sı delirmiş olduğundan olayı tekrar ve tekrar yaşamaya mahkumdur. Ayrıca, Altıncı Duyu filimdeki Bruce Willi karakteri gibi, Hayalet filminin kahramanı Patrick Swayse'nin KA'sına da "düzeltme" fırsatı sunulmuştur.   

Bu yıl diğer bir en iyi filim adayı Amerikan Güzeli (American Beauty) filminde, Kevin Spacey karakteri henüz yeni ölmüşken, kamera mahalleden uzaklaşırken, filmde sesini duyuyoruz.  Şöyle demektir: "Bilir misiniz, öldüğünde tüm yaşamınızı tekrar yaşarsınız derler. Ama söylemedikleri bir şey vardır, aslında tüm yaşamınızı tekrar yaşarsınız, ama sonsuza dek. Ama merak etmeyiniz, bunu öğreneceksiniz." Bu KA hali konusunda popüler kültürde söylenmiş oldukça yerinde bir sözdür.

Aşkın Gücü (What Dreams May Come) filminde Robin Williams karakteri ölür ve tıpkı hayatayken çok sevdiği güzel resimlere benzeyen bir yere gider. Filmdeki karakterin KA halinde kendi sonsuzluğunu "yarattığını" ima edilir.  Bu arada karısı intihar eder ve bir tür cehenneme gönderilir. Film KA'nın rüyamsı, sanrılı deneyimi kişinin yaşam şekli ve inanç sistemine bağlı olduğunu anlatmaktadır. Bu ayrıca, kadimlerin KA yönünün ölüm anında ayrılışına nasıl baktıklarını açık bir şekilde anlatmaktadır. Dünyasal yaşantınız olduğu gibi ölüm anından sonra belki de sonsuza dek KA halinde tekrarlanmakta.

Bu filmlerde, filmciler güncel seyircide psişik bir damara basmış bulunuyorlar. Kitleler için yaratıkları selüloit rüya ve illüzyonlar KA'nın yaşayabileceği çeşit çeşit deneyimlere kıyaslanabilir.  Olası olarak bu senaryoları bilinçaltına aşılamakla hem KA halini öğretip, hem de ince bir şekilde onun yolculuğunu etkiliyorlar mı?

Kadim Mısırlıların inanç ve uygulamalarına geri dönemlerim ve bu fani KA halini daha yakından irdeleyelim. Öğretilerine göre KA halinin çeşitli yönlerini anlamak için bazı anahtarlar vardır. Onlar KA'nın oluşumu fiziksel şeklin oluşumu, deneyimleri ve kalıntıları ile derinden ilgili olduğunu inanıyorlardı. KA, ebeveyn ve atalarımızın bütün genetik malzemesini taşımaktadır.  Mısırlılar, bütün atalarının kalıntıları kişisel KA'nın oluşumda payı olduklarını biliyorlardı. Dolayısıyla, uygulamalarında atalara saygı ve isimlerini anımsama önemli bir yer almaktaydı. Ataların KA'ları hepimizin içinde yaşadığını inanıyorlardı. Genleri nesilden nesle geçerek doğan her çocukta yaşamaktadır.  Şu anda bütün atalarımız gözlerimizden bakıyor. Kadimler inanırdı ki sadece adlarını çağırmakla bütün bilgi ve bilgelikleriyle birlikte onları ortaya çıkarabiliriz.    

Mısırlılar, ayrıca kişinin bu yaşamda sahip olduğu eşyalarının varolduğu sürece KA halinin bir kısmını tuttuğunu inanırlar. Bir zaman fiziksel forma nüfuz eden BA özüyle dolu olarak bu gücün bir enerji izini tutmaktadır. Bundan dolayı psişik hassas kişiler elleriyle tutukları cisimlerden bir zaman ona sahip olan kişilerin yaşam deneyimleri hakkında birçok şey sezebilirler. Pişik hassas bu kişiler KA enerjisinin izlerini algılama gücüne sahiptirler. Bundan dolayı kadimler bilinçli bir şekilde mümkün olduğu kadar az eşyaya sahip olmayı tercih etmişlerdir. Çünkü KA halini ölümden sonra kontrol edebilecekleri bir şekilde korumak istiyorlardı. KA'larını her tarafta dağıtmamak çok önemli sayılıyordu.  Dolayısıyla, uygulamalarının önemli bir kısmı KA'yı muhafaza etmek üzerine odaklanıyordu.    

Bunun başarabilmek için, KA ve BA'larının ölüm anında bölünmemesi için yapmaları gereken önemli işlemler vardı. Öldükleri zaman sahip oldukları az sayıda KA objeler aile ve dostları tarafından toplanıp bedenleri ile birlikte mezarlarına konulmaktaydı. Mumyalama ile bedenin muhafaza edilmesi de bu işlemin bir parçasıydı. Mısırlılar inanıyorlardı ki bedenin çürümesi yavaşlatıldığı sürece bedende de KA ve daha bütün bir şekilde muhafaza edilebilir.

Mezar hırsızları ve batılı hazine avcıları birçok eski Mısırlı mezara girdiklerinde tam yukarıda anlatılan şeyi buldular.  Onlar mezara yatırılan kişinin sahip olduğu KA objelerini buldular. Ayrıca kişinin mumya kalıntılarını buldular.  Genelde kapının üstüne mezarın huzurunu bozacak kişileri lanetleyen bir yazı bulunmaktaydı. KA objelerin ve KA bedenin rahatsız edilmemesi Mısırlıların ölüm ötesi bilimlerinin hayati bir parçasını içermekteydi. Hatta aşağıda göreceğimiz gibi KA'nın ve KA objelerinin rahatsız edilmeden korunması bir tür ölümsüzlüğün anahtarlarıydı. Formül şöyleydi: BA'nın tekrar bir reenkarnasyon durumuna düşmesini ve KA'nın daha önce yaşadığı hayatın fantezisini sürekli yeniden yaşayarak tekrarlamasını önlemek üzere, KA'yı rahatsız olmayacağa bir şekilde korumak gerekir.  Bu BA'yı "topraklar" ve reekarne olup tekrar doğmasını önler. BA ve KA arasındaki ince bağ kopmadığı için BA'nın etrafımızı saran çeşitli görünmez alem ve boyutlarda Şamanik bir gezgin olarak dolaşması sağlanmış olur. Bu gezegenler, yıldızlar ve hatta galaksileri de içerir ama sadece onlarla sınırlı değildir.   

KA'yı mezarda tutmak ve dünyaya bir hayalet olarak dolaşmasını önlemek için belirli ritüeller tasarlanmıştı. Bunun başarılı bir şekilde yerine getirilmesi durumunda BA da reekarnasyon çemberinden kurtulmuş olurdu. Bu durumda BA birçok değişik ölüm ötesi alemlere istek üzerine girebilecekti. Mısır mitolojisinde bu durumun başarıldığında BA'nın bir "ışık bedenine" veya gökyüzünde bir yıldıza dönüşebileceği açıkça belirtilmiştir. Bu bilimin dikkatli uygulanmasıyla ölüm anında şuurun ayrışması önlenir ve bir derece ölümsüzlük elde edilmiş olurdu.

Gördüğümüz gibi, kadim Mısırlıların bilimi şuurun ölümsüzlüğü bilimiydi. Hem KA'yı, hem de BA'yı muhaza etmeye yönelik bir ölüm ötesi bilimiydi. KA halinin daha önceki varlığın sürekli fantezilerini tekrar yaşamasını önlemeye yönelik uygulamalar içermekteydi. Hatta eski Mısırlılar ölüm anında bu garip süreci değiştirebilecek bir sistem yaratmışlardır ve araştırmalar diğer birçok farklı topluluğun da bu inançları paylaştığını göstermiştir. Hatta, Tibet Ölüler Kitabı da dahil olmak üzere Tibet Tantra'sında dönüşüm uygulamalarının da bireysel uygulayıcıyı bu aynı amaca doğru yönlendirmek için tasarlanmıştır.       
Kadim Mısırda kutsal ölüm ötesi bilimi iki şey üzerinde odaklanmıştı. Biri BA'nın reenkarnasyon sürecine son vermektir. Diğeri de KA'nın fantastik, rüyamsı halini kaldırmaktır. Görünüşe göre bilim ölüm zamanında bir daha ayrılamayacak şekilde  KA ve BA'nın özlerini yeniden birleştirmekti.

Ama dahası da var. Neredeyse ölümsüz varlık aynı zamanda dünyasal ruh aleminin bekçisi ve geliştiricisi olacaktı. O artık Dünyada olup biten olaylara etkisi olan, bütün dünyalıları daha yüksek bir ruhsal farkındalığa getirmek üzere yardımcı olabilecek kapasitede bir varlığa dönüşmekte.

Bu kutsal görevi yerine getirmek için kişinin yaşamını nasıl idame ettiği, nasıl bir yaşam sürdüğü hayati bir önem arz etmekteydi. Böylece kadim Mısırlılar yaşamda süregelen her karşılıklı etkileşim, karar ve güdü KA'nın bir yönünü içermekteydi. Varoluşun sonsuz olduğunu ve gelişmenin bedenin ölümden sonra devam ettiğini inandıkları için bu dünyada olacak şeylerin ölüm ötesine yansıyacağını biliyorlardı.  Bu Uzak Doğudaki "karma" yasasına çok yakın bir kavramdır.  Dolayısıyla, eski Mısırlılar kimle iletişim ve dostluk kurdukları, kiminle cinsel cinsel ilişkiye girdikleri ve iş yaptıkları konusunda çok dikkatli davranıyorlardı. Önemli olan erdem ve basiretli yaşam sürmek, kişisel KA'larının bu yaşamda negatif deneyimlerle kirlenmesiydi. Varoluşun esas anlamı ve kişinin çevre ile ilişkisi üzerinde sessizce tefekkür etmekle geçen saatler önemli bir yer işgal etmekteydi.  Bu tür bir yaşamın hakikat, içsel görü ve idrak, bilgelik ve şefkatin oluşturduğu yüksek ruhsal vasıfların geliştirilmesi ve deneyimlenmesine yol açacağa inanılırdı.

Mısırlılar bizim yıldızların "tohumları" olduğunu inanırlardı. İnsanları yürüyen, konuşan, düşünen ve şuurlu "yıldız nesnesi" oldukları inanılırdı. Bu da gerçekten doğrudur. Bedenlerimiz kadim sönmüş yıldızlardan, kozmik artıklardan ve galaktik partiküllerden gelen uzay tozlarından oluşmuştur. Bu gezegende tarihimiz boyunca toz ve su mucizevi bir şekilde canlı yıldız nesnesini yaratmıştır.  

Dolayısıyla, ölüm ötesi birçok aleme gezginlik kadim Mısırlı rahip/bilim adamlarının ritüel ve uygulamalarının önemli bir parçasıydı. Uygulama ve ritüellerini dikkatli bir şekilde yerine getirdiklerinde bile halen ölüm anında ayrışılan KA ve BA açısından şaşkınlık yaşandığını öğrendiler. Reenkarnasyon çemberinden kurutulan BA, halen çok yönlü ve anlaşılması zor ölüm ötesi alemlerinde yolunu bilmemekteydi. Bir haritaya danışmadan, yaşamdayken öğrenebileceği bir rehberin  yardımı olmadan astral oyun sahası anlaşılması oldukça fazla karmaşık bir yerdir. 

Bu kadim rahip/bilim adamları meditasyon, Şamanik maddeler ve kutsal ritüeller kullanarak etrafımızı görünmez bir ağ gibi saran yüksek diyarlarda Şamanik yolları gezdiler. Günümüzde "Ölüme yakın deneyimler" denilen hallere girerek bu kadim Şamanlar astral alemlerin sisli peçelerini aştılar. Ölüm ötesi sonsuz alemlerde yolculuk yapmak için uygulamalar veya bir dizi ritüel geliştirdiler. 

Bütün bu Şamanik çeşitli yolculukları sınıflandırıp karşılaştırılırken Şaman veya ölümü deneyimleyen kişinin ölüm ötesi yaşamda neler olduğunu anlamasını ve nereye gidileceğini gösteren bir sistem inşa ettiler. Haritalarına "Hayat Ağacı" dediler. Bu ağacın amacı ölümde birleşen KA ve BA'nın astral yollarda seyahat etmesini sağlamaktı. Bu haritanın hayati önemi bu makalenin ikinci bölümünde açıklanacaktır.

Ayrıca, bu bilim, gezegenimizde hatlar döşeyen birçok kadim "ley" çizgilerle ilgili olabilir.  Bu çizgiler İngiltere'den İrlanda'ya, dağlardan bozkırlara dek dünyanın her tarafında bulunmuştur.  Ley çizgiler 6 bin metre yüksekliğinde Ant dağlarında bile bulunmuştur. Genelde mükemmel şekilde düz çizgilerdir. Anlamları uzun yıllardır bilinmemekteydi.  Onların UFO pistleri olduğu veya kadim karayolları olduğu konusunda spekülasyonlar yürütülmüştür. Paul Devereuax'nın araştırmalarına göre onlar kadim Şamanik yollardır. Şamanik ruh yolları olarak gelişmiş ruhların hareket edip başka alemlere girmeleri sağlandığı iddia edilmekte. Bundan dolayı eski Şamanlar hem bu ley çizgilerin üzerinde gömülürlerdi. Böylece KA'ları kutsal bir yerde muhafaza edilmekteydi. Avrupa'daki Şamanik geleneğe göre krallar ve rahipler akan dere ve nehirlerin altında gömülmeleri ön görülmekteydi. Nehre baraj kurup küçük bir su geçidi yaparlardı, sonra cesedi nehir yatağında gömüp suyu serbest bırakırlardı. Böylece ceset bulunamayacağı bir şekilde muhafaza edilmiş olurdu ve nehir veya deredeki su akışı doğal bir ley çizgisi oluşturduğu kabul edilmekteydi. Hint geleneğindeki İndra'nın ağı gibi leyler gökyüzünde yıldızlar arasındaki yollar olarak yansımaktaydı. Mikrokozmos ve makrokozmosu birleştiren kutsal dili okuyabilenler için, daha büyük evren içinde dünya bütün taşları, ormanları, dereleri ve nehirleri ile yıldız ve gezegenlerin dünyadaki temsilcileriydi. Böylece dünyada dolaşan üstatlar sadece toprağın psişik motiflerini takip etmiyorlardı, ama aynı zamanda dünyayı aşarak yıldızların arasında yürüyorlardı. Avustralyalı yerliler taşların yıldızların şarksını söylediklerini inanırlardı. Dikkatli dinlerlerse gök kürelerinin müziğini duyabileceklerini inanırlardı.          

Yaşadığımız ve üzerinde dolaştığımız bu dünya sayısız KA ruhların ruhsal kalıntılarıyla doludur. Toprağın kendisi ölü bitki, hayvan ve insan artıklarından oluşmuştur. Her biri toprağa KA'sını bağışlamıştır. Yediğimiz yemek geçmişte varolan sayısız yaşam formların kalıntılarını içeren toprakta yetişmiştir. Her biri toprağa bir o toprakta bir şarj kaydetmiştir ve o da yediğimiz yemeğe ve içtiğimiz suya ilave edilmektedir. Bundan dolayı bazı Tibet Budist uygulamalarda et yenmeden önce bazı mantralar zikredilir. Eğer uygulayıcı aydınlanma yoluna koyulmuşsa, tam şuurluluk ve farkındalıkla bir hayvanın etini yemekle onun gelecekte aydınlanmasına neden olacağı inanılmaktadır. Ruhsal açıdan ele alındığında uyanmış uygulayıcı kendi özünü hayvanın KA'sı ile iliştirmiştir.

KA özünün toprağa aktarılması ayrıca çağlar boyunca inanılan kan ve toprağın arasındaki bağın sebebidir. Soykırımı uygulandığında bile öldürülen halkın KA özü bir zaman yaşadıkları topraklarda mekan eder.

Bu bakış açısından, Amerikan yerlileri halen Amerika Birleşik Devletlerinin ruhsal manzarasına hakim durumdalar. Toprağı ne kadar kazıp doğayı tahrip etsek, sadece çevreyi değil, doğada mekan eden KA ruhları da tahrip etmiş oluruz. Poltergeist filmi bu cahil davranışın sonuçlarını açıkça gösterir. KA ruhu rahatsız olup kaçtıkça, bizim geleceğimiz de bozulur ve tahrip olur. Eski mezarlıkların kazılması, atalarımızın kutsal tabutların açılması, ley sistemin yok edilmesi nihai olarak ruhsal aydınlanmayı yok eder.  

Giderek ruhsal mirasımızla irtibatımız azalıp betonlaşmış maddi dünyamızın çekiciliğine kapılmış hapsoldukça, giderek yaşantımızda açgözlülük, kibir, şehvet, kin ve şiddetin karanlık ihtirasları hakim olmaya başlar.  Işık, ahenk ve güzelliğin ilahi alemine karşı kör olarak ruh ve tin; KA ve BA diyarlarının kutsal bilgisini feda etmekteyiz. Maddi kazanç için manevi değerlerimizi takas ederken, New York Metrosunda hortlayan kayıp ve öfkeli hayaletle farksız olmaktayız. Gezegenimize karşı saygısızlık, KA'ımızın menşei ve zilyedimize karşı saygısızlık ayrıca sonsuzluktaki konumumuza karşı saygısızlıktır. Kendi tasarım ürünümüz olan bir cehennem diyarını yaratmaktayız. Bu diyarda KA'ımız terk edilmiş bir şekilde sonsuza dek anlamsız yaşamlar sürecektir.    

Dolayısıyla, görüyoruz ki "ruh" ve "tinin" çok farklı anlamları vardır. Biri enkarne olan ve reenkarne olan Tanrının izi BA'dır. Diğeri tinin dünyada maddi ve psişik tezahüratı KA'dır. Kumda bir iz gibi, kadimlerin dökülen harabeleri gibi KA sadece tinin veya Özün izini bırakır. Değişen değerlerin hükmettiği, ışık ve karanlığın güçleri mücadele ettiği bu günlerde atalarımızın bilgisini arayıp tanımak ve öğrenmek bize kalmıştır. Böylece ilahi diyarlara tekrar erişip rotamızı çizebilir ve yıldızlar arasında ölümsüz yerimizi alabiliriz.

Jay Weidner, bir film yapımcısı, konuşmacı ve yazardır. O, Vincent Bridges ile birlikte "Zamanın Sonunda bir Anıt: Simya, Fulcanelli ve Büyük Haç" (A Monument to the End of Time: Alchemy, Fulcanelli and the Great Cross) kitabını yazmıştır. Websitesi:http://www.sacredmysteries.com/. Kitabının eleştirisini şu linkte bulabilirsiniz: New Releases.

Türkçe'ye Tercüme Eden: Kemal Menemencioğlu / hermetics.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

/* -----Bitiş-----*/